Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın partisinin bugünkü (16 Ocak 2018) grup toplantısında kendisine ilişkin sarf ettiği "Ey Kemal, muhalefet terör örgütü mensuplarını göreve getirmek değildir" sözlerine tepki gösteren Kılıçdaroğlu, "Mahallenin dedikocusu gibi dedikodu yapıyorsun. Dünyadan korkmam diyor, Bay Kemal'den korkuyor. Git doktorlarını, uzmanlarını yanına al, televizyonda tartışalım" ifadesini kullandı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, hükümetin Suriye politikasını eleştirerek 'barış' çağrısı yaptı. Diplomatik kanalların sonuna kadar zorlanması gerektiğini söyleyen Kılıçdaroğlu, "El Bab'daki şehit sayımız 70'i aştı. Esad için orada çarpışıyoruz ve 70 askerimiz şehit oldu. Düne kadar neler söylüyordunuz, bugün neler yapıyorsunuz. Eğer siz üç hamle ötesini görmezseniz dış politikayı iyi yönetemezsiniz" dedi.
MİT TIR'ları davası kapsamında tutuklu bulunan CHP İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu'nun bugün (16 Ocak 2018) görülen davasında mahkemenin 'tutukluluğunun devamı' kararına da tepki gösterdi. Kılıçdaroğlu, "Ankara'daki beylerin arzusu üzerine esir olarak tutulduğunu da iyi biliyoruz. Mahkemenin kararları iktidarın hoşuna gitmediği için 2 hakim değişti" diye konuştu.
Kılıçdaroğlu, Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu'nun, tutuklu yazarlar Mehmet Altan ve Şahin Alpay’ın kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine hükmetmesinin ardından mahkemenin, kararın henüz Resmi Gazete'de yayımlanmadığını gerekçe göstererek tahliye talebini reddetmesine de, "OHAL döneminde yargı çalışmıyor" diyerek, tepki gösterdi ve şöyle konuştu:
"Alt mahkeme 'ben senin kararına uymam' diyor. Ben gücümü nereden alıyorum, siyasi otoriteden alıyorum. Adın AYM'ymiş, 'saray talimat verdi, ben ona aynen uyacağım.' Bu kararı veren hakimlere sesleniyorum. Siz yarın çocuklarınızın yüzüne bakamayacaksınız."
Partisinin grup toplantısında konuşan CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun açıklaması şöyle:
Mahallenin dedikocusu gibi dedikodu yapıyorsun. Dünyadan korkmam diyor, Bay Kemal'den korkuyor. Git doktorlarını, uzmanlarını yanına al, televizyonda tartışalım. Vallahi tek başıma çıkacağım. Biraz cesur ol ya. Sana yarım saat versinler, bana 10 dakika yeter. Kim haklı, kim haksız milletin önünde hesaplaşalım. Dedikoduyla memleket mi yönetilir ya. Bu millet "İyi ki varsın CHP demeli" diyecektir.
Türkiye, dünyanın en güzel coğrafyasında yer alıyor. Doğalgaz boru hatları buradan geçer, ulaşım buradan yapılır, en köklü ve en kadim kültür bizim topraklarımızdadır. Komşular, Orta Doğu'da kan var. Dinmiyor sorun. Biz bu gelişmelerden rahatsızız. İstiyoruz ki hiçbir komşumuzun burnu kanamasın. Orada yaşayan vatandaşlar huzur içinde yaşasınlar. Herkes huzur içinde olsun. Bu coğrafyayı biz bir barış denizine dönüştürelim. O nedenle biz bu bölgeye önem veriyoruz. Petrolün tarihini bilenler bu bölgenin önemini daha iyi kavrarlar. Petrol üzerine oynanan oyunları bilen kişi, Türkiye Cumhuriyeti'ni iyi yönetir. Bugün Türkiye'nin geldiği nokta, üzülerek ifade ediyorum ki bu noktadır: Önce petrolün tarihini, sonra bölgenin tarihini bir oturun okuyun. Bölge bir devletin tek başına yapılandırdığı bir bölge olmaktan çıkmış durumda. Irak'a saldırıdan sonra ne büyük acılar çektiğimizi biz biliyoruz. Tüm acıların tanığı olduk. Suriye'de benzer olaylar yaşanıyor. Binlerce çocuk öldü, milyonlar doğdukları topraklardan göç etti.
Bir ucunda ABD var, bir ucunda Rusya var, bir ucunda İran, bir ucunda Türkiye var bölgenin. Bu dört temel aktörün acıyı ve gözyaşını sonlandırması lazım. Daha önce yapılan görüşmelerin tamamının başarıyla sonuçlanmasını istedik. Orta Doğu'da barışı ve huzuru egemen kılın dedik. Bugün geldiğimiz noktanın kaybedenlerinden biri Türkiye'dir. Defalarca söyledik, ya silah göndermeyin terör örgütlerine diye. Şimdi aynısını ABD yapıyor. Buradan uyarmak namus borcumuzdur; eğer insan kanı içmekten hoşlanıyorsanız buyurun silah gönderin. Ama biz insanlığı düşünüyoruz diyorsanız silah göndermeyin. Ne PKK'ya, ne onun uzantılarına. Ne IŞİD'e ne onun uzantılarına...
Orta Doğu'ya göndereceğiniz her silah dökülen kanın artmasına yol açacaktır. Biz bunlarla komşuyuz, kader ortaklığımız var. Kültür ortaklığımız var. PKK terör örgütünün Türkiye'de neler yaptığını dünya biliyor artık. Terörün bizde yol açtığı acıları hepimiz biliyoruz. Bölgeyi terörden arındırmak için her çabayı göstermek bizim görevimizdir. Bu iki ülke uzak diye Orta Doğu'da terörün beslenmesine izin verirlerse sonu acı olur. Hükümete de şu çağrıyı yapmak bizim görevimiz; barış istiyoruz. Diplomatik kanalların sonuna kadar zorlanması lazım. El Bab'daki şehit sayımız 70'i aştı. Esad için orada çarpışıyoruz ve 70 askerimiz şehit oldu. Düne kadar neler söylüyordunuz, bugün neler yapıyorsunuz. Eğer siz üç hamle ötesini görmezseniz dış politikayı iyi yönetemezsiniz.
Dışişleri Bakanlığı'nı tamamen devre dışı bıraktılar. Monşerler diye aşağıladılar. Geldiğimiz noktaya bakın, kendi toprağımızdan Süleyman Şah türbesini kaçırmak durumunda kaldık. Adaları tartışıyoruz, ya bu Keçi Adası Türkiye'ye mi, Yunanistan'a mı ait. Ben bunu hükümete soruyorum, bana "Ben konuşursam sen konuşamazsın" diyor. Beni tehdit et diye değil, sen konuş diye sana soruyorum. Herkesin anlayacağı dilde soruyorum ya sana. Teslim ettik diyor ama ben etmedim diyor. Ben senin neleri teslim ettiğini biliyorum. Şimdi otur bana cevap ver. Beni tehdit etme. Biz Süleyman Şah'ı yeniden yerine getireceğiz, Türkiye bayrağını da asacağız. Sen korkundan oraya gidemiyorsun bile.
Ben asarım keserim demekle bu işler olmaz. Gazze'ye gideceksin, senelerdir gideceksin niye gitmiyorsun. Buyur git. Rakka'ya gideceğim diyorsun, buyur git. Neden gidemiyorsun? Korkuyorsun. Kendi tarihi hakkında bilgisi olmayanlar, Türkiye'nin geleceğini inşa etmeye çalışıyorlar. Bugün 16 Ocak, basın onur günü. Basının onur günü diye ilan ettiği bir gün. Mustafa Kemal Atatürk'ün İzmir'de yaptığı basın toplantısı nedeniyle gazeteciler bugünü onur günü olarak kabul ediyorlar. Gazeteciler bu günü kutlayamıyorlar. Büyük acı çekiyorlar. Medya dördüncü güç olarak kabul edilir. Medya halk adına otoriteyi denetler. Yolsuzluk, haksızlık, kayırmacılık yapıyorlar mı? Oturur özgürce yazarlar. O nedenle otoriter yönetimler medya özgürlüğünden hep şikayet etmişlerdir. Otoriterler, gazetecilere, gazete patronlarına mali baskılar yaparlar. Onları yola getirmek, kendi istediklerinin yazılacağı bir medya yaratmak isterler. Bugün medya, sınıfta kaldı Türkiye'de. Dünyanın tüm ülkelerinde Türkiye'de medyanın özgür olmadığı kabul ediliyor. Hele bir de havuz medya var... Aman aman. Bir merkezden aldıkları haberleri manşetlerine taşıyorlar. İki temel görevleri var. iktidarı pohpohlamak, Cumhuriyet Halk Partisi'ni aşağılamak. Ama bakın biz 2019'u kazandığımızda sizi de özgürleştireceğiz. Ama müteahhitlerden, bankalardan para alamayacaksınız. Diğer bağımsız gazeteler nasıl yayın yapıyorsa siz de öyle yayın yapacaksınız.
Gazeteler aynı zamanda toplumun derdini dile getirir. Ben mesela merak ederim, gazeteler bunu niye yazmazlar; bir çiftçi zarar etmiş, ama zararından bile vergi alıyorlar. Ya bu hangi demokraside var. Tüccar zarar ederse vergi vermez, esnaf zarar ederse vergi vermez. Ama çiftçi zarar edince vergi alınıyor. Benzine zam geliyor, mazota zam geliyor. Ülkeyi böyle yönetiyorlar. Niye havuz medyası bunu yazmıyor.
Efendim, 15 Temmuz'da bir darbe girişimi oldu hep beraber karşı çıktık. Parlamentoda bombaların ardında görev yaptık. İki 15 Temmuz var, halkın 15 Temmuz'u, Saray'ın 15 Temmuz'u. Saray'ın 15 Temmuz'unda sivil darbe yapıldı. 1 milyonu aşkın aile mağdur edildi. OHAL mağdurları arasında işsizlik oranı yüzde 65. İnsaf ya insaf, bunlar bizim vatandaşımız. OHAL mağdurlarının çektiği en büyük sıkıntı yüzde 92 ekonomik, yüzde 85 psikolojik, yüzde 8 sosyal ölüm. OHAL KHK'sıyla atılanların çoğu herhangi bir işleme tabi tutulmamış. Yüzde 50'si bulunduğu mahalleyi terk ediyor, mahalle baskısı nedeniyle.
Fiili bir anayasa ihlali var. Yok anayasa. "Bakanlar Kurulu, OHAL'in gerekli kıldığı konularda KHK çıkarabilir" diyor Anayasa'nın 121. maddesi. Taşeron işçilerin OHAL ile ne alakası var.
Enis Berberoğlu davası bugün görüşüldü, tutukluluğa devam kararı verildi ve ertelendi. Berberoğlu'na selamlarımızı gönderiyoruz. Ankara'daki beylerin arzusu üzerine esir olarak tutulduğunu da iyi biliyoruz. Mahkemenin kararları iktidarın hoşuna gitmediği için 2 hakim değişti.
Bylock kullandı diye 11 bin kişi ya hapse atıldı ya da görevlerinden alındı. Ergenekon ve Balyoz'da da aynı sorun yaşandı. Ergenekon ve Balyoz'da yaşanan dram bugün de yaşanmaktadır. İtibarlarının iade edilmesi lazım. Her yerde ve her zaman söylüyorum.
Her darbe döneminde yargı çalışmaz, bu darbe döneminde de yargı çalışmıyor. Mehmet Altan ve Şahin Alpay kararları... AYM bir karar verdi. Alt mahkeme "ben senin kararına uymam" diyor. Ben gücümü nereden alıyorum, siyasi otoriteden alıyorum. Adın AYM'ymiş, "saray talimat verdi, ben ona aynen uyacağım." Bu kararı veren hakimlere sesleniyorum. Siz yarın çocuklarınızın yüzüne bakamayacaksınız. Böyle bir sistemin içinde Anayasa askıdaysa hiç kimsenin can ve mal güvenliği yoktur. Darbe dönemlerinde anayasa askıda olur. HSK'ya bir seslenmek isterim. Bylock dolayısıyla iki hakim karar vermişti. Dedikleri için sürüldüler. Anayasay dinlemeyen, AYM'yi dinlemeyen hakimlere siz ne yapacaksınız, niye toplanmıyorsunuz, niye karar vermiyorsunuz. O zaman o koltukları terk edin. Adalet dağıtmayacaksanız, adalete ihanet etmeyin.