CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin cumhurbaşkanı adayı, Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin uzun yıllar öğretmenlik yaptığını vurgulayarak "Buradan vatandaşlara, öğretmenlere, velilere sesleniyorum. Sizin hâlinizden en iyi o anlar. İnce'ye sahip çıkmak zorundasınız" dedi. Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan'ın manifestosunda yer alan "yolsuzlukla mücadele" vaadini de eleştiren Kılıçdaroğlu, "Ya sen yolsuzlukla nasıl mücadele edeceksin. Devleti soydun" tepkisini gösterdi.
TIKLAYIN - Erdoğan'dan CHP'ye 'İnce' tepkisi: Haklarını verelim şaşırttılar, gariban, karikatür tip!
Kılıçdaroğlu, söz konusu manifestoda yer alan "Dar gelirlilerin vergileri azaltılacak" vaadine de tepki gösterdi. İktidara yakınlığıyla bilinen medya kuruluşlarının vergi cezalarının affedildiğini belirten Kılıçdaroğlu, Erdoğan'ın kendisini dikkatle dinlediğini ileri sürdü; "Beni dinleyince dar gelirli vatandaşları fark etmiş, Saray'dan belli olmuyor çünkü" görüşünü dile getirdi.
Kılıçdaroğlu, Erdoğan'ın "Oyumu Cumhurbaşkanı'na vereceğim ama parlamentoda AK Parti'ye vermeyeceğim' diyorlar. Böyle bir şey olabilir mi? İnşallah bu münafıklar çetesini 24 Haziran'da hep birlikte yere gömeceğiz" ifadesini de eleştirdi.
İnce'nin, adaylığının açıklandığı sırada CHP rozetini çıkardığını hatırlatan Kılıçdaroğlu, "Bakar mısınız beyefendiye, ülkenin yarısını münafık addediyor. O yüzden diyorum bu kişi o koltuğu hak etmiyor, İnce hak ediyor diye. Ayrım yapmaksızın 80 milyonun cumhurbaşkanı olacak" diye konuştu.
Kılıçdaroğlu, Muharrem İnce'nin 16 Nisan 2017'de yapılan halk oylamasında yüzde 51.4 "evet" oyuyla kabul edildiği açıklanan "cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi"nin karşısında olduğunu belirtti; "Tek adam olmayacak. Demokrasinin, halkın, hukukun yanında olacak" ifadesini kullandı.
Erdoğan'a yalan söylemeyen tek kişinin kendisinin olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, "O yüzden laflarına 'Ahdim olsun, yeni dönemde...' diye başlıyor" görüşünü dile getirdi. Erdoğan'a danışmanını yanına alması çağrısında bulunan Kılıçdaroğlu, "Sen doğruları söylemiyorsun millete. Dünyada enerji konusunda bu kadar başka bir devlete bağlı olan bir ülke var mı? Yok. Ben diyorum 'fabrikalar', sen diyorsun 'binalar" diye devam etti.
Kilis'te altı aylık iş için sıraya giren vatandaşların fotoğrafını gösteren Kılıçdaroğlu, "Sizi ikinci sınıf vatandaş yapanlara oy vermeyin kardeşim. Verirseniz hakkımı helal etmem" dedi.
Partisinin grup toplantısında konuşan Kılıçdaroğlu'nun açıklamaları şöyle:
6 Mayıs 1972'de üç güzel fidanımızı darağacında kaybettik. Onları kalbimizdeki yerine havale ettik. Onlar idam sehpasına giderken ailelerine mektup yazdılar. Deniz Gezmiş babasına "Oğlun, ölüm karşısında aciz kalmış" değildir. Kendisine yakışan bir söylem. Yusuf Aslan, "Yıllarca emek verip büyüttüğün oğlunun öldürülmesini kabul etmek kolay değildir. Ancak siz benim ne için mücadele ettiğimi biliyorsunuz" diyor. Hüseyin İnan, "Söyleyecek çok şey var ama sırası değil. Candan selamlar" diyor. Siyasal idamların toplumların belleğinde derin yer ettiğini kabul etmek gerekiyor. Sayın Ecevit'in idamların kaldırılması için çabası çok önemlidir.
Günlük kızgınlıklarımızla hareket edebiliriz ama bir süre geçtikten sonra yapılan işin doğru mu eğri mi olduğunu daha sağlıklı görebiliyoruz. Deniz Gezmiş'i, Yusuf Aslan'ı, Hüseyin İnan'ı asla unutmayacağız. Onlar bu ülkenin bağımsızlığı için mücadele verdiler. Cumhuriyet gazetesi 94. yılını kutladı. Çınar gibi bir gazete. Basın tarihimizde çok rastlanan bir olay değildir. Cumhuriyet'in adını Gazi Mustafa Kemal Atatürk koymuştur. Cumhuriyet darbelere ve baskılara karşı direndiği için ağır bedeller ödemiştir, yazarları katledilmiştir, gazetecileri, köşe yazarları hapse atılmıştır. 20 Temmuz darbesinden sonra Cumhuriyet bağlamında yaşananlar 12 Eylül ve 12 Mart'ta da yaşandı. Cumhuriyet gazetesi bütün baskılara rağmen yoluna devam etmektedir. Bugün tek adam ve diktaya karşı olan her kesimin Cumhuriyet'e sahip çıkması lazım.
20 Temmuz darbesine karşı en dik duran gazetelerdendir. Cumhuriyet gazetesi yazarlarıyla beraber onurlu ve dik duruşunu hiç bozmamıştır. Gazeteyi de, yazarlarını da yürekten kutluyorum. Siyasetle dinin ayrılması gerektiğini biliyoruz. Herkesin inancına saygı duymak insan olmanın bir gereğidir. Kişilerin inancına saygı duymak bizim görevimiz.
Bunu şunun için söylüyorum. Fransa'da aralarında geçmişte devlet yöneticisi olan bazı sanatçılar Kuran'dan bazı ayetlerin çıkarılmasını istiyor. Neymiş, çağdışı kalmış. Çağdışı kalan Kuran değil, çağdışı kalan sizlersiniz. Sizin bu tavrınız El Kaide, El Nusra, IŞİD düşüncesidir. Onlara destek veriyorsunuz siz. Bütün kitaplara saygımız var. Eğer siz inançları kullanarak terör estiren IŞİD'e, El Kaide'ye destek vermek istiyorsanız, bu söylemlerinize devam ediniz. İslam'ın barış dini olduğunu bütün dünya biliyor. İslamiyet'te liyakat, barış, huzur vardır. Siz İslamiyet'i nasıl böyle tanımlarsınız?
Bunlara söylemek isterim. Bu açıklamayı yapanlar İslamiyet'in ne olduğunu bilmiyorlar. Sevgili peygamberimizin veda hutbesini okuyunuz. Tarihteki ilk insan hakları beyannamesi niteliğinde.
Geçtiğimiz cuma günü ezberleri yine bozduk. CHP olarak cumhurbaşkanı adayımızı açıkladık, Sayın Muharrem İnce'yi. Beklemiyorlardı. Kendileri gibi sanıyorlar CHP'yi. "Efendim orada yarış oldu, birbirlerini mahvedecekler." Niye kavga edelim, aynı mücadeleyi veriyoruz. Kaldı ki Sayın İnce hem Türkiye'nin sorunlarını çok iyi bilen, hem de sorunların kaynağını çok iyi bilen bir kişidir. Bizim cumhurbaşkanı adayımız demokrasiye bağlıdır, insan haklarını çok iyi bilir. 80 milyonu kucaklar. Nitekim, göğsündeki CHP rozetini çıkardı ve bana emanet etti. Ben de göğsümdeki Türk bayrağı rozetini çıkarıp ona emanet ettim. Yine akılları ermedi. Arkadaşlar, biz en başından beri cumhurbaşkanının tarafsız olması gerektiğini söyledim. Cumhurbaşkanı 80 milyonu kucaklamalı.
CHP'nin önerdiği kişi 80 milyonun cumhurbaşkanı olmalı. Bu inançla yola çıkmalıyız dedim. Ve Muharrem İnce, hiçbir zaman ayrım yapmadı vatandaşları arasında. Kimlik, inanç, yaşam tarzı, bölge ayrımı yapmadı. Böyle bir kişi cumhurbaşkanlığı makamını hakediyor. 80 milyonun, yani cumhurun başı olacak. Milleti bölmek istemiyor. Bana oy verenler bizim millet, oy vermeyenler hayır. Bunu söyleyen adam o koltuğu işgal etmiş durumda. Toplumu ayrıştırıyor. Muharrem İnce sadece "Bizim milletimiz" diyor. Herkesi kucaklıyor. Bana oy verenler çok makbul, oy vermeyenler münafık. Bu adam cumhurbaşkanı koltuğunda oturuyor. Ülkenin yarısını münafık addediyor. Bir partinin genel başkanı olabilir ama o koltukta oturuyorsa 80 milyonun cumhurbaşkanı olmak zorundasın. Ne istiyor Muharrem İnce, memleketinde huzur istiyor. Kavga istemiyor, "Buyrun gelin konuşalım, uygar insanlar gibi konuşalım" diyor. Bu neyin işaretidir, 80 milyonu kucaklamanın işaretidir. Demirtaş'tan randevu alması mümkün değil, onun için Adalet Bakanlığı'ndan izin isteyecek. İnce ne istiyor? Herkesin işi gücü olsun istiyor. Ama onlar rahatsızlık duyuyor. Vay efendim nasıl Muharrem İnce'yi cumhurbaşkanı gösterirsiniz? Muharrem İnce bir öğretmen.
Bu ülkenin binlerce çocuğunu okuttu. Binlerce çocuğuna ders verdi, hayatı öğretti onlara. Geleceği, ufku, umudu, demokrasiyi, fiziği, matematiği, kimyayı, geometriyi öğretti. Öğretmenliğin ve öğretmenin ne olduğunu en iyi bilen kişilerden. İnce öğretmenlerin çilesini en iyi bilendir. O nedenle bütün anne ve babalara, bütün öğretmenlere sesleniyorum. Siz Muharrem İnce'ye sahip çıkmak zorundasınız.. Çünkü İnce şunu çok iyi biliyor. Muasır medeniyetin ötesine geçeceksek tek yolu eğitim. Öğretmenleri baş tacı yapmayan bir toplumun geleceği karanlıktır.
Tanışmamız milletvekili olmasından çok öncedir. Kendisi bildiğiniz halk adamıdır. Ne köyünden, ne köylüsünden vazgeçmedi. Hayat standardı yükseldikten sonra da köyüne ve köylüsüne ihanet etmedi. Birilerinin yaptığı gibi "Yırtık ayakkabıyla siyasete girdim, sarayda oturuyorum, üç bin kişi beni koruyor." Muharrem İnce bunu hakaret addeder. Üç bin kişiyle cumhurbaşkanı olur mu ya? Kendi milletinden korkan cumhurbaşkanı. Kahveye gidemiyor. Vatandaşın arasına giremiyor. Meclis'e geliyor, milletvekillerinden korkuyor. Meclis polis kaynıyor, helikopterler havada. Neyden korkuyorsun ya? Muharrem İnce sarayların değil, bu milletin evladıdır. Ayrıca tek adamlığa oynamıyor. "Geleceğim, tek adam olacağım." Yok öyle bir şey. "Ben demokrasiye, güçler ayrılığına, parlamenter sisteme inanıyorum" diyor. O halkına inanıyor. Kendisini seçtik, beyefendide şafak attı. "Vay efendim nasıl olur." Senden çok çok çok daha iyi olur. Ne kadar başarısız olduklarını bütün millet görüyor. Eskiden CHP yüzünden oldu diyorlar. Baktılar CHP iktidarda değil. Halk da buna inanmadı. Meclis'te istediğin kararı alıyorsun, CHP senin neyine engel oluyor? Şimdi değiştirdiler. Dış güçler bunları yapıyor. Sen dış güçlerin oyuncağı mısın? Onurlu duramıyor musun, dik duramıyor musun? Hangi dış güçler? Dış güçler oyun oynuyorsa Kemal kardeşine haber ver, hemen yanında oluruz.
15 yıl önce kimse beka sorunu var demezdi. Türkiye'nin ilişkileri iyiydi. Gayet güzel geçiniyorduk. Bir derdimiz mi vardı? Hayır bir derdimiz yoktu. Terör bitmişti. Terör örgütü liderini getirip hapse atmışlardı. Ne oldu da bir beka sorunundan söz etmeye başladık.
Şimdi sizlere 8 madde sayacağım. Bu uygulamalar yüzünden Türkiye bu halde:
Bir, devlette liyakat sistemi yok edildi. Dış güçler mi yok et dedi? Devlete en düşük sınıf şefliktir. Üniversiteyi bitirmek, sınava girmek lazım. Ama başbakan olmak için ilkokul diploması yeter. Liyakat budur. Müsteşar olmak için bunlar da yetmiyor, devlette en az 12 yıl çalışmak giriyor. Bunlar ne yaptı, liyakatı bitirdiler, sadakat dediler. Devlet temellerinden sarsıntı geçirdi. İkinci neden, liyakatı yok edince devlet yönetimi keyfileşti ve kişiselleştirildi. Millet saraya bakıyor, ne yapacağım diye. Sarayın telkiniyle oraya gelmiş. Dolayısıyla tek belirleyici odak saray. Ne Merkez Bankası, ne DDK.
Üçüncü neden, sarayın tek belirleyici olması bürokrasinin çalışma düzenini yok etti. Eskiden kurallar dahilinde yürürdü. Almanya'da 4 ay 5 ay hükümet kurulmadı ama bürokrasi tıkır tıkır çalıştı. Kimse Almanya'nın beka sorunu var demedi. TEOG kalkacak, Milli Eğitim Bakanı mı söyledi. Hayır, saraydaki zat dedi. Eğitimci misin, yok. Bir sabah kalktı TEOG'u kaldırıyorum dedi.
Dört, sarayın aşırı yetkilendirilmesi sorunu çözmüyor arkadaşlar. Sorunlara kaynaklık yapıyor. Güçler ayrılığı tümüyle yıkıldı. Bütün yetkileri bana verin, ben meseleleri çözerim. Türkiye bugün bu örneği yaşıyor. Devletin temelleri derinden sarsılıyor. Bugün beka sorunu varsa, bir kişiye verilen yetki fazlalığından.
Beşinci neden. Dış politikada "Yurtta sulh, cihanda sulh" kuralımız vardı. Irak'la da, Suriye'yle de, AB'yle de hiçbir derdimiz yoktu. Türkiye saygın ve örnek bir ülkeydi. Orta Doğu'da bir sorun olduğu zaman kapımızı çalarlardı. Bugün kabile reisleri bile kafa tutuyor Türkiye'ye. 30 milyar dolar Suriyelilere harcadı. Ne oldu, itibar sahibi mi olduk? Saygın bir ülke mi olduk? Para yok diye ağlıyorlar, senin yüzünden geldi Suriyeliler. Yarın öbür gün bunlar yeraltına kayacaklar. Geçinmeye çalışıyor bunlar. Bizim vatandaşımız vergi verir, o dükkan açar vergi ödemez. Yanına doktorunu al, ben gerçekleri söyleyeceğim.
Altıncı neden. Vatandaşla devlet arasında güven olursa o ülkede huzur olur. Eğer ihbar mekanizması izlenecek politikalarda belirleyici unsur olarak öne çıkmışsa vay o devletin ve o milletin haline. Kimin kimi ihbar ettiği belli değil. Ne diyordu, Ağustos 2016'da. "Bildiklerinizi ihbar edin, gereğini yapalım." İhbarla devlet yönetilir mi? Herkes birbirinden korkuyor. Ya bana FETÖ'cü derse, ya bana IŞİD'li derse. Devletin saygınlığı vardır, gider bakar devlet. Hukukun üstünlüğü çerçevesinde. Devletin en tepesindeki kişi "İhbarla yöneteceğiz" derse orada beka sorunu çıkar.
Yedinci unsur. Devleti ağır ağır çürüten yolsuzluklar. Yolsuzluklar AKP yöneticileriyle en ağır şekilde gündeme geldi. AK Parti'ye oy veren vatandaşlara saygım var, kesinlikle yolsuzlukla suçlamıyorum. Yolsuzluğu yapanlar bunlar. Yolsuzluk kurumsal kimliğe kavuşmuşsa devlet derin yara alır. O kadar ileri gittiler ki, yolsuzluklardan devleti yönetenin de payı vardır dediler. Şu yüzsüzlüğe bakın.
Ve sekizinci unsur, medyanın kontrol altına alınması. Medyanın görevi gücü eleştirmek. Medya bu görevi yapmazsa vay halimize. Medyanın yüzde 90'ını iktidar kontrol ediyorum. Bir merkezden deniyor ki "Şu başlıkları atacaksınız." Satılık kalemler ve satılık patronlar var. Satılık patronların tamamı devlet ihaleleriyle besleniyor. Şimdi açık ve net söylüyorum. Allah aşkına bunlardan hangisini dış güçler yaptı. Dış güçler mi medyanın tamamını kontrol edin dedi? Siyasi parti lideri hâkim tayin etsin mi dedi dış güçler. Kendi kabahatlerini örtmek için dış güçler diyorlar. Biz Kuvay-i Milliyeciyiz. Dış güçlere pabuç bırakacak halimiz mi var?
Kimse duymasın, bir şey söyleyeyim. Erdoğan beni dinliyor. Ona yalan söylemeyen tek kişi benim. O nedenle ahtim olsun diye başlayan bir konuşma yaptı. Anladım ki bu beni dinliyor. Kendisine güvenmiyorum. "Ahtim olsun yeni dönemde enerjide dışa bağımlılığı kaldıracağım" diyor. Yanına doktorunu değil, danışmanını al. Enerjide dışa bağımlılık artacak, doğalgazı kimeden alıyoruz Rusya'dan. Bağlı mısın, bağlısın. Nükleer santrali kime yaptırıyorsun, yine Ruslara. Sen doğruları söylemiyorsun millete. Türkiye dışında bir devlete bu kadar bağlı olan bir devlet var mı? Yok.
İki diyor ki, bölge ve sektör bazlı teşviklerle istihdam sağlanacak. Ben diyordum fabrikalar, sen diyordun binalar. Şeker fabrikalarını sanki ben sattım. Bitlis'in sigara fabrikasını niye sattın? Bütün fabrikaları sattılar, yabancılara peşkeş çektiler.
"Enflasyon düşecek" diyor. Enflasyon yükseldi. Git pazara bir bak bakalım, domatesin kilosu kaç para. İthal ettiğin samana bak bakalım. "Cari açık düşecek" demiş. Kafana taş mı düştü de ürkmeye başladın. "Dar gelirli vatandaşlarımızın hayat standartları mutlaka artacak" demiş. Saraydan nihayet fakir fukara olduğunu görebilmiş. 14 milyon 400 bin vatandaş sağlık primini ödeyemiyor. Sarayda oturduğu için Türkiye'yi bilmiyor. Badem sütüyle beslenirsen fakirin fukaranın halinden anlayamazsın. "Dar gelirlilerin vergi yükü düşecek" demiş. 16 yıldır yönetiyorsun, dar gelirlinin sırtına bu kadar yükü nasıl yıktın? Vicdan yok mu sende? Asgari ücret üzerindeki vergileri kaldıracağım diyemiyor, onu biz diyoruz.
Devam ediyor, "Tek bir vatandaşımızın adalet dairesinin dışında kalmaması için..." Adalet yok diyor yani bugün. Devam ediyor, "Hakkındaki suçlama ne olursa olsun, kişi adil yargılanacak" diyor. Onun için büyük laf. Bizim için sıradan. Bunu söyleyen kişinin önce Türkiye'yi BM'ye şikayet ettiği dilekçesini geri çekmesi lazım. BM Büyükelçisi Türkiye adına gitti dilekçe verdi. "Adil yargılama yapmayacağım" diye dilekçe vermişsin.
"Yüksek teknolojili ürünlerde katma değer artmalı" demiş. Daha önce buzdolabı televizyondan bahsediyordu. Demiştim, bunlar 18., 19. yüzyıl ürünleri, bunlarla övünülmez. Asfaltla övünüyor. Dünyası asfalt. Hayatı o kadar. Dünyanın hiçbir yerinde kimse bunla övünmez. Ayıp ya. Onlar uzaya araç göndermekle övünüyor, bu köprüyle. Bilimsel olarak ne yaptın? Sizin ürünlerin bilgi ürünü mü? İran üniversitelerinin ürettiği bilgi sayısı bile Türkiye'yi geçti. Bu ayıp sana yeter. Tüm bu söylediklerine kendisi de inanmıyor. Yolsuzlukla mücadele edeceğini söylüyor. Devleti soyan adam yolsuzlukla mücadele eder mi? Aile boyu hırsızlık yapan adam yolsuzlukla mücadele eder. 3M'den yararlanıyor. Mahkeme. Adliye. Birine kızdı mı, tık içeriye atılıyor. İkinci M, maliye. İş adamı, CHP'lisin ha. Dünyanın cezasını yazıyor. Üçüncü M medya. Kızdı mı linç kampanyası. 3M'yi ortadan kaldırdılar. Devlette liyakatı getirmek benim namus borcumdur. Ben bunu yapacağım.