Esma Çakır
Sağır bir sessizlik esir almış ebedi şehri. Savaş sirenlerini duyup sığınaklara kaçışmışçasına insandan iz yok, tarihî Roma’nın sokaklarında, meydanlarında. Sokağa neden çıktığımızı soran polisler ile oradan oraya koşturup kırıntıların tadını çıkaran güvercinlere kalmış ortalık. İnsan uğultusundan, araç gürültüsünden neredeyse hiç duymadığımız kentin sevimli çeşmeleri nasone’lerden (koca burun) akan sular ile sampietrino’lardaki (kaldırım taşları) ayak seslerimiz yankılanıyor sadece. Adeta bir açık hava müzesi olan kentin hep şikâyet ettiğimiz turist kalabalığını, trafiğini, Vespa’ların vızıltısını, taze lezzetler tatmak aşkına sabırla beklenilen meşhur yemek ile dondurma kuyruklarını göremeyince gözlerim doluyor.
"Sadece sirenler çalınca insanlar sığınaklara giriyordu. Aksi hâlde herkes elini kolunu sallayarak sokaklarda geziyor, işine gidiyordu, okullar da açıktı. Yani o zaman bile şehir böyle ıssız bir çöl gibi değildi, hayat savaş yokmuş gibi devam ediyordu. Sanki savaş şimdi varmış gibi, o zaman değil" diyor, 86 yaşındaki Maurizio Bey, bittiğinde 11 yaşında olduğu 2. Dünya Savaşı ile karantina Roma’sını karşılaştırırken.
"Ama şimdi? Âdeta bir veba salgınında, bir anda herkes ölmüş gibi, bakın sokaklarda kimse yok! Şehir öldü, hayalet oldu" derken gözleri doluyor.
İkimiz de bir süre söz bulamıyoruz, nihayet uzun sessizliği o bozuyor ve "Bu bir felaket. Bu yaşa kadar ilk defa böyle bir şey tecrübe ettim" diyor, çatallaşan sesiyle. Çok geç fark ettiğini söylüyor İtalya’nın virüsün gezindiğini anlamakta. "Tüm bu tedbirler daha önce alınsaydı böyle olmazdık, ama geç değil. Başka çaremiz yok, dişimizi sıkacağız. Şu an sadece temel ihtiyaçlarım için çıkabiliyorum evden" diyor, postane önünde emekli maaşını çekmek için beklerken.
Postaneler gibi temel kamu hizmeti veren kuruluşlar ile eczaneler, bankalar, süpermarketler, manavlar ve kasapların açık olduğu ülke genelinde toplu ulaşım hizmeti de sağlanıyor. Ancak restoranlar, kafeler başta olmak üzere diğer tüm ticari işletmeler iki haftalığına kapatıldı.
Başbakan Giuseppe Conte, 25 Mart'a kadar geçerli olacak bu önlemleri içeren son kararnameyi, "Virüsün yayılma hızını kesip kesmediğini ancak iki hafta içinde anlayabileceğiz. Biraz daha dişinizi sıkmanızı istiyorum" diyerek açıkladı.
Önce iki hafta boyunca sadece kuzeyde kapalı tutulan okullar, daha sonra 15 Mart'a kadar tüm ülke genelinde, son olarak da 3 Nisan'a kadar tatil edildi.
"Son fedakârlık", salgın süresince aşamalı olarak fedakârlıklar yapmaya itilen ülkede artık bundan daha öteye gidilemeyeceğini anlatan manşetiydi Il Fatto Quotidiano'nun, çarşamba akşamı tüm ülkeyi kilit altına alan bu kararnameyi aktarırken.
Kararname, seyahat ve sokağa çıkma kısıtlamasını da beraberinde getirdi. İş ya da sağlıkla ilgili aciliyet olmadığı, temel gıda ya da ilaç alışverişi yapılmayacağı sürece sokağa çıkanlar polis kontrolüne takılabiliyor. Geçerli gerekçemizi belirten formlar doldurarak sokağa çıkıyoruz. Biz gazetecilere, haber verme-alma hakkından dolayı izin veriliyor.
Güvenli sayılan 1 metre mesafeden fazla birbirimize yaklaşamıyoruz. Marketlere 20, eczanelere de ikiden fazla kişi aynı anda alınmıyor, asansörlere tek tek biniyoruz.
Çin'den sonra en ağır mücadeleyi veren İtalya’da ölü sayısı bin 266’ya, vaka sayısı 17 bin 660'ya (13 Mart itibariyle) yükseldi.
Bir ankete göre; halkın yüzde 89’u hükümetin tedbirlerine destek veriyor. İlk başlarda önlemlerin sadece kuzeyle sınırlandırılmasına şiddetle karşı çıkan muhalefet de, uygulamanın ülke geneline yayılmasıyla eleştirilerine son verdi.
"Özellikle Roma’da birbirimize dokunarak iletişim kurmayı çok severiz, şimdi birbirimize yaklaşmaktan korkuyor olmamız üzücü, tuhaf. Sanki daha önce hiç yaşamadığımız, bilmediğimiz bir gezegende gibiyiz" diyerek anlatıyor gelinen durumu 26 yaşındaki Maria Elena Roscioli.
Sabahki pazardan arta kalan sebze-meyve atıklarına üşüşmüş kuşlar ile sadece çöpçüleri gördüğüm Campo dei Fiori Meydanı’nın yakınındaki Roma’nın en ünlü fırınlarından birinin sahibinin kızı olan genç kadın, "Hareket edemez hale geldik, ama isyan etmeden yetkililerin bize söylediklerini yapıyoruz" diyor.
Akşamları artık dışarı çıkılamadığını hatırlatan Maria Elena, "Biz de arkadaşlarımla her akşam video konferans yoluyla aperatif buluşmaları düzenleyip, içkimizi yudumlayarak günü değerlendiriyoruz. Konumuz tabii ki virüs, ama bütün tamamen ona teslim olmuyoruz. Birbirimize eğlenceli şeyler anlatıp yemek tarifleri paylaşıyoruz. Bazı arkadaşlarım video konferans yöntemiyle pilates derslerine devam ediyor" diye anlatıyor evde geçirmek zorunda olduğu anları.
İtalyanların salgına karşı disiplinini hayretle karşılamış Maria Elena, "Büyük özveriyle önümüze getirilen tedbirlere uyuyoruz.
Sokağa çıkmayın, dendi, bakın kimse yok sokakta" diyerek gülüyor. Belediye Başkanı Virginia Raggi de evden çıkmama önlemine uymada büyük başarı gösteren Romalılara teşekkür etti. Birçok müze ile sinema da, eserleri internet ortamına açtı. Nitekim, sinemalar, tiyatrolar, konser salonları ve müzeler kapalı. Günlerdir koronavirüs salgınından dolayı eğlenmeyi unutmuştuk, dün Whatsapp grubumuzdaki bir arkadaşımızın mesajıyla hayata dönme umudu taşıdık: "Cumartesi dans partisi öneriyorum."
Şaşırdım önce; diskolar kapalı, ev ziyaretlerini sıfıra indirdik. Devamını okuyunca anlam veriyorum: "Size şarkı listesi göndereceğim, video konferansla dans edeceğiz."
Aynı dakikalarda bir televizyon programında, tüm bu salgının, sadece geçici süre alışkanlıkları değil, geleceğe yönelik makro bir değişim öngörülerini duyunca tüylerim diken diken oluyor.
Akdenizliliklerinin içine kapanmasına, değişmesine izin vermeyeceğini biliyorum İtalyanların. Kriz anlarında dayanışmaları, ayağa kalkma çabalarıyla birbirlerini motive etmeleri bunun göstergesi çünkü. Virüs korkusuyla evinden çıkamayan yaşlıların alışverişlerini gönüllüler yapıyor mesela. Yaşadığım apartmanın kapıcısı Giovanni de, şu günlerde kendisini sadece yaşlı komşularımızın alışverişini yapmaya adamış durumda.
Gazete bayii işleten 58 yaşındaki Dorina ise, başlarda büyük bir tedirginlik ve korku içinde olduğunu söylüyor. Bu nedenle, bu kriz dönemlerinde hükümet yetkililerinin halka güven vermesinin çok önemli olduğunun altını çiziyor, "Başbakan Conte bu sınavı çok iyi verdi. Şu dönemde bizim için en doğru insan, çünkü baştan beri şeffaf davrandı" diyor.
Tedbirlerde geç kalınmış olabileceğini düşünen Dorina, "Ama belki de iyi yaptılar, çünkü yaşam tarzını bir gün içinde değiştirmek bizim için zor olurdu. Alıştıra alıştıra kabul ettirmiş oldular. Aksi halde şoke oldurduk aynı gün tüm ülkenin karantinaya alındığını, tüm okulların, işyerlerinin kapatıldığı haberini alsaydık" diye ekliyor.
İtalya, ilk vakanın ülkenin hangi bölgesinde çıktığını ve hastanın bilgilerini paylaşmaktan geri durmadı. İlk ölüm vakalarında isimler telaffuz edildi, ancak yüzlerce kişiye çıkmasıyla artık sadece bölgelere göre veriler paylaşılır oldu. Yıllardır İtalya’da yaşayan Kanadalı gazeteci Megan Williams, "İtalya bu süreci şeffaf yürüttü mü?" sorusuna, "İlk başlarda iletişim çok yavaş ve kesik kesik idi. Farklı uzmanların farklı görüşlerinden dolayı. Şimdi ise Başbakan ile sivil savunma kurumu başkanı, açık ve bir ağızdan mesaj vermeyi başarıyor. Ben, İtalyanların paylaştığı tüm verilere güveniyorum, çünkü diğer ülkelerden daha şeffaf olduklarını düşünüyorum" diye yanıt veriyor.
DW’ye konuşan İtalya Sağlık Bakanlığı Danışmanı ve Dünya Sağlık Örgütü çalışanı Prof. Dr. Walter Ricciardi, 21 Şubat’ta ilk vakanın görüldüğü Codogno kasabasında, 38 yaşındaki vatandaşın normal grip zannederek hastaneye gidip, elini kolunu sallayarak dolaşmasına bağlıyor salgının yayılmasını. İtalya’nın önlemlerde geç kaldığı iddialarına ise katılmıyor, Riccardi.
Milano Sacco Hastanesi'nden Bulaşıcı Hastalıklar Profesörü Massimo Galli de, daha az etkilenmiş olan ülkeler için İtalya örneğinin öneminin altını çiziyor. Türkiye gibi henüz az vakanın ortaya çıktığı ülkelerin, derhal o kişilerin temas kurduğu herkesi karantinaya alarak, testlerini yapıp bunun yayılmasının önüne büyük oranda geçilebileceğini de ekliyor.
"Normal grip gibi, hafife almalı bunu" diyenlere şiddetle karşı çıkıyor 59 yaşındaki Morena, bu virüsü taşıyanlar neler düşünüyor diye onu aradığımda.
24 Şubat’ta virüsün bulunmasından bu yana, bir kısmını hastanede geçirdikten sonra şimdi Milano yakınlarındaki evinde karantinada olan Morena, "Sanki 20 saat maden ocağında çalışmış gibi yorgun hissediyordum kendimi, nefes alamıyordum. Normal gribe benzemiyordu" diye anlatıyor yaşadığı semptomları ve "Sadece yaşlılar ölüyor, denilerek ciddiye almayanlar çok. Oysa yoğun bakımlarda şu an pek çok genç var. Hayattan izole olmak çok kötü" diye de ekliyor.