Yiğit Bener*
Sevgili dostum Turhan, Bu yıl, yılbaşı pek hüzünlüydü! Birlikte kutlamayı âdet edinmiştik son yıllarda, ancak bu kez aramızda sen yoktun, çünkü iki aydır Silivri’de tutuklusun… Kim derdi ki, Türkiye’nin en eski laik gazetesi Cumhuriyet’in Kitap Eki’ni çeyrek yüzyılı aşkın bir süredir yöneten Turhan Günay, meğer hem “dinci darbeci” hem de “ayrılıkçı Kürt” tehlikeli bir “teröristmiş”? (Hay Allah, ben de tam sana 70. yaş günü hediyesi olarak Kafka’nın Dava’sını almıştım!) Gerçi, şerefine kadeh kaldırdık elbette; hem senin, hem de tutuklu diğer yazar, gazeteci, akademisyen dostlarımızın bir an önce serbest bırakılmalarını diledik.
Gelgelelim, senin aramızda olmaman neşemizi kaçırmaya yetti. Üstelik son zamanlarda ülkemizde yaşanan intihar saldırılarında yitirdiğimiz onlarca insanımızı ya da Suriye’deki can kayıplarını düşündüğümüzde, bu kahredici gündemde insanın hiç eğlenesi olmuyor kuşkusuz… Bütün bunlar yetmezmiş gibi, bir de düşünce polisinin gayretkeş yandaşları olan şu çağdışı köktendinci gençler başımıza bela oldular:
Onlar da bize yılbaşını zehir etmeye azmetmişler. Efendim neymiş, İslam ülkesinde yılbaşında eğlenmeye hakkımız yokmuş, çünkü bu, “bizi dindaşlarımızın acılarına yabancılaştırmak isteyen Hıristiyan gâvurlarının saptırdıkları bir Pagan âdetiymiş…” (yahu ne dersin, 1984 romanının, bugünkü zamana ve mekâna uygun hale getirilerek güncellenmiş bir suretini yazmaya kalksam eğlenceli olur mu?) Sonuç olarak, “Noel Baba Bir Pisliktir!” Zaten mizah dergileri, kodese tıkılmış Noel Baba karikatürlerini manşetlere taşımakta gecikmediler. Ama inan bana, pek de gülünecek bir durum yok aslında, çünkü internette bu türden tiksindirici propagandalar kol geziyor; hatta yılbaşı kutlamalarını protesto etmek için İstanbul’da bir gösteri bile düzenlendi… Ya, dostum, işte böyle! Üstelik “Türkiye’nin Müslüman kökleri adına” onlara ayak uyduran okul müdürleri ya da birçok vatandaşın yılbaşında süsledikleri çamları kaldırtmaya kalkışan belediye başkanları bile var… Güya XXI. yüzyıldayız! Ah bu ölümcül kimlikler yok mu… (Sevgili dostumuz Maalouf’un tabiriyle) Sana teselli olur mu bilmem, ama orta çağ zihniyetli bu türden saçmalıklarla boğuşan tek ülke bizimki değil. Fransız dostlarımızda da ele güne rezil olma korkusu kalmamış: Milli Eğitim bakanları, Noel Yortusu için yayımladığı geleneksel mesajında yurttaşlarına her zamanki gibi “kutlu Noeller” dilemek yerine “güzel bayramlar” dileyince kızılca kıyamet koptu. Kimi köktendinci (ama bu seferkiler Hıristiyan), bakanı “Fransa’nın Hıristiyan köklerini yok etmeye yeltenmekle” suçladılar; gördüğün gibi, aşağısı kurtarmıyor. Gerçi, bu modern genç kadın bakan Fas kökenli, öyle olunca da böyle oluyor anlaşılan… Ah şu ahmak indirgemecilik…
Dahası da var: Geçen ay, sağ kesimin Cumhurbaşkanı adayını saptamak üzere önseçim yapılmıştı (yer gelmişken, dikkatini çekmiştir eminim: evet, adayları önseçimle saptıyorlar… hayal etmesi bile hoş, değil mi!); seçimi kazanan adayın basın sözcüsü olan kadın politikacı, ucunda haç olan bir kolyeyle televizyona çıkıp adayının zaferini kutlamaya kalkınca da ayrı bir skandal patlak vermişti… “Ee, ne olmuş yani haçlı kolye takmışsa?” diyeceksin şimdi. İyi düşün… “Kamusal alanda dini simgeleri insanların gözüne sokmak suretiyle laikliği zedelemek…” desem jeton düşer, değil mi? (gerçi şu “gözüne sokmak” fiilinin Fransızcası bana daha çok ozan Brassens’in Trompettes de la renommée şarkısını çağrıştırıyor ama o ayrı mesele… hatırlat da bir gün sana şarkının sözlerini çevireyim)
Öte yandan, hiç şakası yok bu işin: zavallı kadın savunmaya geçerek kolyesini bu kez boynuna doladığı bir başörtüsüyle (!) gizlemek zorunda kaldı. Başörtüsü dediysem, İslami başörtüsü değil elbette, zinhar! Ah şu deli saçması simgeler yok mu… Tüm bu etnik ya da dini “kökler” meselesi, belli ki Fransa’daki Başkanlık seçiminin odağında yer alacak. Tıpkı bizde ya da ABD’de olduğu gibi, oralarda da popülizmin rüzgârları esiyormuş! Hazin bir çağ.
Ah, son zamanlarda epey gölgelenen Cumhuriyetimizi kurarken örnek aldığımız şu Aydınlanma çağının Fransa’sı yok mu… Bak şimdi aklıma geldi, istersen sana bu seçim kampanyasını anlatan mektuplar yazarım ara sıra; hiç olmazsa seni biraz oyalar, kodeste canın sıkılıyordur eminim, çünkü sana kitap yollamamız bile yasakmış… (senin gibi ibadet edercesine kitap okuyan biri için feci bir işkence bu!) Sahi, Kral Übü’nün çevirilerinden hangisini daha çok beğendiğini hâlâ söylemedin bana… Neyse, kendine iyi bak, üşütme ve bir an önce aramıza dönmeye bak.
Yiğit Not 1: Arkadaşımız Aslı Erdoğan nihayet serbest bırakılmış: Eh, bizim gibi kart zındıklar için bile yılbaşında kutlayacak bir şey çıktı sonunda!
Not 2: Bu yazı, Reyna saldırısında önce kaleme alınmış ve 1 Ocak 2017 günü Fransa’nın köklü günlük gazetesi Liberation’da yayımlanmıştır.