Kimyasal katliamın yıldönümünde Suriyeli Sığınmacılarla Dayanışma Bildirisi

Kimyasal katliamın yıldönümünde Suriyeli Sığınmacılarla Dayanışma Bildirisi

Suriye’nin başkenti Şam’ın Doğu Guta bölgesinde 21 Ağustos 2013’te düzenlenen ve 1300’den fazla kişinin hayatını kaybettiği kimyasal saldırının yıldönümünde yayınlanan “Suriyeli Sığınmacılarla Dünya Çapında Dayanışma Bildirisi”nde “Tüm sivil toplum örgütlerine ve kurtuluşa yönelik toplumsal hareketlere çağrımız, Suriyeli sığınmacılarla dayanışma davasını protesto eylemleri ve diğer siyasi eylemlerle aktif biçimde desteklemeleri ve Suriyeli sığınmacılara gösterdikleri desteğin, Suriye davası ile bağını kurmalarıdır” denildi.

Türkiye ve dünyada yüzlerce akademisyen ve aydının ön imzalayıcılığını yaptığı bildiride, “Suriye halkının Esad rejimine ve IŞİD’e karşı mücadelesi dünya çapında milyonlarca insanın özgürlük, onur ve toplumsal adalet için kurtuluş mücadelesinden ayrılmazdır” ifadelerine yer verildi.

“Suriyeli Sığınmacılarla Dünya Çapında Dayanışma Bildirisi”ni imzalamak için tıklayın

“Suriyeli Sığınmacılarla Dünya Çapında Dayanışma Bildirisi”nin tam metni şöyle:

Suriyeli Sığınmacılarla Dünya Çapında Dayanışma Bildirisi

Milyonlarca sığınmacı ve yerinden edilmiş insan, onların da insan olduğunu yalnız onları dışladığı zaman hatırlayan bir dünyada, devletlerin resmen tanınmış sınırları arasındaki daracık alanda hukuki ve insani zorluklara göğüs germek zorunda. Sığınmacı statüsünün bu zorluklarından özellikle Suriye halkı orantısız ölçüde çok etkileniyor. Bugün dünyadaki her beş sığınmacı ya da yerinden edilmiş insanın biri Suriyeli. Tüm Suriyelilerin yaklaşık yüzde kırkı ya sığınmacı ya da ülke içinde yerinden edilmiş durumda. Yurdundan sürülmek, Filistinlilerin durumunda olduğu gibi Suriye ulusal kimliğinin de kurucu bir deneyimi haline geldi. Suriyeliler için, sığınmacıların ve ülke içinde yerinden edilmiş insanların geri dönmesi, onların ülkelerine ve kendi kaderlerini tayin hakkını yeniden sahip çıkmak için sürdürdükleri mücadelenin temel amaçlarından biri haline geldi.

Lübnan ve Mısır’daki Suriyeli sığınmacılar çok kötü durumda. Ürdün’de de durum kötü, ancak ötekilere kıyasla göreceli olarak kötünün iyisi. Suriyeli sığınmacıları hedef alan saldırıların sıklığı arttıkça ve Suriye’den gelen bireylerin kayıt altına alınmasının ve oturma izni verilmesinin koşullarını etkileyen muğlak yasal değişiklikler sebebiyleTürkiye’deki durumları ürkütücü bir hızla kötüleşmektedir.

Suriye’den kaçan tüm sığınmacılar arasında özel olarak Filistinli Suriyeliler, onların çoğunu genel olarak sığınmacılara tanınmış uluslararası hak ve güvencelerden ve Filistinli sığınmacılara has özel koruma rejimi uyarınca tanınmış hak ve güvencelerden yararlanamaz hale getiren bir yapay yasal boşluğa itilmektedir. Lübnan, Ürdün, Mısır ve Türkiye, Filistinli Suriyelilerin girişine izin vermemektedir. Bir yolunu bularak bu ülkelere girenler ise Mısır örneğinden olduğu gibi, siyasi yetkililer tarafından, uzman uluslararası kuruluşların koruma yetkisi dışında tutulmakta ve onların daha uzak ülkelere gitmeleri için gerekli olan uygun belgeleri elde etmeleri önlenmektedir. Filistinli Suriyeliler iki kez sürgün edilmiş olmaları nedeniyle insani koşulların sınırlarında yaşamak zorunda bırakılıyor. Onlar şımartılmış İsrail tarafından yurtlarından atılmıştı, daha sonra faşist Esat rejiminin saldırıları sonucunda Suriye’deki kalabalık sığınmacı kamplarından kaçmak zorunda bırakıldılar. Onları sığınmacı olarak kabul eden ülke bulmak artık çok zorlaştı.

Suriye’den gelen sığınmacılar, ilk sığındıkları ülkelerdeki zorluklar ve eziyetlerden kaçmak için sığınılacak almaşık ülkeler bulmaya giriştiklerinde, önce karşılarına Avrupa tarafından dikilmiş hukuki ve polisiye engelleri aşmak zorundalar. Bu engellerin günümüze kadar başlıca etkinliği ülkelerindeki kan banyosundan kaçanları geri çevirmek oldu. Akdeniz’de batan bir teknede, aralarında Suriye’den kaçanların da olduğu yüzlerce sığınmacının boğulduğu haberini sık sık duymaktayız. Bu sığınmacılar, Avrupa’ya ulaşma umuduyla açgözlü insan kaçakçılarına yaşamlarında yapabildikleri birikimin tümünü kaptırıyorlar. Ve sürekli olarak gelen raporlara göre Avrupa’ya varmayı başarabilenler hapishane benzeri kamplarda, kendilerine sığınmacı statüsü verileceği garantisi olmadan aylar boyunca tutuluyorlar.

IŞİD çetelerinin eylemleri, (Hıristiyan, Ezidi ve Iraklı Müslüman nüfusun zorla yerinden edilmesine ek olarak) Suriye’den kaçan sığınmacıların zorluklarını daha da artırdı. IŞİD’in planı esas olarak, denetimi altına aldığı topraklardaki demografik bileşimi, nüfusun zorla yerinden edilmesi ve etnik temizlik yoluyla değiştirmektir. Suriye’de geniş toprakları denetimi altına alması bulundukları ülkelerde Suriye’den kaçan insanlara karşı paranoyayı artırdı ve sığınmacıların korunmasını terörizmle mücadele girişimlerine bağımlı kıldı. Bu durum, Suriyelileri ikili bir kıskıca soktu: Bir yanda, her ikisi de onları öldürmeye ve yerinden etmeye niyetli faşist bir rejim ve faşist bir grup; öte yanda,  ülkelerine geldiklerinde onlara yardımcı olmayan ve bu ülkelerden kaçmak zorunda kaldıklarında onlara yardım edilmesini önleyen bir uluslararası kamuoyu.

Lübnan, Ürdün ve Mısır’daki sığınmacıların durumu utanç vericidir, sanki Suriyelilere ve bölgedeki tüm halklara, kendilerini yöneten zorba rejimlere karşı ayaklanmanın bedelinin yüksek olacağı dersini vermek için tasarlanmış gibidir. Diğer ülkelerde, özellikle Avrupa ve ABD’de Suriyeli sığınmacılara sınırlayıcı, insanlık dışı ve sınıf ile din temelinde ayrımcılık yapan siyasetler uygulanmaktadır. Bu siyaset, ekonomik olarak varsıllara ya da akademik yetkinlikleri olanlara bir dizi olanak sunmakta ve kısmen laik bir yaklaşımla Müslüman olmayanları daha fazla kucak açmaktadır.

Aşağıda imzası bulanan bizler, yani ulusal ya da dini kökenine bakılmaksızın tüm sığınmacıların haklarını desteleyen aydınlar ve eylemciler, Suriye’den gelen sığınmacıların hakları ile ilgili olarak aşağıdaki temel görüşleri teyit ediyoruz:

1.            Sığınma ve sürgün hukuki ve insani yapay bir zorluktur. Bunların cins, din ya da ulusal kökeni olamaz. Sığınmacılar arasında herhangi bir temelde ayrımcılık kökten reddedilmelidir.

2.            Aralarında Filistinliler de olmak üzere Suriye’den gelen sığınmacıları desteklemek en başta siyasi bir davadır. Suriye’den gelen sığınmacıların durumu, iki cephede onur için sürdürülen kurtuluşa yönelik siyasi bir savaşımın sonucudur. Bu, kendi denetimi altındaki sivilleri, askeri hava saldırıları, balistik füzeler, kimyasal silahlar, yığınsal aç bırakma ve tutuklulara yığınsal işkence uygulayarak sistemli olarak katleden bir zorbalık rejimine karşı mücadeledir. Ve bu, uyguladıkları vahşet ve hunharlıkta Esat rejimine eş olan zorba IŞİD çetelerine karşı bir mücadeledir. Bu nedenle, Suriyeli sığınmacıları desteklemek, en başta Suriye’de özgürlük, onur ve toplumsal adalet mücadelesi ile dayanışmayı gerektirir.

3.            Her sığınmacı, kendi ülkesine onurla dönme hakkına sahiptir. Bu hakkın en temel ilkesi ve gerçekleşmesinin temel aracı Suriyeli sığınmacıların kendilerini dinleyen, kendileriyle diyalog kuran onlara almaşık koşullarda yaşamlarını sürdürme yetkesi kazandıran, iş bulmalarını ve kendilerini geçindirmelerini sağlayan, çocuklarının onların sahip olmadıkları olanaklara sahip olmasını sağlayan ve kendi rollerini ve kimliklerini yeniden kurmalarını sağlayan ortaklara bulmalarını sağlamaktır.

4.            Sığınmacılar, hiç durmadan onurlu bir yaşam sürdürebilecekleri sığınma yeri arayan göçebelerdir. Birçok araştırma ile istatistiğin ve farklı ülkelerdeki eylemcilerin pratik deneyimlerinin de gösterdiği gibi Suriyeli sığınmacıların durumu da böyledir. Hükümetler sınırların güvenlik eşgüdümünü sürdürürken, sivil toplum kuruluşları ve farklı sığınma ülkelerindeki Suriyeli sığınmacıları destekleyen eylemciler arasında eşgüdüm yoktur. Buna bağlı olarak Suriyeli sığınmacıların davasını desteklemek aynı zamanda Avrupa ve Akdeniz’i aşan göç yolları üzerindeki farklı ülkelerde alanda alışan sivil toplum kuruluşları ve eylemciler arasında daha etkin eşgüdümü sağlamayı içermelidir.

Tüm sivil toplum örgütlerine ve kurtuluşa yönelik toplumsal hareketlere çağrımız, Suriyeli sığınmacılarla dayanışma davasını protesto eylemleri ve diğer siyasi eylemlerle aktif biçimde desteklemeleri ve Suriyeli sığınmacılara gösterdikleri desteğin, Suriye davası ile bağını kurmalarıdır.  Suriye halkının Esat rejimine ve IŞİD’e karşı mücadelesi dünya çapında milyonlarca insanın özgürlük, onur ve toplumsal adalet için kurtuluş mücadelesinden ayrılmazdır.

Türkiye’de bildiriyi imzalayan akademisyen ve aydınların isimleri şöyle:

 

Türkiye’den kimler imzaladı?

 

Fikret Adaman, Prof., Boğaziçi Universitesi

Maya Arakon, Doç. Dr.,  Süleyman Şah Universitesi

Ömer Aygün, Yrd. Doç. Dr. , Galatasaray Universitesi

Dikmen Bezmez, Yrd. Doç. Dr., Koç Universitesi

Didem Danış, Doç. Dr.,  Galatasaray Universitesi

Gökhan Yavuz Demir, Doç. Dr.,  Uludağ Universitesi

Zeynep Direk, Prof., Galatasaray Universitesi

Şükrü Erbaş, Şair

Ferdan Ergut, Doç. Dr., ODTÜ

Deniz Erkmen, Dr., Trakya Universitesi

Pınar Özden Giritlioğlu, Doç. Dr.,   Istanbul Universitesi

Ayşe Gözen, Prof., Ondokuz Mayıs Universitesi

Serhat Güvenç, Prof., Kadir Has Universitesi

Yasemin İnceoğlu, Prof., Galatasaray Universitesi

Ümit İzmen, Assoc. Prof., İstanbul Policy Center Sabancı Universitesi

Barış Karacasu, İnsan Hakları Ortak Platformu

Lülüfer Körükmez, Ege Universitesi

Akif Kurtuluş, Şair

Bülent Küçük, Yrd. Doç. Dr., Boğaziçi Universitesi

Vasıf Kortun, Direktör, SALT Araştırma ve Programlar

Nazan Maksudyan, Yrd. Doç. Dr., İstanbul Kemerburgaz Universitesi

Onur Suzan Nobrega, İzmir Ekonomi Üniversitesi

Elif Nuyan, Yrd. Doç. Dr., Uludağ Universitesi

Suna Gülfer Ihlamur-Öner, Yrd. Doç. Dr.Marmara Universitesi

Derya Özkul, University of Syndey

Ceren Özselçuk, Yrd. Doç. Dr., Boğaziçi Universitesi

Güven Gürkan Öztan, Yrd. Doç. Dr., İstanbul Universitesi

Teoman Pamukçu, Doç. Dr., ODTÜ

İlke Sanlıer, Dr., Koç Universitesi

Sezai Sarıoğlu, Şair ve Yazar

Ferya Saygılıgil, Yrd. Doç. Dr., İstanbul Arel Universitesi

Nevzat Süzer Sezgin

Necati Sönmez, Documentarist İstanbul Belgesel Günleri

Deniz Şenol Sert, Yrd. Doç. Dr., Özyeğin Universitesi

Cavidan Soykan, Dr., Ankara Universitesi İnsan Hakları Merkezi

Öğet Öktem Tanör, Prof., Istanbul Bilim Universitesi

Ruhi Tuncer, Yrd. Doç. Dr.., Galatasaray Universitesi

Ömer Turna, Yrd. Doç. Dr., İstanbul Bilgi Universitesi

Buket Türkmen, Doç. Dr., Galatasaray Universitesi

K. Onur Unutulmaz, Dr., Ankara Sosyal Bilimler Universitesi

Ertuğrul Uzun, Doç. Dr.,   Anadolu Universitesi

Nazan Üstündağ, Yrd. Doç. Dr., Boğaziçi Universitesi

Çiğdem Yazıcı, Yrd. Doç. Dr., Koç Universitesi

Bilge Selçuk Yağmurlu, Doç. Dr.,   Koç Universitesi

Erdem Yörük, Yrd. Doç. Dr., Koç Universitesi

Hakan Yücel, Doç. Dr.,  Galatasaray Universitesi