'Kimyasal silahların savaş ortamında imha edilmesi neredeyse imkansız'

'Kimyasal silahların savaş ortamında imha edilmesi neredeyse imkansız'

Bütün dünya Suriye’ye askeri müdahale konusunda ABD’den çıkacak kararı beklerken, Esad yönetiminin Kimyasal Silahlar Sözleşmesi’ni imzalamayı kabul etmesi üzerine, gözler kimyasal silah imhasını gerçekleştirecek kuruma dönmüş durumda.

Esad yönetiminin kimyasal silahları imhası Kimyasal Silahları Yasaklama Örgütü’ne (OPCW) tarafından gerçekleştirilecek. Örgütün 2010 yazından beri genel direktörlük görevini yürüten Büyükelçi Ahmet Üzümcü, kimyasal silahların savaş ortamında imha edilmesinin zorluğuna dikkat çekerek, "Savaş ortamında bunların bizim kurallarımıza göre imhası çok zor. Hemen hemen imkânsız. Fakat eğer mümkün olsaydı, bunlar herhalde bir-iki yerde toplanıp imha tesisleri kurulduktan sonra çeşitli yöntemlerle imha edilirdi. Çeşitli yöntemler var. Mesela Çin’de II. Dünya Savaşı’ndan sonra terk edilmiş olan kimyasal silahlar var. Bunlar kullanılamaz halde, fakat insanlar temas ederlerse zarar görebiliyorlar. Bulundukları yerler de tam bilinmiyor. Bunları bir yerde topluyorlar ve patlayıcıya sarılıp imha ediliyor. Belli bir şiddetle patlatıldığı zaman kalan küller başka bir süreçten geçirildikten sonra zararsız hale getiriliyor. İmha yöntemleri çeşitli, fakat savaş ortamında bunları yapmak mümkün değil" dedi.

126’sı denetçi yaklaşık 500 kişilik bir ekibi yöneten Üzümcü, ellerindeki bulgulardan toksik bir madde kullanıldığı kanısında oldukların,ı ancak kimin kullandığına ilişkin yorum getiremeyeceklerini belirtti. Kimyasal silah üretiminin küçük laboratuvarlarda da gerçekleştirilebileceğini belirten Üzümcü, Suriye'de muhalefetin de bu sarin gazı üretimine başlamış olabilir. Üzümcü muhalefetin olası sarin üretebilme kapasitesine ilişkin olarak,"1995 yılında biliyorsunuz Tokyo’da, metroda sarin gazı kullanıldı. Ortaya çıktı ki bunu çok küçük çaplı bir laboratuvarda üretebilmişler. Teorik olarak bu mümkün. Fakat iddia edildiği gibi muhalefet sarin gazı ürettiyse, bunu nasıl yaptı bilmiyoruz tabii. Zaten eğer soruşturmanın sonunda kimyasal silahların kullanıldığı sonucu çıkarsa, kimin tarafından kullanıldığı konusuna girilmeyecek" dedi.

Kimyasal Silahları Yasaklama Örgütü Genel Direktörü Ahmet Üzümcü'nün Hürriyet gazetesinden Cansu Çamlıbel ile gerçekleştirdiği söyleşinin bir kısmı şöyle:

 

Kimyasal kullanıldı diye ilk başvuran Esad yönetimi

 

- OPCW’nun Suriye’deki kimyasal araştırma heyetine katılım süreci nasıl başladı?

Suriye bizim teşkilata taraf bir devlet olmadığı için BM Genel Sekreteri mekanizması devreye girdi. Bu çerçevede Genel Sekreter Ban-Ki Moon örgütümüzden bir araştırma-soruşturma komisyonu için imkânlarımızı kendi emrine sunmamızı isteyebiliyor. Nitekim bu çerçevede 21 Mart günü Genel Sekreter beni aradığında Suriye’de kullanım iddialarını araştırmak üzere komisyona bizim destek vermemizi talep etti. Bu destek talebine bizim örgüt olarak mutlaka olumlu cevap vermemiz gerekiyor. Dolayısıyla ben burada bizim karar organlarına sadece bilgi vermekle yetindim. Hemen 15 kişilik bir denetim ekibimizi 24 saat içinde kendi emrine verebileceğimizi bildirdik. Genel Sekreter tüm görevi bize vermek yerine dışarıdan bir bilimadamını heyet başkanı olarak atamayı ve Dünya Sağlık Örgütü’nden de bazı uzmanları bu heyete dahil etmeyi uygun gördü. Temmuz ayındaki uzlaşmadan sonra 15 Ağustos’tan itibaren soruşturma heyeti önce Lübnan’a, 18 Ağustos’tan itibaren de Şam’a konuşlandırılabildi. Bu 13 kişiden oluşan bir heyet. Başkan dışındaki 12 kişinin 9’u bizim örgütümüzden gayet tecrübeli uzmanlar. Bir kısmı kimya mühendisi, bir kısmı patlayıcı uzmanı, bir kısmı doktor.

- Bu heyet aslında Suriye’ye gittiğinde Guta’dan önceki kullanım iddialarını soruşturmak üzere oradaydı değil mi?

Evet, kullanma iddiasının olduğu 3 yeri ziyaret edeceklerdi. Bir tanesi Khan Al Asal, Halep yakınında bir yer. 19 Mart’ta ilk kez Suriye hükümeti kullanım iddiasıyla müracaat ettiğinde Genel Sekreter’e orayı belirtmişti. Daha sonra aynı yeri İngiltere, ABD, Fransa, hatta Rusya da, kullanıldığı iddiasıyla geldiler. Tüm ilgili devletler Khan Al Asal’da kimyasal silah kullanıldığını iddia ediyorlar. Diğer iki yerin ismi açıklanmadı. Daha önce kullanım iddiasının olduğu 14 yerden ikisiydi. Fakat buralara gitmek mümkün olamadı, çünkü buraların hazırlıkları yapılırken 21 Ağustos’ta Şam’ın banliyölerinde yeni kullanım iddiaları ortaya çıktı. Bunun üzerine de Genel Sekreter yeni kullanım iddialarına öncelik verilmesini, heyetin buraya odaklanmasını istedi.

 

Bir set numune de Suriye'ye verildi

 

- Numuneleri gönderdiğiniz 4 laboratuvar hangi ülkelerde o halde?

Onların isimlerini açıklayamıyoruz. 4 laboratuvar hepsi aynı örnekleri tetkik etmiyor. İki laboratuvar aynı örnekleri, diğer ikisi de aynı örnekleri çalışıyor. Birer set örnek de bizde alıkonuldu. BM ile varılan anlaşma çerçevesinde bir set de Suriyelilere verildi. Aslında prosedürlere göre iki laboratuvarın aynı örnekleri tahlil etmesinin ardından eğer sonuçlar uyuşuyorsa, o zaman üçüncü bir laboratuvara gitmesine gerek yok. Ama uyuşmazsa diye üçüncü laboratuvarı da yedek olarak tutuyoruz. Bu çok çok titiz bir çalışma, biraz da zaman alabiliyor.

- Raporun içeriği ana hatlarıyla ortaya çıkmıştır herhalde.

Genel Sekreter yarın Güvenlik Konseyi’ne sunacak. İçeriğiyle ilgili bir şey söyleyebilecek durumda değilim. Yapılmakta olan çalışma son derece bilimsel ve teknik bir çalışma. Siyasi yönlerine de girmeden laboratuvarların da desteğiyle eğer kullanılmışsa ne kullanılmış, onu tespit edecekler. Hatta kimler tarafından kullanıldığı hususuna da girmeyecekler. Neyle kullanılmış belki onu tespit etmeye çalışacaklar. Mühimmat parçaları varsa, roket parçaları varsa onları da topladılar. Aslında bu soruşturma bizim teşkilatımız için çok önemli bir test, ona hiç şüphe yok. Ama genel olarak uluslararası camia için de bir test. 189 ülkenin üyeliğine rağmen bu silahların kullanılmış olması uluslararası camiayı da çok ciddi bir sınamaya tabi tutmuş oluyor. Eğer soruşturma komisyonu tarafından da doğrulanırsa ben buna uluslararası camianın bir yanıt vermesi gerektiğini düşünüyorum.

- Şu anki kanı kimyasal kullanıldığı yönünde değil mi?

Birçok uzman görüntülere baktığı zaman bunun toksik bir madde sonucu olduğunu düşünüyor. Ama bu nedir, kimin tarafından kullanılmıştır bu konulara yorum getirmek mümkün değil.

- David Cameron, “Elimizde kendi laboratuvarlarımızda incelettiğimiz bulgular var” dedi. Washington yine benzer bir eminlikle ‘Sarin gazı kullanıldı’ dedi. Siz kurum olarak bu kadar ince eleyip sık dokurken, o ülkeler nasıl kesin yorumlar yapabiliyor?

Bizim prosedürlerimiz çok kesin ve belgelere bağlanmış usuller ve bu usullerin dışına çıkmamız mümkün değil. Mesela “chain of custody” diye bir usul var. Bu çerçevede örneklerin soruşturma heyeti mensuplarınca alınması gerekiyor. Başka biri tarafından alınan örnekleri bizim laboratuvarlarımızda inceletmemiz usule uygun değil. Ben bahsettiğiniz ülkelerin bulgularının doğru ya da yanlış olduğunu söyleyebilecek durumda değilim. Anlıyorum ki onlar bazı örnekleri elde etmişler ve bir şekilde tahlil ettirmişler. Tabi ki tahlil yeteneklerini de sorgulamıyorum. Gayet mücehhes laboratuvarları var. Fakat bizim uluslararası, ehil, teknik bir soruşturma komisyonun yaptığı soruşturmayla o farklı bir şey. Bizim o soruşturmanın farklı aşamaları sonuçlanmadan herhangi bir kanaatte bulunmamız mümkün değil. Usullerimiz farklı, öyle söyleyeyim.

 

Tokyo'dan biliyoruz, Sarin küçük bir laboraturvarda üretilebiliyor

 

- Rusya’nın kimyasalın muhalifler tarafından kullanılmış olabileceği iddiaları var. Putin daha 2 gün önce New York Times’da çıkan yazısında aynı iddiayı yineledi. Sizce böyle bir olasılık söz konusu mu? Asıl mart ayında BM’ye başvurup denetleme isteyen de Şam yönetimiydi.

Bu silahların bir şekilde muhalefet güçleri tarafından da elde edildiği iddiası var. Kendi üretimleri olabilir iddiası da var. 1995 yılında biliyorsunuz Tokyo’da, metroda sarin gazı kullanıldı. Ortaya çıktı ki bunu çok küçük çaplı bir laboratuvarda üretebilmişler. Teorik olarak bu mümkün. Fakat iddia edildiği gibi muhalefet sarin gazı ürettiyse, bunu nasıl yaptı bilmiyoruz tabii. Zaten eğer soruşturmanın sonunda kimyasal silahların kullanıldığı sonucu çıkarsa, kimin tarafından kullanıldığı konusuna girilmeyecek.

- Peki kim kullandı sorusuna kim cevap verecek o halde?

Genel Sekreter doğrusu bunu BM Güvenlik Konseyi’nin ele alması gerektiğini düşünüyor. Güvenlik Konseyi daha geniş bir araştırma yapılmasına karar verirse bunu kim yapar bilemiyorum. Çünkü bu başka türlü bir kriminal soruşturma gerektirir.

- Onu da siz yapamaz mısınız?

Bizim yeteneklerimizin buna yeterli olacağını zannetmiyorum.

- İstihbarat anlamında mı?

Yok, sırf o değil. Forensic (adli tıp) gibi başka uzmanlıklar gerektiriyor. Dolayısıyla biz bunda yer alamayabiliriz diye düşünüyorum. Bizde de o uzmanlıklar yok.

- Güvenlik Konseyi, kimyasal silahı kimin kullandığı bilimsel olarak kanıtlanmadan Suriye’ye müdahale kararı verebilir mi?

BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesinin oldukça önemli rolü var, ama biliyorsunuz 15 üyeden oluşuyor, diğerlerinin de söz hakkı olacak. İkincisi, söylediğiniz doğrudur. Bu raporda kimin kullandığı yönünde bir kesinlik olmayacağı için o karar nasıl alınacak sorusunun ucu açık. Şunu da hatırlatmam lazım; Genel Sekreter bugüne kadar ellerinde bilgi bulunan bütün ülkeleri komisyonla paylaşmaya davet etti. Bu yönde birçok temasta bulunuldu. Komisyon sadece en son Şam’a gittiğinde bilgi derlemiş değil. BM üyesi olan diğer ülkelerle çeşitli temaslarda bulundu ve onların elindeki bilgileri de paylaşıldığı ölçüde topladılar. Belki komisyon raporu bunlara da değinecek. Neticede kimyasal silah kullanımı herkes tarafından reddediliyor. Bunu memnuniyetle söylemek lazım; bugüne kadar herhangi bir ülke çıkıp da ‘Tabii kimyasal silah kullanılabilir’ demedi. Suriye hükümeti dahi kimyasal silah kullanımını reddediyor ve kullanmadığını söylüyor. Bu uzlaşmayı da dikkate aldığımızda, o zaman tabii ki Güvenlik Konseyi bunu kınayacaktır kuvvetli bir şekilde.

- Ama kimi kınadığını bilmeden?

Evet, kullanımını kınayacaktır. Fakat ondan sonra atılması gereken başka adımlar varsa, ister kimin kullandığını tespit yönünde ya da tespit edildiyse nasıl önlemler alınması gerektiği konusunda, o adımları atacaktır. Madem bu konuda bir uzlaşma var bu uzlaşmadan hareket etmek lazım. Kullanılmışsa eğer sorumluların tespiti ve cezalandırılması yönünde gerekli adımın atılması için kararlar almaları lazım.

 

Savaş ortamında imha mümkün değil

 

- Batı medyasında yer alan istihbarat raporlarına göre Suriye rejiminin elinde olduğu tahmin edilen stokların 1000 ton civarında olduğu söyleniyor değil mi?

Evet, öyle söyleniyor. Tahminler 100 tondan 1000 tona kadar gidiyor.

- İşte o istihbarat raporlarına göre bu miktarın güvenli imhası için 75 bin askerin görev yapması gerekebilir. Amerikalıların kendi ellerindeki kimyasal silahların imhası için 25 milyar dolar harcadığını hatırlattınız. Bir savaş ortamında 1000 ton kimyasal silahın ele geçirilip imha edilmesi için nasıl bir personel ve ne kadar süre gerekebilir?

Tabii ABD’nin stoklarında 29 bin ton civarında kimyasal silah, Rusya’da 43 bin ton vardı. Miktarlar çok büyük ve çeşitli yerlerde muhafaza ediliyor. Bu silahlar gerçi filtrelenerek yakılıyor ama bazı yerlerde halk bunların yakılmasına karşı çıktı. Başka yöntemler geliştirdiler. Suriye’deki miktar azdır demiyorum. Vereceği zarar düşünülürse önemli bir miktar. Bir de çeşitli türleri söz konusu; hardal gazı var, VX var, sarin var deniyor ve bunları iletme araçları da çok çeşitli. Nerelerde olduğunu bilmiyoruz. Savaş ortamında bunların bizim kurallarımıza göre imhası çok zor. Hemen hemen imkânsız. Fakat eğer mümkün olsaydı, bunlar herhalde bir-iki yerde toplanıp imha tesisleri kurulduktan sonra çeşitli yöntemlerle imha edilirdi. Çeşitli yöntemler var. Mesela Çin’de II. Dünya Savaşı’ndan sonra terk edilmiş olan kimyasal silahlar var. Bunlar kullanılamaz halde, fakat insanlar temas ederlerse zarar görebiliyorlar. Bulundukları yerler de tam bilinmiyor. Bunları bir yerde topluyorlar ve patlayıcıya sarılıp imha ediliyor. Belli bir şiddetle patlatıldığı zaman kalan küller başka bir süreçten geçirildikten sonra zararsız hale getiriliyor. İmha yöntemleri çeşitli, fakat savaş ortamında bunları yapmak mümkün değil.

- Türkiye’nin 900 kilometrelik sınırı kimyasal silaha hedef olmasa bile imha sırasında bile risk altında mı o halde? O depolara saldırı yapılırsa böyle bir risk var mı?

Bunların nerelerde depolandığını bilmiyoruz. Kimyasal silahların vereceği zarar rüzgârın nereden estiğine göre bile değişebiliyor. Bir kısmı çok çabuk uçabiliyor; sarin gazı öyleymiş, VX daha kalıcı olabiliyor örneğin. Bunların ne kadar dağılabileceği ve kaç kilometreye kadar zarar verebileceği miktarlara bağlı olarak da değişebiliyor. Bu soru benim teknik bilgimin ötesinde. Buna herhangi birisinin de yanıt verebileceğini düşünmüyorum. Spekülasyon olur. Etki alanını hesaplayan software’ler var aslında ama içinde ne olduğu bilinmeyen bir depodan etrafa dağılacak gaz kaç kilometreyi içine alır bunu bilemiyorum.

- Şam yönetiminin Kimyasal Silahların Önlenmesi Sözleşmesi’ni imzalamak için başvurusu size ne zaman ulaştı?

12 Eylül günü BM Genel Sekreteri’ne Kimyasal Silahlar Sözleşmesine taraf olmak istediklerini bildirdiler. Yeni üyelikler her zaman önce ona bildiriliyor, çünkü Genel Sekter sözleşmenin depoziteri (muhafaza eden kişi). Genel Sekreter bu bildirimi daha sonra bizim örgütümüze iletecek. Bu suretle üyelik süreci başlamış olacak. Öte yandan 13 Eylül günü Suriye Dışişleri Bakan Yardımcısı Faysal Miktad beni telefonla arayarak örgütümüzün kendilerine üyelik sürecinde teknik vermesini istedi. Gerek bildirimler gerek daha sonraki adımlarla ilgili desteğimize ihtiyaç duyulacağını söyledi.

- Cenevre’de ABD ve Rusya’nın cumartesi günü vardığı anlaşmada teşkilatınıza önemli bir rol atfedildi. Suriye’nin kimyasal stoklarının denetleme ve imhasından OPCW mu sorumlu olacak?

Cenevre’de varılan anlaşmayı memnuniyetle karşılıyorum. OPCW’ya önemli görevler düşeceği anlaşılıyor. Önümüzdeki hafta içinde İcra Konseyi’nin toplanıp bir karar alması ve BM Güvenlik Konseyi’nin de ayrıca bir karar alarak öngörülen misyona destek vermesi planlanıyor. Suriye’nin 30 gün sonra yürürlüğe girmesi gereken OPCW üyeliğinin şimdiden uygulamaya konması, Suriye’nin gerekli bildirimleri yapması ve denetimlerin başlaması, daha sonra da imha çalışmalarına geçilmesi gibi hususları içeren iddialı bir program söz konusu. OPCW’nun denetçileri Suriye’ye giderek, bildirimleri yapılan kimyasal silahları yerinde denetleyecekler.

- Sizin denetçiler imha çalışmalarına da katılacaklar mı?

Bizim genel çalışma şeklimize göre imha çalışmalarını devletler yapıyor. Bizim denetçilerimiz de imha sırasında hazır bulunuyorlar.

 

İmha takvimi çok iddialı, bize takviye gerekecek

 

- İmhayı Suriye kendisi yapacak, siz de sadece denetleyecek misiniz?

Evet, fakat cumartesi günü yapılan açıklamalarda kimyasal silahların bir kısmının Suriye dışına çıkarılmasından da söz ediliyor. Tabii biz bunun detaylarını henüz bilmiyoruz. Amerikalılarla henüz doğrudan görüşmeler yapamadık, bu hafta yapacağız.

- Acil denetlemeler için hazır tuttuğunuz ekip mi yola çıkacak?

Bu çerçevede o kullanılmayacak herhalde. Çünkü öncelikle Suriye’nin bir hafta içinde stoklarını bildirmesi gerekiyor. Onları aldıktan sonra bir planlama yapılacak ve ondan sonra gidecekler. Suriye zaten 14 Ekim’den itibaren tam üye haline geliyor bizim örgütümüze. Bu silah stoklarının hızlandırılmış bir takvim çerçevesinde imhası söz konusu.

- 2014 ortasına kadar Suriye’nin tüm kimyasallarının imhasının tamamlanmış olmasından bahsediliyor. Teknik çalışma göz önünde bulundurulduğunda bu makul bir takvim mi?

Oldukça iddialı bir takvim. Fakat herhalde bir takım takviyeler alacağız, gerek üye devletlerden, gerek Birleşmiş Milletler’den.

 

ABD yüzde 90'ını, Rusya yüzde 70'ini imha etti

 

1997 yılında Kimyasal Silahların Yasaklanması Sözleşmesi yürürlüğe girdiğinde taraf devletler ellerindeki kimyasal silah stoklarını bildirmek zorundaydılar. Bu çerçevede 7 ülke bildirimlerde bulundular. Hindistan, Arnavutluk ve isminin açıklanmasını istemeyen bir taraf devlet bugüne kadar stoklarını imha ettiler. Libya halen mevcut stoklarını imha etmekle meşgul. 2009 yılında üye olan Irak, Saddam döneminden kalmış olan kimyasal silah artıklarını eritmek için gerekli gayreti gösteriyor. ABD bugüne kadar mevcut stoklarının yüzde 90’ını imha etmiş durumda, bunun için bugüne kadar 25 milyar dolar harcadı. Rusya bugün elindeki stokların yüzde 75’ini imha etmiş durumda. Geriye kalan yüzde 25’ini de önümüzdeki 2-3 yıl içinde bitirmeyi öngörüyor. Her imha tesisinde yaklaşık 1000 kişi çalışıyor. Bizim denetçilerimiz her an bu imha çalışmalarını yerinde denetliyorlar.

 

6 ülke daha var

 

Hâlâ üye olmayan 7 ülke vardı; Suriye, Mısır, İsrail, Kuzey Kore, Myanmar, Angola ve Güney Sudan. Myanmar’ın önümüzdeki 1 yıl içinde onaylamasını bekliyoruz. Kuzey Kore maalesef bugüne kadar hiçbir girişimimize cevap vermemiş. Ben de birkaç girişimde bulundum fakat cevapsız bıraktılar. Angola’nınki bir öncelik konusu sanırım, başka bir sebebi olduğunu düşünmüyoruz. Ortadoğu’ya gelince iş biraz daha karmaşık. Mısır ve Suriye bugüne kadar konuyu nükleer konuyla ilişkilendirip, “İsrail nükleer yeteneğinden vazgeçmeden biz de bu sözleşmeye taraf olmayız” gibi bir tutum almışlar. Fakat bildiğiniz gibi Suriye geçen hafta taraf olmak için başvurdu. İsrail de imzacı olmakla beraber genel bölgesel güvenlik saikleriyle onaylamamayı tercih etmiş. Suriye’deki son durum da gösterdi ki bu sözleşmenin tam evrenselliğinin sağlanmasının önümüzdeki dönemde bir öncelik olması gerekir.

 

Uçak şirketleriyle özel anlaşma

 

Kimyasal silah stoklarının bulunduğu yerler her yıl denetçiler tarafından denetleniyor. Bir de ‘challenge inspection’ dediğimiz, bugüne kadar uygulanmamış bir denetleme mekanizması var. Herhangi bir taraf devlet başka bir tarafın yükümlülüklerini yerine getirmediğinden şüpheleniyorsa, müracaatta bulunuyor, “Gidin şurayı denetleyin” diyor. Bu süreci durdurmak mümkün değil. 24 saat içinde bizim denetçilerimizi buraya göndermemiz gerekiyor. Böyle bir denetime her an hazır olmamız gerekiyor. Hatta bazı uçak şirketleriyle stand-by anlaşmalarımız var. Bir uçağı hemen kiralayıp gönderebilelim diye.