Gaziantep’te geçen yıl (20 Ağustos 2016) 56 kişinin hayatını kaybettiği kına gecesine yönelik IŞİD saldırısının üzerinden bir yıl geçti. Damat Nurettin Akdoğan, "Patlamada yakınlarını kaybedenler bizi suçluyordu. Bizimle konuşmuyorlardı. Kapımızı çalmıyorlardı. Sadece komşularımız bizi ziyaret ediyordu. Taşınmak zorunda kaldık. Dışlandık, unutulduk, hayatımız paramparça oldu" dedi.
Hürriyet'ten İdris Emen'in haberine göre; Akdoğan, kendilerine yönelik olarak "Devletten yardım alıyorlar" ifadesini kullananlara da tepki gösterdi. Akdoğan, "O günden beri düğünlere gitmiyoruz. Bundan sonra da gitmeyi düşünmüyoruz. Bizim için, ‘devlet onlara ev, koruma, para verdi’ diyorlar. Böyle bir şey yok. Saldırı ile ilgili açılan davayı sonuna kadar takip edeceğiz" diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, saldırı sonrası Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) IŞİD kontrolündeki Cerablus'a yönelik karadan ve havadan yürüttüğü 'Fırat Kalkanı' harekâtıyla ilgili olarak şunları söylemişti:
"DEAŞ, bir terör örgütüdür, çünkü bizim dinimiz bir barış dinidir. Ne yazık ki DEAŞ, sürekli olarak terör estirmiştir, savunmasız insanları acımasız bir şekilde öldürmüştür. Bu insanlar, hiçbir zaman Müslüman olamaz. Biz, şu anda DEAŞ tarafından devamlı tehditteyiz. Gaziantep'te bir düğün merasiminde çoluk çocuk, genç yaşlı demeden 56 vatandaşımızı bunlar ne yazık ki bir canlı bomba ile öldürmüşlerdir. Biz o ana kadar hep sabrettik ama o andan itibaren 'Artık bitmiştir.' dedik ve onun üzerine Cerablus'a girdik ve DEAŞ'ı oradan da defettik. DEAŞ, Müslümanların yüz karasıdır ve tüm dünyada Müslümanlar bunlardan dolayı karalanmaktadır. Biz, bunu hak etmedik. Çünkü bizler bir barış dininin mensupları olarak asırlar boyu Sevgili Peygamberimizden bu yana biz hep güvenin temsilcisi olduk."
Kapımızı bile çalmadılar
Patlamadan sonra ‘dedikodular ve iftiralar’ yüzünden Gaziantep’i terk ettiklerini söyleyen damat Nurettin Akdoğan şunları anlatıyor: “Bir ağabeyim hayatını kaybetti. İki çocuğu vardı. Yengem iki aylık hamileydi. Bir kardeşim ile annem yaralandı. Bir hafta hastanede kaldım. Patlamadan önce Facebook’ta IŞİD lanetleyen bir paylaşımda bulunmuştum. Bu yüzden IŞİD bizi hedef aldığı yönünde dedikodular yapıldı. Haberler yapıldı. Yakınlarını kaybedenlere, “Şikâyetinizi polise bildirin. Hakkımda en ufak bir şey çıkarsa devlet cezayı verir’ dedim. Kimse bizi dinlemedi. 4 ay o sokakta kaldık. Patlamada yakınlarını kaybedenler bizi suçluyordu. Bizimle konuşmuyorlardı. Kapımızı çalmıyorlardı. Sadece komşularımız bizi ziyaret ediyordu. Taşınmak zorunda kaldık. Dışlandık, unutulduk, hayatımız paramparça oldu.”
Saldırıdan dört ay sonra Konya’ya taşındıklarını söyleyen Besna Erdoğan’ın anlattıkları da şöyle: “Ertesi gün nikah kıyılacaktı. Mevlüt okunacak insanlara yemek verilecekti. O gece müzikli eğlence yapılmayacaktı. Şehir dışından gelen akrabalarımız ısrar edince müzik seti kuruldu. İnsanlar oynuyordu. Bir amcam, ‘Bu kadar yeter’ deyip müzik setinin fişini çekti. Bazıları zorlayınca fiş tekrar takıldı. Kınadan sonra eve doğru gittik. Arkadaşlarımızla sohbet ederken patlama sesi duydum. Arkamı döndüğümde insanlar çığlık atıyordu. Bayıldım. Bir hafta hastanede kaldık. Ölen çocukların hepsini tanıyordum. Bir ablamla bir yeğenim hayatını kaybetmişti. Bir ablam, bir kardeşim ve annem yaralanmıştı. Çocukların yetim kalması beni çok yıprattı. ‘Neden biz?’ dedik ama sebebini hiç bulamadık. Patlama sonrasında yaşadığımız eziyetten buraya gelmek birazcık içimizi ferahlattı. Burada insanlar bize çok iyi davrandı. Bir görümcem gözünü kaybettiği için hâlâ okula gidemiyor. Gaziantep’e 1 kere gidip yakınlarımızın mezarını ziyaret ettik. Artık gitmeyi düşünmüyoruz.”
O günden sonra hiçbir düğüne gitmediklerini söyleyen Akdoğan çifti, “Her çift gibi biz de mutlu bir gece yaşamayı hayal etmiştik, ama olmadı… O gün yaşananları unutamıyoruz. Uzaktan bir düğün sesi geldiğinde rahatsız oluyoruz. O günden beri düğünlere gitmiyoruz. Bundan sonra da gitmeyi düşünmüyoruz. Bizim için, ‘devlet onlara ev, koruma, para verdi’ diyorlar. Böyle bir şey yok. Saldırı ile ilgili açılan davayı sonuna kadar takip edeceğiz. Bütün duruşmalara katılacağız. ‘Sebebi neydi, neden bizi buldu?’ Bu soruların cevabını bulana kadar takip edeceğiz” diyor.
Saldırıda 15 yaşında oğlu Serhat Eryılmaz’ı kaybeden Maruf Eryılmaz: Saldırıdan önce her gün o sokaktan işe gidip gelirdim. Patlamanın olduğu günden beri o sokaktan geçmiyorum. Çocuklarımız paramparça, kanlar içerisinde o sokakta yatıyordu. O sokaktan nasıl geçeyim?
Saldırıda yaralanan Mehmet Sıddık Ayhan: ‘Ufak bir patlama oldu. Üç beş kişi yaralandı’ dediler. Gerçeği gizlediler. İnanmadım, ama inanmak istiyordum. 62 gün hastanede yattım. Çocuklarımın hayatını kaybettiğini bilmiyordum. Hastaneden çıkacağım gün doktor geldi. Biraz nasihat verdi. Sonra da her şeyi anlattı bana. Üç çocuğum ile kız kardeşimin hayatını kaybettiğini öğrendim. Ellerim ve yüzüm iyileşti. Ama bacağımdaki yara kapanmadı. brap Ayhan: Kızım Esmanur’un durumu çok kötü. Kalçasından ve sırtından yaralandı. Ayağında sinir kaybı var. Her gün hastaneye gidip geliyoruz. Çocuklar okula gidemediği için evde ders görüyor. Durumları o kadar kötü ki öğrendiklerini bile unuttular. Esmanur 10’a kadar bile sayamıyor. Çocukların psikolojisi bozuldu. En ufak bir seste irkiliyorlar. Geceleri çığlık atıyorlar. Saldırıda yaralanan Ali Osman Alpaslan ise ailesiyle beraber hâlâ o sokakta oturuyor: “Ağabeyim benden 10 metre uzaktaydı. Kafamdan, bacağımdan ve karnımdan yaralandım. Hastanede ağabeyimin de yaralı olduğunu söylediler. Çok sonra hayatını kaybettiğini öğrendim. Patlamada hayatını kaybeden arkadaşlarımı, en çok da ağabeyimi özlüyorum.”