Çanakkale İl Jandarma Komutanlığı 10 gün önce botlarla Yunanistan'ın Midilli Adası'na mültecileri geçiren organizasyon şebekesini yakaladı. Servis şoförü olduğunu ve yaz aylarında bu işi yaptığını söyleyen şebeke üyelerinden B.A "Bu iş Aksaray’da ‘Mektep’ denen yerlerde organize ediliyor. Bota göçmenleri kilolarına göre bindiriyoruz, ortaya da çocuklar biniyor” ifadesini kullandı. Göçmen kaçakçılığını detaylarıyla anlatan B.A "Bu faaliyetler kapsamında göçmenleri yakalatan organizatörlere bir sonraki dönemde iş verilmez, yakalanan ve devre dışı kalan organizatörlerin yerine başka organizatörler ile anlaşılırdı. Göçmenlerin deniz yoluyla yurt dışına kaçırılma senaryosu hep aynı yöntemle devam eder, sadece gönderici ve taşıyıcı oyuncular değişir" dedi.
Milliyet'ten Musa Kesler'in haberine göre, Çanakkale İl Jandarma Komutanlığı Yunanistan’ın Midilli Adası’na organize şekilde göçmen kaçıran bir şebekeye 9 Ağustos’ta operasyon yaptı. Şebekeye ait 156 lastik bot ile 58 can yeleği de ele geçirilirken 14 kişi tutuklandı. Soruşturma kapsamında itirafçı olan şebeke üyelerinden B.A., her şeyi anlattı. B.A., “Bu iş Aksaray’da ‘Mektep’ denen yerlerde organize ediliyor. Bota göçmenleri kilolarına göre bindiriyoruz, ortaya da çocuklar biniyor” diyerek göçmenleri nasıl bilinmezliğe gönderdiklerini itiraf etti. Göçmenlerden Suriyeli öğretmen M.M.S ise Kaçakçıların kendilerini insan olarak görmediklerini belirtiyor ve ekliyor: “Bize ‘Nafar’ diyorlar. Arapça’da isimsiz olan, hakları bulunmayan, kalabalık arasında yanlızca bir numarayı ifade ediyor.”
İşte umuda yolcuğun iki yüzü ve acı itiraflar...
Suriyeli 30 yaşındaki öğretmen M.M.S. içinde avukat, doktor ve ressamların da bulunduğu bir grup ile yola çıkmış. Türkiye’ye kaçak geçişinden sonrasını şöyle anlatıyor: “Sınırı geçtikten sonra küçük gruplar halinde dikkat çekmeden otobüslerle İstanbul’a ulaştık. Zeytinburnu’nda bizi kaçak yollardan Avrupa’ya götürecek kişilerle irtibat kurduk. Adam başı bin dolara anlaştık. Kader arkadaşlarımızla harita üzerinde Avrupa’ya nasıl gideceğimizi çalışıyorduk. İki odalı depo gibi yerlere götürüldük. Burada hazırlıklar tamamlanıncaya kadar kalacağımız söylendi. Camlar siyah renkli boyalar ve eski gazetelerle kapatılmıştı. Odada üç-beş eski yatak, karton ile plastik tabak, ekmek, su vardı.”
Göçmen tacirlerinin kendilerine ‘nafar’ dediğini söyleyen M.M.S., “Arapça’da ‘nafar’ isimsiz olan, hakları bulunmayan, kalabalık arasında yanlızca bir numarayı ifade eden anlamına geliyor. Kaçakçılar müşterilerini böyle adlandırıyor: ‘Sadece para kesesi...’ Bizi bir insan olarak görmüyorlardı. Üzerimize kapıyı kilitleyip gidiyorlar, bazen 3-4 kişilik gruplar halinde dışarıya çıkmamıza müsade ediyorlardı. Benim çıktığım bir gün daha sokağın ilk köşesini gördüğümde karşıma çıkan dükkânın camında Arapça olarak ‘Burada can yeleği satılır’ yazıyordu. Sokak başlarında gördüğümüz sırt çantalı kişilerin de bizimle aynı kaderi paylaştığını biliyor, doğru yerde olduğumuzu düşünüyorduk” dedi. 18 kişiyle birlikte bir odada kalan M.M.S. sözlerini şöyle sürdürdü: “Bir gün iki şahıs kapımızı çaldı. ‘Bu gece yolculuk var’ dedi. Minibüsle İstanbul’u terk ettik. Bir ormanlık alanda indirildik. Yarım saat sonra organizatörlerden biri ‘Beni takip edeceksiniz’ dedi. 45 dakika yürüdükten sonra denizi gördük. Cep telefonumdan bulunduğumuz yeri kontrol ettim. Midilli Adası’na yakın bir yerdeydik. Hava aydınlanmaya başlarken mavi-kırmızı ışıkları yanan bir arabayı gördüm. Deniz kenarındaki şahıslar hemen kaçtı. Hayallerimizin bittiğini anladım. Jandarmalar etrafımızı çevirdiler. Kaçanları yakaladılar, tekrar başa döndük.
30 yaşındaki M.M.S. Suriye’deki iç savaştan önce öğretmenlik yapıyordu.
Göçmen taciri 27 yaşındaki B.A. ise göçmen kaçakçılığını, göçmenlerin bota nasıl bindirildiğine varıncaya kadar bütün detaylarıyla anlatıyor:
“İlkokul mezunuyum. Zeytinburnu’nda servis şoförlüğü yaparken göçmen organizatörleri ile tanıştım. Aksaray’da göçmen geçişlerini kontrol etmek amacıyla ‘Mektep’ olarak tabir edilen bürolarının bulunduğunu, göçmenleri burada topladıklarını söylediler. Göçmenlerin Ege Bölgesi sahil şeridine taşınması için araç gerektiğini, ücret karşılığı bunu yapıp yapmayacağımı sordular. Okullar kapandığı için başka işlere gidemiyordum. Bir defa Ege sahiline inmem halinde 2 bin 500 lira teklif ettiler. Paraya ihtiyacım olduğu için kabul ettim. Haftada iki kere bana teslim edilen göçmenleri belirtilen yerlere götürüyordum. Taşıdığım göçmenlerin adam başı bin 200 dolar ödediğini Türkçe bilen göçmenlerden öğreniyordum. Belirtilen noktalara vardığımızda, en az 5-6 kişi bu şahısları önce minibüsten indirip güvenli ormanlık alanlara yürütüyorlardı. Bir defasında ben de göçmenlerle birlikte deniz kenarına kadar yürüdüm. Deniz tecrübem olması sebebiyle, botun kurulup gönderilmesi halinde 500 dolar alacaktım. Ekiplerle birlikte botu kurduk ve suya indirdik. Göçmenleri sıraya geçirip önce can yeleklerini giydirdik. Daha sonra bota nasıl bineceklerini kilolarına göre ayarlıyor, çocukları ortaya yerleştiriyorduk.
Göçmenlerin ‘Mektep’ ile irtibatlı olduğunu belirten B.A., “Bu şahıslar Midilli Adası’na ulaştıklarında Mektep yöneticilerini arar, karşıya geçtiklerini onayladıktan sonra Mektep sahibi anlaşmaya bağlı olarak kişi başı yüzde 25 alarak işi yapan organizatörün hesabına parayı yatırır. Organizatör ise bütün masrafları hesaptan düşerek ekiptekilere ücreti elden öderdi. Bu faaliyetler kapsamında göçmenleri yakalatan organizatörlere bir sonraki dönemde iş verilmez, yakalanan ve devre dışı kalan organizatörlerin yerine başka organizatörler ile anlaşılırdı. Göçmenlerin deniz yoluyla yurt dışına kaçırılma senaryosu hep aynı yöntemle devam eder, sadece gönderici ve taşıyıcı oyuncular değişir.”