Ahmet Taner Kışlalı'nın ölüm yıldönümünde Kanal 24'te yayınlanan 'Keşke Omasaydı' adlı programda Kışlalı belgeseli yayınlandı. Ancak katledilen Kışlalı'nın ailesi belgesele ateş püskürdü. Söylediklerinin çarpıtıldığını öne süren Kışlalı'nın kızı Radikal gazetesinde köşe yazarı amcası Mehmet Ali Kışlalı'ya 'İsyan ediyorum' adlı mektup gönderdi. Mehmet Ali Kışlalı'da Keşke Olmasaydı programını yerden yere vuran mektubu köşesine taşıdı. İşte Kışlalı'nın kızının gönderdiği o mektup...Yeğenim isyan ediyorRahmetli küçük kardeşim Ahmet Taner'in bu yılki ölüm yıldönümü bize tatsız bir sürpriz hazırladı. Parçası olduğum medya da böylece yaratılan soruna alet oldu. Sözü uzatmadan, Ahmet Taner'in küçük kızı Dolunay'ın bu konuda bana yazdığı, ailenin uğradığı bir basın ihanetine isyanı içeren mektubu aynen yayımlıyorum."Canım Amcam,Biliyorsunuz ben 17, eşim Sıtkı (Uluç) 35 yıllık bir özlemden sonra, büyük bir heyecan ve keyifle Türkiye'ye nihayet kesin dönüşümüzü yaptık. Çok mutlu, çok umutluyuz.Türkiye'de bizi mutlu ve umutlu kılan pek çok şey olduğu gibi, şaşırtan ve hayal kırıklığına uğratanlar da oluyor elbet... Bunlardan birinden size özellikle söz etmek için yazıyorum, çünkü üstadlarından birisi olduğunuz 'Türk basını' ve benim babam, sizin kardeşiniz söz konusudur.Babamın katledilişinin 10. yılında çeşitli basın organlarından, derneklerden ve kurumlardan söyleşi ve anma faaliyetleri önerileri geldi. Bunlardan biri de, 'Kanal 24' bünyesindeki 'Keşke Olmasaydı' isimli programın yapımcılarındandı. Gerçekleri saptırmayacaklarına ilişkin verdikleri güvenceler ve ısrarları karşısında, iyi niyetle önerilerini kabul ettik, saatler süren çekimlerde babamı ve yaşadıklarımızı anlattık.Özetle dedik ki, Prof. Kışlalı'nın katledilmesi Türkiye için bir kayıp olmuştur, güçlü bir ışık söndürülmek istenmiştir ama bunda başarı yoktur, çünkü kitapları hâlâ satılmakta, üniversitelerde dersleri hâlâ verilmekte, fikirleri hâlâ yaşatılmaktadır.Kışlalı cinayeti, 'faili meçhul' değildir. Emniyet'in, sivil ve askeri istihbarat birimlerinin son derece süratli ve verimli çalışmalarının ardından katiller, maşalar yakalanmış, adalete teslim edilmiş, cezalandırılmışlardır.Tespitler, itiraflar ve belgeler, bu katillerin İran tarafından beslendiğini, silahlandırıldığını, eğitildiğini ve yönlendirildiğini kanıtlamıştır. Nitekim Türk adaleti, kararında, gerçek suçlunun terörist İran devleti olduğunu ortaya koymuştur.Benim tek hayal kırıklığım, adaletin bu kararının ardından Türk devletinin Tahran'a karşı tepkisizliği olmuştur. Zamanın Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer hariç, hiçbir devlet adamı ve hiçbir devlet kurumu bu cinayeti işletenlere karşı tavır almamış, tepki göstermemiştir. Oysa bu, İran'ın Türkiye'deki ne ilk, ne de son çirkin oyunudur.Babamın cenazesinden de söz ettik. Zamanın Genelkurmay Başkanı Org. Kıvrıkoğlu'nun yurtdışı seyahatini kesip ülkeye dönüşünü, binlerce subayın üniformalarıyla ve çocuklarını da yanlarına alarak cami avlusunda şehit selamlayışını, on binlerce insanın bizlerle kucaklaşışını, başörtülü kardeşlerin, yanımıza gelip, 'O bizim de babamızdı' diyerek acı paylaşışlarını anlattık.Prof. Kışlalı'nın nasıl bir baba, nasıl bir öğretmen, nasıl bir aydın ve 'insan' olduğunu da anlatmaya çalıştık.'Keşke olmasaydı' dedik... Ama babamla gurur duyduğumuzu, böyle bir babaya sahip olma şansının değerini bildiğimizi, canilerin hedeflerine ulaşamadıklarını da anlattık.Geçen pazar günü de, 'Kanal 24' ekranına ve 'Keşke Olmasaydı' programına baktık.Katil ve terörist İran devletinden tek kelime yok...Olmasın... İran'ın susturduğu, satın aldığı, korkuttuğu beyinler ve beyinsizler var ülkemizde...Ama, ne idiğü belirsiz bir 'muhterem'i uzun uzun konuşturmuşlar ve demeye getirmişler ki, Prof. Kışlalı'yı elleriyle öldüren ve elleriyle gömen Türk Devleti'dir, TSK'dır, Ergenekon'dur... El insaf!Ben Türkiye'deki on binlerce şehit çocuğundan sadece biriyim. Biz, devletimize, Silahlı Kuvvetlerimize güven ve inancımızı yitirmedik.Eğer güven ve inanç yitirdiğimiz bir sektör sorulursa, itibar kaybındaki '4. Kuvvet', Türk basını gündeme gelir. 'Keşke Olmasaydı' sadece bu kötü gidişe örnek gösterilebilir.Türkiye'ye dönüşümden bu yana, kuzen Hıncal Abiye (Uluç) bazı tepkilerimi ve şaşkınlıklarımı yansıttığım zaman, 'Türkiye böyledir, alışacaksınız' dedi... Alışmayı reddediyorum... Bir trafik cinayetine kurban gitmiş anneme, mollaların öldürttüğü babama verilmiş sözlerim var, vefa borcum var: Kötüye, haksızlığa, teröre, iftiraya ve kamuoyunun aldatılmasına 'alışmayacağım'... Bunları kabullenmeyeceğim, susmayacağım. İstedikleri kadar uğraşsınlar, kışkırtsınlar; ne devletimle, ne askerimle, ne başörtülü kardeşlerimle, ne güzel ülkemin etnik gruplarıyla küskünlüğe, kavgaya, bölünmeye girişmeyeceğim.Bunca yıl Batı Avrupa'dan baktığım ülkeme dönüşte, umutlarım ve hedeflerim sevgi, güven ve kucaklaşmayı temel alıyor. Türkiyemiz üzerine çirkin oyunlar oynayan ve oynatanlar; hız kesmek için tekerlere çomak sokmanın mücadelesini verenler; İran, AB, ABD ve nice diğerleri beni korkutmuyor çünkü hedeflerine ulaşamıyorlar. Onlara alet olanların gaflet, dalalet ve hıyanetleri bile Türk kamuoyunu, Devleti ve kurumlarını yıpratmaya yetmiyor.Devlet, asker, millet arasında güvensizlik ve hizip yaratmak isteyenlere tepkisiz kalmak mümkün değil çünkü devlet de, asker de, millet de biziz.Diyeceğim şu ki, sevgili amcacığım, söz konusu programı izledikten sonra üzülsem de, şaşırsam da, umutlarımı, inançlarımı yitirmedim. Atatürk'ün kurduğu laik Cumhuriyet'in emanetçilerinden, bekçilerinden, neferlerinden biri olarak, zaman zaman bizi aldatan, kullanmaya kalkan kimi medya dahil, herkese el uzatıp kucak açarak Türkiye sevgisini, Türkiye başarısını anlatacağım, paylaşacağım.Sadece bir tane Türkiye var, o da bizim Türkiyemiz. Bölünmeyiz, böldürmeyiz..."