Elif Günay*
Babam Turhan Günay ve Cumhuriyet gazetesindeki diğer yönetici ve yazarların tutukluluğu altıncı ayına ulaşmak üzere. Duruşma tarihlerinin ta temmuz sonuna verilmiş olmasının yaşattığı haksızlık duygusu ise tarif edilemez boyutlarda. Böyle zamanlarda insan işin içindeki güzellikleri görmeye, onlara tutunmaya çalışır ya hani; işte bu da öyle bir hikâye..
Bildiğiniz gibi arkadaşlarıyla birlikte Silivri’ye hapsedildiği ilk günlerde, babam kısıtlamalar dahilinde yaşadıkları en büyük sıkıntının ‘kitap edinememe’ olduğunu söylemişti. Kendilerini ziyarete gelen herkese dert yandıkları ilk konu bu olmuştu. Hayatları bir şekilde okuma üzerine kurulmuş bu insanların, halihazırda yaşadıkları haksız tutukluluğu zindan cezasına çevirmekten başka bir şey değildi yapılan ve doğal olarak buna itiraz ediliyordu. Hele 26 yıldır Cumhuriyet Kitap Eki’nin yayın yönetmenliğini yapan babam söz konusuysa, kitap okumanın kendisi için ne kadar hayati bir konu olduğunu anlatmama, bilmem gerek var mı?
Gazetede yayımlanan yılbaşı mesajında bile ‘tutuklu babam’, Cumhuriyet Kitap’taki köşesinde yıllarca tekrarladığı temennisini dile getirmişti: “Bol kitaplı günler...”
Fakat kütüphanedeki kitapların yetersizliği, dışarıdan kitap alma yasağı derken, fark ettik ki cezaevindeki binlerce insan kitap okumak gibi hayati bir eylemden yoksun. Anlaşılan babamın o güzel dileği Silivri’nin kapısına uğramamıştı henüz.
Bu sıkıntılar üzerine Cumhuriyet muhabirlerinden Canan Coşkun bir haber yapmıştı.
“Gazetemizi susturma amaçlı operasyon kapsamında tutuklanan yazar ve yöneticilerimizin tutuldukları Silivri Cezaevi’nde yaşadıkları en ciddi sıkıntı kitap yetersizliği” diyordu Coşkun... Her ziyaretimizde bir camın ardından görüştüğüm babamdan dinlediğimiz sıkıntıları, yaptığı haberle kelimelere döküyordu.
Haberin devamı şöyle: “Avrupa’nın en büyük cezaevi olarak bilinen Silivri Cezaevi’nde yalnızca 1750 kitap bulunurken her koğuşa yalnızca 1 kitap verildiği öğrenildi. 1750 kitaplık kütüphaneden talepte bulunan gazetecilere ya ‘seçtiğiniz kitap başkasında’ ya da ‘o kitap yok’ cevabı veriliyor.”
Fakat sonra bir şey oldu. Pek çok yayınevi, tutuklu Cumhuriyet çalışanlarından gelen sese ve babamın sözlerine kulak vererek cezaevi kütüphanesine bağışta bulunmaya başladı. Koli koli kitap, Silivri karanlığını aydınlatmak üzere yola çıktı. Ardından yazarlar, imzalı kitaplarını cezaevi kütüphanesine gönderdi. Bütün bu kitaplar, kütüphane raflarını doldurmaya başladı.
Böylesine büyük bir cezaevi için gönderilen kitap sayısı hâlâ yetersiz, kitap okumak gibi masum bir eylemin kısıtlanması hâlâ anlamsız ama Silivri’de hızla büyüyen bir kütüphane var. Üstelik kütüphaneye gelen kitaplar, talepler üzerine, geldikleri gibi koğuşlara doğru yola çıkıyor. Silivri Cezaevi’ndeki binlerce insan belki de şimdiye dek hiç okuyamadığı kadar kitap okuyor. Yazının başlığından da anlaşılacağı üzere: “Türkiye’nin en hızlı büyüyen kütüphanesi” oldu Silivri Cezaevi Kütüphanesi. Belki gerçek anlamda en hızlı büyüyen kütüphane değildir ama bizim dünyamızın en hızlı büyüyen umudu olduğu için, orası artık bu ülkenin en hızlı büyüyen kütüphanesi gözümüzde.
Babam ve tutuklu arkadaşları, gittikleri her yere aydınlıklarını da götürmeye devam ediyor anlayacağınız. O ve arkadaşları sayesinde büyüyen bir kütüphanenin varlığı, Cumhuriyet’in girdiği karanlık sokakları yine aydınlattığının bilinmesi, bu haksızlığın, bu bitmek bilmeyen bekleyişin içinde bir nefes aldırır belki hepimize.
Bugün babamın doğum günü. Bu yazı da benim ona doğum günü hediyem olsun.
En yakın zamanda hepinizi eksiksiz aramızda görmek dileğiyle...