Kızım ve Türkan Hoca

Vedat Özdan23 Nisan 2009 günü kızım bu dünyadaki ilk yılını doldurdu. Onu tanıyan herkes çok güzel ve belalı bir kız olacağını söylüyor. Gülümsüyorum. Hafta sonu annesinin doğum günüydü. Kahvaltı için İstanbul Teknik Üniversitesi’nin Vakıftepe’deki mütevazı tesisine gittik. Hayat dolu çığlıkları, meraklı bakışları ve bir el refakatinde attığı hızlı adımlarıyla kızım yine ilgi odağıydı. Kahvaltımızı yaparken yanımıza restoranın iç kısmından (sanırım lavabo tarafından) genç bir kadın geldi. “Bu hayat dolu çığlıkları atan güzel kızı yakından görmek istiyorum” diyordu. “Seni görmek için az önce direğe çarpıyordum” diyerek kızımıza doğru eğildi. Göz göze geldiler. İkisinin de gözleri sevgi doluydu. Birbirlerine gülümseyerek baktılar. Masamızdan ayrılırken genç kadın “Özgür Ruh hoşçakal” dedi kızıma. Sanırım size daha önce de bahsetmiştim: Kızım geçen sene, babamı kaybettikten tam iki ay sonra dünyaya gelmişti. Babamın da onu görmesini çok istemiştim, ama olmamıştı. Hamileyken annesi, gözlerinin babam gibi yeşil olması için hep dua ederdi. Nitekim dualarımız kabul oldu. Şükürler olsun ki çok sağlıklı ve güzel bir kızımız var. Herkes artık göz renginin değişmeyeceğini söylüyor ve biz çok mutlu oluyoruz. Kızım, çocuklarla oyun oynamayı çok seviyor. Elinden tuttuğunuz anda kurulmuş gibi koşar adım yürüyor. Hep heyecanlı, hep meraklı ve neşe dolu... Onu sevmek isteyen insanlara bugüne kadar hiç kötü davranmadı. Hep gülümsedi ve alkışlamak gibi bildiği birkaç “oyunu” nazlanmadan yaptı. Umarım kızımın rüyaları hep aydınlık olur, en güzel aşkları yaşar, hep böyle sosyal kalır ve hiç bencil olmaz. Ve umarım hayatının hiçbir anında biçare B.Ç gibi, kötü insanlarla hiç ama hiç karşılaşmaz. Dün ne oldu biliyor musunuz?Kızım ilk kez mini etek giydi. Çünkü hava harikaydı ve günümüz çok güzel geçti. Annesiyle birlikte öğleden sonra balık yedik. Kızım balık çorbasına bayılıyor. Sonra parka gittik, yere oturduk, kumlarla oynadık, kedileri sevdik, köpek taklidi yaptık... Daha ne olsun ? Size birşey itiraf edeyim mi ? Ben yeni bir baba olarak kızımın uslu bir çocuk olmasını hiç istemiyorum. İsterim ki sokak kızı olsun, hep oyun oynasın ve üstünü başını kirletsin. Kendine güvensin ve sağlıklı olsun... Bana yeter de artar. Eee, gün güzel geçince, gece de güzel geçiyor. Akşamüstü bir telefon geldi. 26 yıllık muhterem bir dost rakıya davet ediyordu. Lafı ballandırmayalım, Sarıyer’de Leb–i Boğaz bir terasa gittik. Çok güzel bir serinlik vardı. Rakı içtik; Mülkiye’yi, Kurtuluş Parkı’nı, Ankara günlerimizi yad ettik. Nikaragua yapımı puroları tüttürürken aklımız bizi birbirinden güzel hayallere sürükledi. Köpekleri, kedileri, usul usul sallanan balıkçı teknelerini izledik... Sizde de olur mu bilmem. Güzel bir an yaşadığınızda peşinden sanki kötü bir şey olacakmış gibi sebepsiz bir kaygı dolar insanın yüreğine. İşte öyle bir duygu ürkekliğiyle geldim eve. Saat kaçtı bilmiyorum, ama epey bir yuvarlandıktan sonra uyuyakalmışım. Sabaha karşı kızım, çığlıklarla uyandı. Çok bağırıyordu. Belli ki rüyasında korkmuştu. Korktuğum şey başıma geliyor diye telaş ve kaygıyla yatağımdan fırladım. Yanına gittim ve onu kucaklayarak yatağından kaldırdım. Yanaklarından öptüm. “Korkma kızım, korkma, ben hep yanındayım” dedim. Su içirdim. Tekrar uyuması için koluma yatırdım, ama susmadı. Annesini istiyordu. Uykulu gözlerle annesi de geldi, kanepeye oturdu ve kızımı bulunduğu ruh halinden hemen kurtarıp, mutlak sevgi ve güven dünyasına doğru o masalsı yolculuğu çıkaran malum büyülü hareketini yaptı. Kızım her zaman olduğu gibi heyecanla havayı tekmeledi, sonra emmeye başladı, sakinleşti ve uyuyakaldı... Yanlarından ayrılamadım. Yere oturdum. O anı, kızımın, annesinin yüzüne dokunan ellerini, gözlerimizin önünde günbegün büyüyen küçücük bedenini, uzayan saçlarını, minik ayaklarını izliyordum... Aklımdan binbir türlü şey geçti. Sonra öptüm kızımın minik ayaklarını. Küçük insanımın, benim Özgür Ruhumun minik ayaklarını. Ve istedim ki onlar da Türkan Hoca’nın izinden yürüsün, onun gibi cesur, onurlu ve sevgi dolu bir yürek taşısın.