Muğla Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Belgin Göçmen Taşkın, halk arasında ''sığla ağacı'' veya ''güzellik ağacı'' olarak bilinen günnük ağaçlarının, 65 milyon yıl öncesi jeolojik devre kadar uzanan bir tür olduğunu söyledi. Bu endemik ağaç türünün yörede çok önemli bir orman ekosistemi oluşturduğuna işaret eden Belgin Göçmen Taşkın, ''Buzul çağında Anadolu'da nemli-sıcak iklim koşullarının hüküm sürdüğü bazı korunaklı bölgelerin bulunması, aralarında sığla ağacının da bulunduğu birçok türün günümüze kadar taşınmasını sağlamıştır'' dedi.
Dini törenlerde tütsü, 17. yüzyılda ilaç olarak kullanıldıGünnük ağaçlarının ekonomik açıdan da önemli bir tür olduğunu ifade eden Taşkın, şunları ifade etti:''Günnük ağaçlarının Latince isminin karşılığı ''Güzel Kokulu Sıvı'' demektir. Bu ağaçların odunlaşmış gövdesi üzerinde balzam kanalları vardır. Her ağaçtan iki ya da üç yılda bir, yaz mevsiminde uzunlamasına yarıklar açılarak ağacın güzel kokulu balzamı ve kabukları alınır. Sığla yağı parfümeride, kozmetikte, sabunların, ciklet ve tütünlerin kokulandırılmasında, ayrıca sinnamik asit, sinnamik alkol gibi kimyasal maddelerin doğal kaynağı olarak kullanılmaktadır. Sığla yağından su buharı destinasyonu ile elde edilen nötral uçucu yağ da pek çok değerli doğal esaslı parfümün bileşimine girmektedir. Ağacın balzamı alınmış kabukları buhur adıyla dini törenlerde tütsü olarak yakılır. Farmakolojik olarak da geniş bir kullanım alanına sahip olan sığla yağının Avrupa'da 17. Yüzyılda ilaç olarak kullanılmaya başlandığı bilinmektedir.''Sığla yağının iltihap giderici ve dokuların hızla yenilenmesini sağladığından yara iyileştirici olarak ve özellikle de mide rahatsızlıklarında yöre halkı tarafından kullanıldığını anlatan Taşkın, ''Mısır Kraliçesi Kleopatra'nın ''Aşk İksiri'' ve parfüm olarak kullandığı sığla yağı, Hipokrat döneminden beri iyileştirici amaçlarla da kullanılmıştır. Eski Mısırlılar sığla yağını mumyalama işlemleri sırasında da kullanmışlardır. Batmış Fenike gemilerinden çıkarılan içi sığla yağı dolu amforalar geçmişte sığla yağının Akdeniz ticaretinde önemli bir yer tuttuğunu göstermektedirler'' diye konuştu. Taşkın, 20. Yüzyılın ilk yarısında 6 bin 321 hektarlık bir alanda yayılım gösteren bu bitki türünün, yüzde 80 azalma ile günümüzde bin 337 hektarlık bir alanda ve parçalanmış populasyonlar halinde yaşamını sürdürdüğünü kaydetti.Genetiği araştırıldıSığla ağacı için moleküler düzeyde yapılmış kapsamlı bir çalışmanın yakın zamana kadar bulunmadığını ifade eden Taşkın, şunları söyledi:''TÜBİTAK desteğiyle hazırlanan proje kapsamında 5 yıl yürüttüğümüz çalışmalar ile 14 sığla populasyonu çalışıldı. Türün genomu ilk kez çok sayıda protein ve DNA lokusu bakımından taranarak böylelikle türün genetik çeşitliliğine ilişkin moleküler düzeyde ilk kapsamlı bilgi ortaya konmuştur. Çalışma ile elde edilen bulguların yoğun insan aktiviteleri sonucunda doğada hızla artan ve parçalanmış populasyonların genetiğine ilişkin koruma genetiği alanlarındaki literatüre katkısı önemli olmuştur. Çalışma ile ayrıca, türün alt tür düzeyindeki sınıflandırılmasına ilişkin bugüne dek sadece morfolojik kriterlere dayanılarak oluşturulmuş olan bilgiye farklı bir bulgu getirilmiştir.''Taşkın, sığla ağaçlarının yörede toprağın çok verimli olması nedeniyle tarım alanı açmak için kesilmeleri ve sulama kanallarının taban suyunu çekmeleri ile sığla ormanlarındaki alan daralmasının başta gelen nedenleri olduğunu belirterek şunları söyledi:''Sığla Ağaçlarının yakacak odun amaçlı kesilmeleri, otlatma sonucu oluşan tahribat, yörenin turistik olması nedeniyle turizm amaçlı yapılaşma faaliyetleri nedeniyle kesilmeleri ve sığla yağı eldesi için bilinçsiz işletilmeleri alan daralmasını etkileyen önemli faktörlerdir.''