Hürriyet yazarı Erdal Sağlam, Cumhurbaşkanı ve Başbakan'ın anayasa değişikliği teklifiyle ilgili olarak sık sık kullandığı “Artık koalisyonlar olmayacak” ifadesiyle ilgili olarak "33 yıldır ekonomi haberleri izleyen bir gazeteci olarak gözlemim o ki; siyaset ve ekonomide koalisyon dönemlerinde sert tartışmalara dönüşen görüş ayrılıkları hep öne çıkarılıyor. Halbuki koalisyonların demokrasi ve ekonomik reformlar adına kazanımları büyüktü. Yapısı gereği koalisyonlar daha geniş bir mutabakatla karar alınmasını gerektirdiği için, tek başına iktidarların yapamayacağı birçok siyasi ve ekonomik reform koalisyonlarla yapılabildi" dedi.
Erdal Sağlam'ın "Krize karşı ekonomik direnci yaratan koalisyondu" başlığıyla yayımlanan (9 Ocak 2017) yazısı şöyle:
Bugün TBMM Genel Kurulu’nda görüşülmeye başlanacak olan yeni anayasa teklifi, hem siyasi hem de ekonomideki tansiyonu artırabilecek potansiyele sahip. Genel olarak teklife baktığımızda, o kadar ciddi sistem değişiklikleri içeriyor ki; bence siyaset ve ekonominin kısa ve orta dönemde durulacağını kimse beklemesin.
AKP’liler liderliğin, erklerin tümünde etkin kılınarak, güçlendirilmesine bahane olarak “Artık koalisyonlar olmayacak” argümanı işliyor. Türkiye’de koalisyonların olumsuzluğu hakkında, hiç tartışılmadan oluşmuş, mutabakatlar var AKP de bunu kullanıyor.
33 yıldır ekonomi haberleri izleyen bir gazeteci olarak gözlemim o ki; siyaset ve ekonomide koalisyon dönemlerinde sert tartışmalara dönüşen görüş ayrılıkları hep öne çıkarılıyor. Halbuki koalisyonların demokrasi ve ekonomik reformlar adına kazanımları büyüktü. Yapısı gereği koalisyonlar daha geniş bir mutabakatla karar alınmasını gerektirdiği için, tek başına iktidarların yapamayacağı birçok siyasi ve ekonomik reform koalisyonlarla yapılabildi. Unutmayalım; ölümcezasının kaldırılması gibi, tek başına hiçbir iktidarın cesaret edemeyeceği bir radikal karar, 3’lü koalisyon hükümetinde alınabildi. Hem de bugün AKP’nin yanında gözüken, idamı isteyen, MHP’nin de imzasıyla.
Ekonomideki kazanımlarına gelince. Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, Türkiye ekonomisinin karşı karşıya kaldığı büyük şoklara karşı büyük direnç gösterdiğini anımsatarak, “Bu direnç ancak temeller sağlamsa mümkündür. Türkiye öyle şoklar yaşadı ki bugün aslında yakın dönem büyüme rakamlarına bu çerçevede bakarsanız hayal bile edemezsiniz” demiş.
Şimşek haklı; 2000’li yıllara kadar, özellikle de tek başına iktidarların yarattığı ekonomide oluşan yapısal sorunlar, kara delikler bu yıllarda yapılan reformlarla düzeltilip, güçlendirildi. Bunu yapan da, üç partinin oluşturduğu, koalisyon hükümeti idi. 2000’lerde yapılan reformlarla oluşturulan güçlü yapı, IMF desteğiyle 2007 yılına kadar sürdürüldüğü için ekonomi güçlendi ve şimdi o dönemki çabaların meyvesini yiyoruz. Aksi takdirde son dönemde yaşanan siyasi ve ekonomik olaylara, ekonominin dayanması mümkün müydü?
Mehmet Şimşek, o dönemi analist olarak sıkı takip ettiği için de biliyor ki; AKP’nin bunca yıldır yüksek oy olmasının altında yatan en önemli nedenlerden biri koalisyon hükümetinin ekonomik reformlarıydı. Diğeri ise yine koalisyon döneminde harekete geçirilen AB sürecinde yapılan demokratik reformlar.
AKP’nin bunca yıldır tek başına iktidar kalmasının altında yatan önemli bir neden de küresel finans gelişmeleri ve bir hikaye yaratılan Türkiye’ye bu nedenle gelen yabancı sermaye idi. Şimdi Türkiye’nin düşmanı gösterilen Batı’nın gelişmiş ülkelerinden gelen sermaye ile ekonomi büyüdü, AKP oy aldı.
Peki, gelinen noktada Türkiye’ye neler oluyor, bu yaşananlar unutuldu mu?
Bir yandan bir kişinin mutlak otoritesini öngören anayasa teklifi, “koalisyon olmayacak” argümanıyla savunulurken, öte yandan demokrasiden uzaklaşma anlamı taşıyan bu adımlarla, değerlerinden uzaklaştığı Batı ile çatışılıyor.
Bunu yaparken de, yanlış olduğu bilinen, AKP’nin eski dış politikasından tümüyle geri dönüş yapılıyor ve bu nedenle yaşanan bunca felaketin sorumlusu da Batı gösteriliyor.
Şimşek, geçen gün yeni büyüme hikayesi gerektiğini belirtmişti, bu konuşmada da belirsizlikler giderilince Türkiye’nin yeniden büyümeye geçeceğini söylemiş.
Son KHK’ları ve Anayasa teklifini görüp de, “Türkiye’nin büyüme için gereken yeni hikayeyi yaratabileceğini” söylemek, bence mümkün değil.