Kobani davasında savunma yapan Eski Milletvekili Ayla Akat Ata, "Türkiye’deki konjonktür değişince suç unsuru da mı değişiyor? Eğer bir takım eylem ve söylemler içinde bulunduysak o gün yargıya taşınmayıp bugün yargı konusu olması kafamızda soru işareti bırakıyor" dedi. Akat ayrıca, seçim çalışmalarının bile sonradan dosyaya eklenerek suç kabul edilmesini eleştirdi.
6-8 Ekim Kobani eylemleri nedeniyle Halkların Demokratik Partisi (HDP) yöneticilerinin de aralarında bulunduğu 108 isim hakkında açılan davanın 5’inci duruşmasının 4’üncü oturumu Sincan Cezaevi Kampüsü’nde görüldü. Duruşmaya 25’Ekim'e kadar ara verildi. Kobani Davası’na tutuklu yargılanan siyasetçiler, kendilerine gönderilen 4 bin 600 sayfalık ek klasör ve iddianameyi incelemeleri için cezaevinde uygun koşulların yaratılmadığını ifade etti.
Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından görülen duruşmaya HDP Milletvekilleri, HDP Mersin ve Ankara il, ilçe üye ve yöneticilerini yanı sıra çok sayıda avukat ve izleyici katıldı. Sincan Cezaevi’nde tutulan siyasetçiler duruşma salonunda hazır bulunurken, farklı cezaevlerinde tutulan siyasetçiler, Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla bağlandı. Tutuksuz yargılanan diğer siyasetçiler de bulundukları şehirlerde SEGBİS aracılığıyla duruşmaya katıldı. Kimlik tespitiyle başlayan duruşmada ilk olarak söz alan eski milletvekili Ayla Akat Ata, tutukluluk durumuna dair konuştu.
Mezopotamya Ajansı'nın aktardığına göre, Akat Ata şunları ifade etti: “2013 yılında adaya giden ilk heyet içindeyim, sonrasında kadın mücadelesi içinde bu süreci takip ettik. Ama o süreçte attığımız tweetler bugün suç olarak belirtilmiş. Türkiye’deki konjonktür değişince suç unsuru da mı değişiyor? Eğer bir takım eylem ve söylemler içinde bulunduysak o gün yargıya taşınmayıp bugün yargı konusu olması kafamızda soru işaret bıraktığını ve bunların dokunulmaz temel haklar olduğunu belirtmek istiyorum.”
Tutukluluk devam gerekçesi yapılan ve sonradan dosyaya eklenen 3 ek olduğunu aktaran Akat Ata, söz konusu iddiaların dayanaksız olduğunu savundu:
“Devlet izni dahilinde Kobani’ye giden bir heyetle ilgili çıkan haberlerde benim de heyette yer aldığım belirtiliyor. Benim orada olmadığım görüntülerde yer alıyor ama avukatlarımın bu konudaki uyarılarına rağmen sürekli tutuklanma gerekçesi olarak dosyaya konuluyor.”
“Seçim propagandası yapmak için Urfa’nın bir ilçesine gitmemiz tutuklanma gerekçesi yapıldı. Konuşma bile yapmamıştım ama orada bulunmam tutuklanma gerekçem. Anayasa’da güvence altında olan seçim propagandasına katılmam suç sayılmış.”
“Avrupa’dan gelen sol sosyalist partilerin bizi ziyaretindeki toplantıya katılmam suç sayılmış. Bilinen her türlü güvenlik önleminin alındığı bir toplantıya katılmış olmam tutuklama gerekçesi sayıldı. Ve bunlar daha sonra dosyaya eklendi. İddianamenin herhangi bir yerinde rastlamadım.”
İddianame dışında yargılama yapılabilmesi için ek iddianamenin hazırlanması gerektiğini kaydeden Ata, “Beni yargılayacaksanız ek iddianame hazırlayabilirsiniz ama olmayan şeyler üzerinden belge topluyorsunuz. Hakkımda yeni bir iddianame hazırlama planı var mıdır ben de buna göre savunmamı hazırlarım” diye konuştu.
Duruşmada söz alan HDP önceki dönem MYK üyelerinden Sibel Akdeniz, Kürtçe konuştu. Sebahat Tuncel’le birlikte 25 Nisan’dan bu yana Sincan 3 Nolu L Tipi Kapalı Cezaevi’nde kaldıklarını belirten Akdeniz, “Erkekler için dizayn edilmiş bir cezaevi. Kantinde satılan ürünler bile erkeklere göre. Biz bir isteğimizi bulamıyoruz. Yine pandemi başladığından bu yana pandemi cezaevi olarak hazırlanmış durumda. Bu şu anlama geliyor ki hangi tutuklu gelirse, sadece karantina sürecinde burada tutuluyorlar. Sonrasında o tutukluları cezaevinin başka bir kampüsüne gönderiyorlar. Kadınları da Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’ne gönderiyorlar. Ama hiç kimse Sebahat arkadaşla birlikte neden L tipinde tutulduğumuzu bilmiyor. Bu durum ancak heyetin kararıyla değiştirilebilir. Zaten cezaevi idaresi de bizim kadın cezaevine gitmemiz gerektiğini ve burada kalmamızın kendilerine bağlı olmadığını ifade ediyor. Savcı da bize böyle yanıt vermişti” dedi.
Kadın cezaevine gitme kararının mahkemeye bağlı olduğunu ifade eden Akdeniz, “Biz duruşmalar için buradayız. Burada ne kadar kalacağımız duruşmaya bağlı. Siz neden kadın cezaevine gidişimizi engelliyorsunuz? Cezaevinde tecrit altındayız. Siyasi süreç ve politik gelişmeler sonucunda bize karşı baskılar da artıyor. 7 Ağustos’ta gardiyanlar bize saldırdı sonrasında ise bize disiplin cezası verdiler. Bu fiziki saldırıdan sonra ben ve Tuncel’in güvenlik sorunumuz olduğundan size yazdık. Güvenlik sorununa bağlı olarak bilgisayar başında çalışmaya da gidemiyoruz. Birçok evrak birikti. Ama biz hala araştırma yapamadık. Biz bunları araştırmadan savunma veremeyeceğiz. Ama savunma yapmak istiyoruz. Savunma koşulları oluşturulmadığından hakkımız elimizden alınıyor. Cezaevi içinde ve dışında hatta banyo kapısına kadar kamera konulmuş durumda. 24 saat izleniyoruz. Oda değişim ve ortak alana çıkma hakkımız var. Ama o cezaevinde sadece iki siyasi tutukluyuz ve birçok hakkımız kullanamıyoruz. Duruşmalar sırasında da ben ve Tuncel diğer arkadaşlardan ayrı bir koğuşta kalıyoruz. Bunu da anlamış değiliz. Bu durum her haliyle tecridi gösteriyor” diye konuştu.
“Ağır tecrit koşullarının son bulması gerekirken, bugün pandemi gerekçesiyle tecridi tüm cezaevlerinde kalıcı hale getirmeye çalışıyorlar" diyen Akdeniz, devamında şunları ifade etti: "Tecrit tüm tutuklular üzerinde uygulanıyor. Siz cezaevlerine karışamayacağınızı söylüyorsunuz. Ama öyle değil, bizim cezaevlerinde aldığımız disiplin cezaları mahkemelerde karara bağlanıyor. Kısa zamanda bu davanın sonuçlanmasını ve adil bir şekilde yargılanmak istiyoruz. Cezaevinde misafir konumunda kaldığımız için cezaevleri tevkif evleri genel müdürlüğü bize yönelik karar veremiyor. Adalet Bakanlığı da karar veremiyor. Özel bir uygulama yoksa mahkeme heyeti bir dilekçeyle bizlerin kadın cezaevine gönderilmesini sağlayabilir.”
HDP önceki dönem MYK üyesi Mesut Bağcık da, cezaevi koşullarına değindi. Bağcık, cezaevi koşullarındaki teknik sıkıntı ve sorunlardan kaynaklı savunmasına hazırlayamadığını kaydetti. Sorunların giderilmesi için mahkemece cezaevine yazı yazılması talebinde bulunan Bağcık, “4 bin 600 sayfalık ek klasör gönderdiniz. Ben sadece şahsımla ilgili kısmının fiziki olarak gönderilmesini istiyorum. Dosyaya erişim önündeki engellerin kaldırılmasını talep ediyorum. Mahkemenin adil yargılama için tüm koşulları sağlaması gerekiyor” diye konuştu.
Ardından SEGBİS'le bağlanıp söz alan yerine kayyım atanan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Gülten Kışanak da aynı sorunların kaldığı cezaevi için de geçerli olduğunu ifade etti. Savunmaya hazırlanamadıklarına vurgu yapan Kışanak, şunları söyledi: “Bizi Figen Yüksekdağ’la beraber de çıkarmıyorlar. Birlikte bilgisayarları kullanabilsek belki biraz daha rahat olacak. 4 bin 600 sayfalık ek klasör gönderdiniz. Toplamda 50 bin sayfalık dosyaları ekrandan okumak da zor oluyor. Bunların fiziki olarak tarafıma tebliğ edilmesini talep ediyorum. Bunları inceleyemedikçe savunma için daha çok süreye ihtiyacımın olduğunu söylemek istiyorum.”
Tutukluluk durumuna dair konuşmayacağını ifade eden Kışanak, “Ciddiyetle yaklaşıldığını düşünmediğim için bir beyanda bulunmayacağım. Ben neden size derdimi anlatayım ki. Karşımda hukuki bir muhatap görmüyorum” dedi.
Kışanak’ın konuşmasının ardından duruşmaya 25’Ekim'e kadar ara verildi.