Eski HDP milletvekili ve yerine kayyım atanan Mardin Büyükşehir Belediye Eş Başkanı Ahmet Türk, 108 sanıklı Kobani Davası’nın bugün görülen duruşmasında savunma yaptı. Türk, "Kobani halkına destekler sunduk. 5-6 tır un gönderdiğimiz de Mardin Valisi ile o tırları uğurladık" dedi.
Eski HDP Eş Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın da aralarında bulunduğu 22’si tutuklu 108 ismin yargılandığı Kobani Davası’nın 11’inci grup duruşması, Sincan Cezaevi Kampüsü’nde görüldü.
Duruşmaya, Avrupa Birliği (AB) Türkiye Delegasyonu, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Büyükelçiliği, Almanya Büyükelçiliği’nden bir heyet ile HDP’li siyasetçiler katıldı. Davanın bugünkü duruşmasında Mardin Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevinden uzaklaştırılan Ahmet Türk savunma yaptı.
Siyasette geçen 50 yıllık ömründe haksız, hukuksuz uygulamalarla karşılaştığını ifade eden Ahmet Türk ise savunmasında şunları söyledi: “12 Eylül’leri Diyarbakır Zindanları yaşadık. O dönemin Genelkurmay Başkanı ‘Bunları Meclis’ten atacaksınız ya sokaklarda it gibi öldüreceksiniz’ dedi. Dokunulmazlıklarımız kaldırıldı. Bugüne geldiğimiz de değişen bir şey yok. Baskılarla bizi demokratik siyasetten koparmaya çalıştılar. Kürt sorununun demokratik siyasetle çözüleceğine inandığımız için bugüne kadar mücadele ettik. Belediye başkanlığına geçtikten bir gün sonra kayyımlar yerimize atandı. Bugün de haksız hukuksuz Kobanê davası ile karşı karşıyayız” diye konuştu.
Savunmasında “IŞİD çetelerin vahşeti karşısında suskunluğumuz düşünülemezdi” diyen Türk şöyle devam etti:
“O dönemde düşüncelerimizi ortaya koyduk. Çabalar gösterdik, tüm dünyaya seslendik. IŞİD çetelerinin gözden kaçmamasını, demokrasiye insan haklarına destek verilmesini istedik. İŞİD çeteleri şehirleri yıktı, yaktı insanları kaçırdı. Biz o dönem müdahil olduk ve vahşeti göstermek için çaba gösterdik. Çözüm süreci başlamadan önce dönemin MİT Müsteşarı Emre Taner ile görüşme yaptık. Sayın Emine Ayna ile birlikte Başbakan bizi davet etti, bir süreç başladı. Ayla Akat Ata ile birlikte İmralı’ya Sayın Abdullah Öcalan ile görüşmek için gittik. Bir yerde devlet, açılım yapmak için destek isteyecek ve bize arkadan tuzak kuracak; böyle bir dönem yaşıyoruz. Siyasetçiyiz iktidar gibi düşünmek zorunda değiliz, fikirlerimizi halka iletmek gibi bir sorumluluğumuz var. Siyasetçi iseniz halkın taleplerini doğru okumanız lazım, yaptığımız bu. Fikirlerimizi söyledik, Newroz’larda, mitinglerde düşüncelerimizi söyledik. Her zaman barışı esas aldık, barışçıl bir süreç için mücadele ettik.”
Gazete Duvar'da yere alan habere göre, Türk, verdiği savunmanın devamında şunları söyledi:
"Bir hukuk devleti varsa, insanların fikir ve düşüncelerinden yargılanmaması lazım. Zaman zaman siyasetçiler ve basın HDP’nin halkı kışkırttığını söylüyor. Kimi kışkırttık; ortada bir şey var mı? Hukuken bu davanın azmettirici olarak görmesi hukuk dışı bir anlayıştır. Kobanê’ye 16 grup gittik, o dönem belediye başkanıydım. Orada bir konuşma yaptım, o konuşmada DAİŞ vahşetine suskun kalınmamasını istedim. Kobanê halkına destekler sunduk. 5-6 tır un gönderdiğimiz de Mardin Valisi ile o tırları uğurladık.
Hazırlanmış bir iddianame var, hukuksuzdur. Türkiye’de siyasilere verilen bir mesajdır. Bugün iktidar farklı söylemlerle Kürtlere bakış açısını belli ederek, milliyetçi ve apolitik kesimleri yanında tutmak için hedef gösteren bir yaklaşım göstermiştir. Bütün iddianameyi okumanın şansı yok ama bir hikaye anlatmak istiyorum: Adamın biri çok aç çölde, bir eşek görüyor. Aç adam eşeği yeme niyetinde, adam ‘kulakları tavşanınkine benziyor’ diyor ve yiyor. Herhalde bizimde kulaklarımız tavşana benziyor. O yüzden yargılanıyoruz.
Belediye başkanlığımız döneminde yolsuzluklara ilgili hakkımızda dava açılmadı. Kayyımın geldikten sonra kayyımın atadığı yöneticiler, daire başkanları yolsuzlukla tutuklandı, haklarında davalar açıldı ve kayyım üzerinde ifadeler verildi. Bizim hakkımızda böyle bir şey olmamasına rağmen, sırf kayyım atamak için hakkımız da böyle davalar açtılar. Kayyımlar hakkında açılan davaların hepsinin buraya getirilmesini istiyorum. Kayyımlar hakkındaki tüm belgelere rağmen bir dava açılmadı. Eğer bu dava buraya getiriliyorsa, diğer bütün dosyaların buraya getirilmesi lazım.
Kandil’de çekilen bir fotoğraf var; o da çözüm sürecinde çekilen bir fotoğraf. Devletin de bu konuda bilgisi var. Özal döneminde, onun bilgisi dahilinde Şam’a gittik, bir ateşkesin sağlanması yönünde bir başlangıçtı. 1993’te bir şeyler çözülebilirdi. Biz Şam’da iken, Özal’ın vefat haberini duyunca, o çalışmalar sonuçsuz kaldı.
Türk’ün savunmasının ardından mahkeme başkanı sorular yöneltti. Mahkeme başkanının, DAİŞ’e dönük basına verdiği demeçleri sorması üzerine Türk, “DAİŞ’in kafa koparan vahşetine karşı durmanın neresi suç. Suriye’de değil, Türkiye’de değil, bütün Ortadoğu’yu kana bulayan bir vahşete karşı herkesin sesinin çıkarması lazımdı. Bu vahşete karşı mücadele edilmesi noktasında herkese çağrıda bulunuyoruz. Bunun davada yer alması bile anlamsız” ifadelerine yer verdi.
Türk, yurt dışına çıkışlarıyla ilgili belgeleri soran mahkeme başkanına “Tek tek okumanıza gerek yok” diye yanıt vererek şunları söyledi: “Celal Talabani dostumdu. Mesut Barzani’de öyle o yüzden bu konuda yurt dışına çıkmışlığım vardır. Özellikle Irak’a gittim, Celal Talabani seçildiğinde ya da hasta olduğunda gittim. Türkiye’de binlerce insan gidip geliyor. Irak’a gitmenin bir suç olduğunu göstermek, hukuki bir anlayış değil.”