KOBİ'lerin sermaye benzeri kredi ihtiyacı ve girişim sermayesi

KOBİ'lerin sermaye benzeri kredi ihtiyacı ve girişim sermayesi

Anadolubank Genel Müdür Yardımcısı Krediler GrubuM. Cengiz Göğebakan - T24 Bu yazımızda; sermaye / özkaynak yetersizliği nedeniyle, yüksek tutarlı ve yüksek maliyetli yabancı kaynaklarla faaliyet gösteren ve bu nedenle de rantabilitesi yeterli olamayan işletmeler ile sağlıklı olan mali bünyeleri, ekonomik konjonktürde yaşanan beklenmeyen değişiklikler nedeniyle sonradan bozulmuş olan işletmelerin mevcut finansman yapılarının yeniden düzenlenmesine yönelik finansal ürünleri ve bunu sağlayabilecek finansal kuruluşların yeterliliği konusunu irdeleyeceğiz.

Yazıda, aşağıda saydığımız nedenlerden ötürü; bu içerikteki finansal ürünlere olan ihtiyacın ve bu tür ürünleri sunan finansal kuruluşların büyük öneme sahip olduğu ancak buna karşın ülkemizdeki olanakların yetersizliğine dikkat çekilmektedir.

A- Tasarruf ve Sermaye Birikimi Yetersizliği

Ülkemizde sermaye birikiminin yetersiz olduğu bilinmekle birlikte oldukça yaratıcı bir girişimcilik ruhunun yaygın olduğu genel kabul görmüş bir saptamadır. Sermaye birikiminin yetersizliği, tasarruf eğiliminin sınırlı oluşu ve gelir dağılımının dengesizliği gibi nedenlerle iç kaynaklarımız, ülke yatırımlarını finanse etmek için yetersiz kalmaktadır.

Bu nedenle Türkiye ekonomisi, yapısal olarak dış kaynak ihtiyacı içindedir ve bu yabancı kaynakların sürekliliğinin sağlanmasının yanı sıra vadelerinin uzun olması ve maliyetlerinin düşük olması en önemli konudur.

Sürekli gelişim ve devinim içindeki ekonomimiz ve yüksek girişimci ve yaratıcı bir ruha sahip insan gücümüz olmasına karşın; sahip olunan mali kaynaklarımızın kıtlığı ve finansman ihtiyacı açısından sürdürülebilir olamaması, özellikle KOBİ’lerin gelişimine ve ekonomideki payının artmasına zaman zaman engel olabilmektedir. Bunun yanı sıra, küçük işletme sahipleri ile girişimcilerimizin azımsanamayacak bir kısmının;

- Ekonomik, mali ve hukuksal işleyişler açısından yeterli bilgi ve beceri ile donanıma sahip olamayabildiği,

- Finansal bilgi birikiminin, muhasebe operasyonlarından ibaret olarak değerlendirildiği ve kapitalist ekonominin realitelerine vakıf olamayabildiği,

- Bütçe, projeksiyon, planlama, organizasyon gibi kavramların, bir yönetişim şekli değil de sıkıcı bürokratik faaliyetler olduğu düşünülerek, “Kervan yolda dizilir” mantığındaki iş yapma şekilleri ile çalıştığı anlaşılmaktadır.

Netice olarak, bu yönümüzün gelişime muhtaç olduğunu kabullenmemiz gerekmektedir. Şüphesiz ki; son 60 yılı çarpık ve plansız sanayileşme çabaları ile geçen ülkemizde; yüksek enflasyon ortamının etkisi altında, sürekli krizlerle karşılaşılmış olmasının, faiz oranları–kur ve parite gibi önemli parametrelerin gelişimlerinin öngörülememesi, müteşebbislerin işini daha da zorlaştırdığı gerçeği göz ardı edilmemelidir. Nitekim ülkemiz ekonomik tarihinin son 25 yılı irdelendiğinde;

- 1988 döviz kurları ve petrol fiyatları sorunu,

- 1991 Birinci Körfez Savaşı krizi,

- 1994 kur patlaması sorunu,

- 1998 / 1999 Doğu Asya ve ardından Rusya krizleri,

- 2001 siyasal – ekonomik krizimiz,

- 2008 global kriz şeklinde özetlenebilecek yaklaşık 12 – 15 yıl süren sıkıntılı bir ekonomik konjonktürden geçilmiştir. Bu süreçlerle eşanlı olarak da yeterli, düzenli, uygun maliyetli ve öngörülebilir vadeli finansmana ulaşma sorunu olan dönemler yaşandığı görülmektedir.

Bu dönemlerin en önemli finansal sonuçlarından biri de işletmelerin mevcut finansman yapılarının revize edilmesi ihtiyacının yanı sıra kredi kaynaklarına ulaşım sorunları yaşanması ve genellikle de ek finansman ihtiyacı oluşmasıdır.

B – Finansman İhtiyacı ve Koşulları

Bütün bu zorlukların yanında müteşebbislerin en önemli ihtiyaçlarından biri finansman sorunudur. Kavram olarak tek başına ‘finansman ihtiyacı’ denilse de bunun; kredi kanallarına ulaşım kolaylığı, yeterliliği, sürekliliği, düzenliliği ve düşük maliyeti olması esastır.

Ülkemizde yetersiz olan tasarruf eğilimi ve iç kaynakların kıt olmasının yanı sıra, bankacılık kesiminin kredi plasmanı için en önemli enstrümanı olan mevduatların ortalama vadeleri 35–40 gün civarındadır. Bankacılık kesiminin en önemli kredi kaynağı olan mevduatın, hem kıt hem kısa vadeli hem de yüksek maliyetli olması; mevduat bankalarının, reel sektörün ihtiyaçları paralelinde uzun vadeli ve öngörülebilir maliyetli şekilde kredilendirme yapamamasının en önemli nedeni olarak karşımıza çıkmaktadır.

Kalkınma ve yatırım bankalarına baktığımızda ise; mevduat dışındaki kaynakları toplayarak, uzun vadeli yatırım projelerinin finansmanına yönelmektedirler ki, ülkemizde kaynak – tasarruf eksikliği nedeniyle tek çare olarak yurt dışı fonlar ve yabancı bankalardan sağlanacak kaynaklar öne çıkmaktadır. Her geçen yıl büyüyen ve etkinliğini artıran yatırım ve kalkınma bankacılığının asıl misyonu, henüz fizibilite ya da başlangıç aşamasındaki bir yatırım projesinin finanse edilmesidir.

Ülkemizin hem mevduat bankacılığı hem de kalkınma ve yatırım bankacılığı, her geçen yıl hızla gelişip büyüyerek ekonomiye daha çok fayda sağlamakta, ülkemiz ekonomisi büyüdükçe ve kaynaklar geliştikçe bu katkılar artarak devam edecektir. Ancak ülkemizde oldukça yaygın olan;

- Çarpık / yanlış finansman modellerine sahip işletmeler ve

- Konjonktür kaynaklı sonradan bozulmuş finansman yapıları nedeniyle rantabilitesi sorunlu hale gelen işletmeler ile

- Yatırım projeksiyonlarında yapılan varsayımlardaki sapmalar nedeniyle nakit ve fon akışları bozulan işletmelerin finansman yapılarının yeniden düzenlenerek revize edilmesine yönelik finansal ürünlerin ve bu hizmeti veren finansal kuruluşların eksikliği dikkatlerden kaçmamalıdır.

C- Kredilerin Yapılandırılması ve Refinansman

Uygulamaları

Yukarıda belirtildiği gibi ekonomik / konjonktürel açıdan sıkıntılı dönemler ve takip eden yıllarda işletmelerin mali yapıları ile nakit akışları ve likiditelerinin bozulmuş olmaları nedeniyle, kredi yapılandırma veya refinansman uygulamaları yaygın bir ihtiyaç halini almaktadır.

Kredi yapılandırma modelleri, zaman zaman kreditörlerin mesleki genel kabul görmüş prensipler çerçevesinde olabildiği gibi, bazen de İstanbul Yaklaşımı, Anadolu Yaklaşımı gibi kamu otoritesince yapılan düzenlemeler kapsamında da geliştirilmektedir. Ancak kredi yapılandırma / refinansman uygulamalarının genellikle;

- Mali yapısı bozulmuş olan bu işletmelerin, faaliyetlerinin devamlılığı için gereken finansman ihtiyaçlarını gideremiyor olması,

- Yapılandırma uygulamalarının, mevcut borçların itfa planlarının oluşturulmasını ve tasfiyesini düzenliyor olması gibi temel nedenlerle, işletmelerin ekonomik anlamdaki varlıklarını büyütmek bir yana, mevcudu korumaya dahi imkân tanımamakta ve firmaların kârlılıklarını olumsuz olarak etkilemektedir. Zira borç yapılandırma uygulamalarında genellikle amaç; işletmelerin yapılandırılması ve rantabilitelerinin geliştirilmesi değil, kreditörlerin alacaklarının tahsil yönteminin belirlenmesi olarak karşımıza çıkmaktadır.

İşletmelerin ihtiyaçları ile bankaların amaçları arasındaki bu temel çelişki nedeniyle; kredileri yeniden yapılandırılan firmaların, bu sürecin sonunda mali yapılarının sağlıklı ve rantabilitesinin olumlu hale gelmesi sık görebildiğimiz örneklerden değildir. Oysa özkaynak eksiği ile çalışan veya konjonktürel nedenlerle mevcut özkaynaklarını yitiren işletmelerin sorunları; sadece nakit akışlarının düzenlenmesi, borçlarının yeniden vadelendirilmesi ve hatta ‘can suyu’ olarak nitelendirebileceğimiz işletme sermayesi ihtiyacının giderilmesi değil, bu işletmelerin mali yapılarının verimliliğinin yeniden tesis edilmesidir. Bu işletmelerin finansal sorunlarının temeli;

- Rantabl olamayacak kadar kısıtlı özkaynaklar ve hem yüksek tutarlı hem de yüksek ve öngörülemez maliyetleri olan (yüksek reel faizli, değişken faizli mali borçlar veya vade farkı yüksek ticari borçlar) yabancı kaynaklarla çalışılması,

- Vade uyumsuzluğu riski olarak değerlendirebileceğimiz; sağlanacak kaynaklar ve nakit akışları ile uyumlu olmayan borç ödeme yapılarına sahip olunması,

- Kur / parite riski olarak karşımıza çıkan, uygun yabancı para pozisyonu tutulamaması nedeniyle önemli zararlara maruz kalınabilmesi başlıkları altında toparlanabilir. Bu tür risklerin, aslında bir ticari faaliyet riski olmadığı, bunların yanlış yönetim ya da spekülatif davranış biçimleri sonucunda oluşan MÜTEŞEBBİS RİSKİ olduğunu kabul etmek gerekir. Zira bu risklerle çalışan işletmelerin, özellikle ekonomik konjonktürdeki dalgalanma ve kriz dönemlerinde önemli zararlara uğradığı ve bu zararların da, zaten yetersiz olan özkaynakları daha da erittiğine dair birçok örnek işletme vardır. Olağan ticari faaliyetlerin boyutlarını aşkın şekilde oluşan bu türden zararların, firma verimliliklerini daha da bozacağı bir gerçektir.

Olağan ticari faaliyet gelirleri ile karşılanamayacak olan bu zararların; sermaye arttırımı sürecini planlamakla beraber, sadece borçların ödenmesine yönelik değil, işletmelerin de yeniden yapılandırılması suretiyle giderilebileceğini ve işletmelerin mali yapılarının ancak bu şekilde düzelebileceğini göz önünde bulundurmak gerekir. Bu nedenle odaklanılması gereken güncel sorun;

- Yeterli özkaynak yapısına sahip olmayan, sermaye arttıramayan ve / veya vadesi, maliyeti ve para cinsi itibarıyla rantabl bir işletmeye uygun yabancı kaynak yapısı sağlayamayan,

- Bunların doğal sonucu olarak, fon fazlası ve kârlılık yaratamayan ve yeterli borç ödeme gücü ile çalışamayan işletmelerin mevcut mali yapılarının kalıcı olarak nasıl rehabilite edileceğine yönelik finansal enstrümanlar geliştirilmesi gereğidir.

D – Girişim Sermayesi (Risk Sermayesi)

‘Girişim sermayesi (risk sermayesi)’ genel olarak; dinamik, yaratıcı ancak finansal gücü yeterli olmayan girişimcilerin yatırım fikirlerini gerçekleştirmeye olanak tanıyan bir yatırım finansmanı biçimi olarak tanımlanabilir. Söz konusu finansman ihtiyacı; finanse edilecek yatırımın projelendirilmesi, inşası, ürün araştırma – geliştirme  aşamasından pazarlama aşamasına kadar olan tüm süreçler için ortaya çıkmaktadır.

Prensip olarak girişim sermayesi ile finanse edilen yatırımınlar; innovatif tasarımlar –niş ürün olarak adlandırdığımız yeni ürün geliştirilmesi– pazarda tanıtımı ve piyasada tutulması gibi aşamalardaki riskleri içermektedir. Girişim sermayesi şirketleri tarafından projelerin herhangi bir aşaması finanse edilebileceği gibi sürecin tamamı da finanse edilebilmektedir. Bu yönüyle girişim sermayesi; fon fazlasına sahip yatırımcıların, gelişme potansiyeli yüksek olan küçük ve orta ölçekli işletmelerin oluşumu ve faaliyete geçmesi için yaptıkları uzun vadeli bir yatırım finansman modeli olarak da ifade edilebilir.

Girişim sermayesi, yatırım projelerinin finansmanını sağlayabildiği gibi, bir sonraki aşamada gelişme ve büyüme sermayesi, halen faaliyette olan şirketlerin büyümelerinin finansmanına yönelik olarak da işlev görebilmektedir. Nitekim;

- ‘Yerine koyma finansmanı’ gibi; hisselerinin bir kısmını halka arz yöntemiyle borsalar aracılığıyla elden çıkartmak isteyen yatırımcıların, ortak paylarının satış sürecinin finansmanı,

- ‘Şirket kurtarma finansmanı’ gibi; işletme sermayesini ve hatta özkaynaklarını yitirmiş olan, yükümlülüklerini yerine getirmek için yeterli fon sağlayamayan ve zarar üreten firmaların, yeniden finanse edilerek iflas risklerini ortadan kaldırarak rantabilitelerini sağlamak şeklinde girişim sermayesi çalışmaları da yapılabilmektedir.

Ülkemizde Girişim Sermayesi Yatırım Ortaklıklarına (GSYO) İlişkin Esaslar Tebliği 20.03.2003 tarih ve 25054 sayılı Resmi Gazete’de (Seri:VI, No:15 sayılı) yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. GSYO’lar; banka ve finans kurumlarının sermayedar yapısı ve çalışma şekli ile uyumlu olarak tasarlanmış ve bir tür kredi kuruluşu olarak yapılandırılmış finansal şirket örnekleridir.

Ülkemizde, yerli sermayeli iki büyük bankamızın iştiraki olarak kurulmuş girişim sermayesi şirketi ile TOBB’un iştiraki konumunda olan bir girişim sermayesi şirketi halen faaliyet göstermektedir. Ancak sayıca da çok yetersiz olan bu örneklerin rakamsal büyüklüklerine bakıldığında, ülkemizin ihtiyacını giderme konusunda yeterli hacimlere sahip olmadıkları görülmektedir. Oysa bu finansal ürün pazarının büyümeye ihtiyacı olduğu ve KOBİ’lerin bozulmuş mali yapılarının sağlığına kavuşabilmesi için önemli bir misyon edinebilme potansiyelleri bulunduğu görülmektedir.

E – Neden Girişim Sermayesi?

İşletmelerin rantabilitesi; özkaynaklar ile yabancı kaynakların optimum bileşimi ile sağlanabilirken, ülkemizde özellikle KOBİ’lerdeki uygulama, minimum özkaynak –maksimum yabancı kaynak ile faaliyetlerini sürdürmeye çalışmak şeklindedir.

Ekonomide orta – uzun vadedeki parametrelerin öngörülebilirliği şart iken, tüm olumlu gelişmelere rağmen ülkemizde halen sürprizlere karşı hazırlıklı olunması amaçlı risk yönetimi enstrümanlarının kullanım alanı henüz çok sınırlıdır. Rantabilitesini tesis etmek için, mali bünyesi sermaye artışı gerektiren işletmeler oldukça fazla iken, sermaye birikimi henüz bu ihtiyaçları karşılayacak oranda yeterli olamamaktadır. Bir başka ifadeyle sermaye benzeri kredi ihtiyacı çok yaygınken, bu ürünü sunan finansal kuruluş pazarı ve ürünleri oldukça sığdır. Oysa ki;

- Sağlıklı bir mali bünyeye sahip işletmelerin finansal ihtiyaçlarının giderilmesi ile mali bünyesi yetersiz ya da sonradan bozulmuş işletmelerin mali sağlığına kavuşturulması süreçleri, farklı finansal ürünler ve farklı finansal kuruluşların varlığını gerektirmektedir.

- Gerek başlangıçtan beri yetersiz özkaynakla faaliyet göstermeye çalışan işletmelerin gerekse de muhtelif konjonktürel gerekçelerle rantabiliteden uzaklaşan işletmelerin mali bünyelerinin yapılandırılması süreçleri, standart ticari bankacılık faaliyetlerini aşmakta; mevduat bankacılığı çerçevesinde geliştirilmeye çalışılan ürünler ise etkin sonuç verememektedir.

- Bu finansal ihtiyacın; doğru finansal kuruluşlar ve doğru ürünler yerine, etkin olamayan alternatif yöntemlerle giderilmeye çalışılması, bankacılık sektöründe de mali yapı olumsuzluklarının meydana gelmesini tetikleyebilecektir.

- Nitekim ticari bankacılıkta geçerli olan kredi mevzuatı ve genel kabul görmüş kredi uygulamaları, karar vericilere bu tür finansal destek kararları alabilme konusunda fazlaca imkân vermemektedir.

Yukarıda belirtilen nedenlerle, ülkemiz KOBİ’lerinin sağlıklı gelişimlerini teminen Girişim ve Risk Sermayesi kuruluşlarını ve ürünlerini geliştirmenin gerekliliğini irdelemeye çalıştık. Girişim ve Risk Sermayesi şirketleri tüm KOBİ’ler için gerekli mi? Hayır. Sadece mali bünyesi sağlıklı hale geldiği zaman finansal rantabiliteye ulaşabilecek potansiyeli olanlar ile borç servisi sağlayabilecek kadar fon yaratabilecek olanlarına bu finansal imkânı çok görmemek lazımdır.