Balıkesir Kepsut Cezaevi’nde koğuş temsilcisi ve adamları olduğu ileri sürülen 8 kişi tarafından geçen yılbaşı öldürülen Ulaş Yurdakul'un ağabeyi Deniz Yurdakul, kardeşinin ölümüne sebebiyet veren kişi, kurum ve olayların peşini bırakmayacaklarını söyledi. Ailenin avukatı Hasan Günaslan da cinayetten hüküm giyen Yurdakul'un Kürt olması sebebiyle işkenceyle öldürüldüğünü ifade etti.
40 yaşındaki Yurdakul'un Balıkesir'in Kepsut ilçesindeki L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda geçen yılbaşı gecesi koğuş arkadaşları tarafından öldürülmesiyle ilgili olarak mahkumlardan İbrahim Armanğan'ın telefonda annesine, "Yav askere git dedin, millet dağda öldüremiyor teröristi, biz burda öldürdük işte, daha ne istiyon” demesiyle yaşananlar ortaya çıkmıştı.
İlk olarak Evrensel'den Cansu Pişkin'in, ardından da Hürriyet'ten İsmail Saymaz'ın gündeme getirmesiyle birlikte Balıkesir Cumhuriyet Başsavcılığı'nın soruşturma başlattığı olayla ilgili olarak Artı Gerçek'ten Emre Ünsallı'nın haberi şöyle:
Ulaş Yurdakul'un öldürülmesinin ardından açıklanan "banyoda başını yere çarparak öldü" iddialarına ailenin itirazı üzerine yapılan araştırmada bu sefer Ulaş Yurdakul’un ‘altını ıslattığı’ gerekçesiyle mahkumlar tarafından öldürüldüğü açıklandı. Mahkumlardan biri suçu üstlenirken, ortaya çıkan bir ses kaydı soruşturmanın seyrini değiştirdi. Linç saldırısının, açıklandığı gibi Yurdakul'un "altına kaçırdığı" için değil, "Batmanlı bir Kürt olduğu için" öldürüldüğü iddia edildi.
Cezaevi müdürleri tarafından, "Öldürmek için dövme" emri verildiği ileri sürülen iddialar mahkûmlar tarafından doğrulanarak dosyaya girdi.
Telefon kaydı davanın seyrini değiştirdi
Dosyaya giren diğer iki önemli delil, Ulaş Yurdakul’u Kürt olduğu için linç ettiklerini annesiyle yaptığı telefon konuşması sırasında anlatan İbrahim Armağan’ın ses kaydı ve linçi yöneten koğuş temsilcisi Nihat Şen’in cezaevi yönetimi tarafından tayin edilmesi. Ses kayıtları ailenin avukatı Hakan Günaslan tarafından İHD’de düzenlenen basın toplantısıyla duyuruldu.
Basına da yansıyan konuşmanın ses kaydında Ulaş Yurdakul’a yapılan saldırıdan önce başka bir mahkûmun da aynı nedenden öldürüldüğünün anlaşıldığı belirtildi.
"İşkence Balıkesir Kesput Cezaevi'nde başlıyor"
Kardeşinin öldüğü haberini telefonla aldıklarını söyleyen abi Yurdakul, o günü şöyle anlattı:
“Dediler ki mahkumlar onu banyoya götürüyorlardı zorla. Banyo ettirmek için mi artık bilmiyorum, o sırada yere düşüp ölüyor. 11 yıldır cezaevinde, cezaevi hayatlarıyla dolu ve altını ıslatan, banyosunu yapamayan bir insan değil. Biz inanmadık çünkü görüşmesine gittiğimizde götürmediler. Hiçbir şekilde haber alamıyorduk.”
Görüş gününde bile savcılıktan izin istendiğini belirten abi Yurdakul, savcılığın "cezaevi yönetimi görüştürmüyorsa biz de görüştüremeyiz" dediğini söyledi. Yurdakul’un annesiyle düzenli olarak telefon görüşmesi yaptığını ve mektup yazdığını da ifade eden Deniz Yurdakul, bu görüşmelerin giderek seyreldiğini ve kardeşinin son konuşmalarda korktuğunu belirtti:
“Annesiyle haftada bir telefon görüşmesi yapıyordu Ulaş. Sürekli de mektuplar yazıyordu. Ancak Balıkesir’e sevk edildiğinde mektuplar kesildi. Yolladığı mektuplar mektup değil, bir harf, iki harf yazıyordu. Durumu çok kötüye gidiyordu. Telefonla bir kere aradı annesini ama korkuyla konuşuyordu. Bir iki kelimeyi bir araya getirmekte zorlanıyordu. Annem Ulaş’ın sesini öyle duyunca korktu, hastalandı. Sonra telefonlar kesildi. Sorduğumuzda disiplin cezası diyorlardı.”
Deniz Yurdakul, kardeşinin cansız bedenini aldıktan sonra başladığı hukuk mücadelesinde tüm delillere rağmen katillerin korunduğunu anladıklarında olayı kamuoyuna ve basına duyurmaya karar verdiğini söylüyor:
“Aradan geçen bir yıl içinde otopsi raporlarının ve ses kayıtlarının ortaya çıkmasına rağmen dosyayla ilgilenen savcı, ‘kovuşturmaya yer yoktur’ diyerek takipsizlik kararı verdi. Suçlular ellerini kollarını sallayarak geziyorlar şu an. Baktık ki cezasız kalmaları çok yüksek biz olayı kamuoyuna ve basına duyurmak istedik. İtirazımızın duyulmasını istedik.”
"Koğuşturmaya yer yoktur" kararına itiraz ettiklerini belirten Yurdakul, itirazın sonuçlarına göre hareket edeceklerini, “Ne yapmamız gerekirse onu yapacağız. Bu işin peşini bırakmayacağız. Gerekirse AİHM’e kadar da gideceğiz” dedi.
Deniz Yurdakul ailesinin avukatı Hakan Günaslan kendisine yöneltilen soruları şöyle yanıtladı:
- Ulaş Yurdakul’un cezaevinde tam olarak başına ne geldi?
Ulaş Yurdakul, Balıkesir Cezaevi'nde adli bir suç nedeniyle bulunuyordu. Ancak ölümle sonuçlanan işkence geçen yılın 31 Aralık gecesi başlıyor, 1 Ocak’a kadar yani ölünceye kadar devam ediyor. Sabaha kadar ara ara dinlenmeleri hariç sürekli dövmüşler. Ölüm olayı gerçekleşene kadar dövülmesi devam ediyor. İç organları parçalanmış, göğüs kafesi kırılmış.
Cezaevi yönetimi aileyi arıyor ve Ulaş'ın banyoda düşüp kafasını çarptığı için öldüğünü söylüyor ilk önce. Olay yeri inceleme ekipleri gelmeden önce de koğuş mümessili bir temizlik yaptırıyor. Kan temizliği yaptırılıyor, deliller karartılıyor. Ardından koğuşa olay yeri inceleme ekipleri geliyor. Cinayeti yönlendiren, azmettiren, işkence yaptıran adam, olay yeri incelemeyi karşılıyor. Hatta birlikte olay yerini inceliyorlar. Azmettirici olay yeri incelemeye katılıyor, yönlendiriyor. Bütün tutuklular dışarıya çıkarılmasına rağmen, cinayetin bizzat sorumlusu olay yeri inceleme ile birlikte hareket ediyor. Misafir gelmiş gibi bunları karşılıyor, bunlarla birlikte geziyor. Olay yeri incelemeye banyoda öldüğü söyleniyor ve banyonun fotoğrafları çekiliyor. Aslında işkence gördüğü yer üst katta ikinci koğuşta. Orayla ilgili hiçbir şey yapılmıyor ve olay yeri inceleme geri dönüyor.
Olayın üstünden 6 saat geçiyor. Saat 19.30’da savcı Olay Yeri İnceleme'ye tekrar gidin talimatı veriyor. Ekipler cezaevine giderek Türk bayraklarıyla donatılmış 2 nolu odada sadece yerdeki kan izlerinin fotoğraflarını çekiyor.
- Banyo dışında başka bir yerde kan izine rastlandı mı?
Olay yeri inceleme biyolojik bulgu araştırması yapmadığı için silinen kan izlerini tespit etmiyor. Oysa tanıkların ifadelerine göre kan izleri duvarların yüksek noktalarına kadar sıçramış. Yedi kişi sabaha kadar öyle bir dövmüşler, tekmelemişler ki iç organları parçalanmış. Bütün bunlar o cezaevi yönetiminin infaz koruma memurlarının bu işten haberi olduğuna ilişkin deliller. Ama ne yazık ki soruşturma savcısı, cezaevi görevlileri ve müdürler hakkında takipsizlik kararı veriyor. Tek bir cezaevi infaz koruma müdürüyle ilgili açılmış bir dava yok. İşkenceye katılanlarla ilgili de henüz dava açılmadı.
- Açıkladığınız dosyada olaydan önce doktorların muayenesi sırasında ortaya çıkan işkence izlerinin cezaevi yetkililerine aktarıldığını belirtiyorsunuz. Cezaevi bu bilgi karşısında ne yapıyor?
Doktora sevk edildiğinde testislerinde morartı ve şişlik olduğu hapisane yetkililerine söylendiğinde hiçbir önlem alınmıyor. Bu ifadelerle de kanıtlandı. Bir tutuklunun “Ulaş'ın durumu kötü” uyarısına cezaevi müdürü, “ya uslanacak ya da geberecek” yanıtı veriyor. Bir başka hükümlünün ifadesinde infaz koruma memurları sayım için geldiğinde ve Ulaş'ın yüzünü mor görünce 'makyajın çok güzel olmuş' diyorlar.
- İşkence ve linçle öldürmek için neden Ulaş Yurdakul seçildi?
Ölüm nedeni de onların iddia ettiği gibi değil, benim dosyadan edindiğim izlenimle Kürt kimliğinin önemli payı olduğunu düşünüyorum. Dosyadaki durum bana onu anlattı. Ulaş ne yazık ki Kürt kimliğinden dolayı işkenceyle öldürülüyor.
- Cezaevlerinde işkencenin mahkumlara karşı bir yöntem olarak kullanıldığı artık saklanmıyor ancak burada işkence, cezaevi personeli tarafından değil de mahkumlar tarafından yapılıyor. Hazırladığınız dosyadaki tanıklıklar cezaevlerinde bu tip koğuşların oluşturulduğunu da gün yüzüne çıkardı.
Ceza infaz yasasına göre bütün mahkumların eşit olması gerekir ama o cezaevindeki C 3 koğuşunun ‘idarenin kontrolü altındaki bir hükümlünün bir takım hükümlülerin uslandırılması için oluşturduğu bir koğuş olduğu söyleniyor. Bu iddia hükümlülerin verdiği ifadede yer alıyor. Burada işkenceyi kamu görevlileri yapmıyor adli hükümlüler yapıyor. Ama adli hükümlülere cezaevi yönetimi yol veriyor. Bir hiyerarşi oluşmuş.
- Peki bu kadar delilin ışığında siz nasıl bir yol izleyeceksiniz bu davada?
Soruşturmayla ilgili ben iki kere Balıkesir’e gidip soruşturma savcısıyla görüştüm. Bir kere de cinayetten sonra aile gitmişti, dosyanın kapsamını öyle öğrendik. Biz soruşturmayla ilgili takipsizlik kararına görevliler açısından itiraz ettik, onun sonucunu bekliyoruz. Aynzamanda cinayeti işleyen ve işkence yapan hükümlülere henüz bir dava açılmış değil. O dava açıldığında onu da takip edeceğiz.
Linç olayına katılan tutuklulardan İbrahim Armağan’ın 3 Ocak 2017 tarihinde annesiyle yaptığı telefon görüşmesinin kaydı basına yansımıştı. Görüşmede şu ifadeler yer alıyor:
Bu görüşmesinde Armağan, linci annesine şöyle itiraf etti:
Armağan: Buradan bir tane de ölü çıktı, Allah razı olsun.
Anne: Kimlerden?Armağan: Batmanlı (küfrediyor) biri öldü gitti. (Yine küfrediyor) teröristi...
Anne: Polis ne yapıyor?
Armağan: (Küfrediyor) O da paket, o da var olayın içinde. Sekiz kişi varız. Serkan abi ‘Ben yaptım’ diyor. Serkan abim, Allah razı olsun, alıyor üstüne. Bakalım... Serkan abi yırttıracak bizi de biraz uğraştıracak bizi.
Anne: Olsun bakalım, sağlık olsun ama karışmayaydınız iyiydi oğlum be... Armağan: Ya askere git, askere git dedin. Millet dağda öldüremiyor teröristi, biz burda öldürdük işte, daha ne istiyon.
Anne: Yani...
Armağan: Allahın teröristi.