Köln Radyosu'nun 50'inci yılı

Köln Radyosu'nun 50'inci yılı

Almanya ile Türkiye arasındaki İşgücü Göçü Anlaşması'nın imzalanmasından bu yana 50 yıldan fazla süre geçti. Özellikle 1960'lı ve 1970'li yıllarda Türkiye'den yüz binlerce kişi ekmek parası için Almanya'ya geldi. Bu ilk kuşakların göç hikâyelerinin ortak noktalarından biri, her akşam ne yaptıklarıydı. Zira Almanya'daki Türklere yönelik başlatılan radyo yayınları, her akşam aynı saatte aileleri radyoları başında topluyordu. Köln Radyosu adını alan bu yayınlar, içinde bulunduğumuz şu günlerde yayın hayatına atılışının 50'inci yıldönümünü kutluyor. Tam 25 yıldır Köln Radyosu ekibinde yer alan ve şimdi yöneticiliğini yürüten Ayça Tolun, 50 yılı değerlendirdi.

DW: Siz 25 yıldır bu programda çalışıyorsunuz.

Ayça Tolun: Evet, ben Köln Radyosu'nun 25'inci kuruluş yıldönümü günü başladım işe. Daha önce Berlin'den muhabir olarak çalışıyordum. Ama editör oluşum 1 Kasım 1989’du. Bir hafta sonuydu diye hatırlıyorum, akşam da bir galamız vardı. Assolist Barış Manço'ydu. Ben Türkiye‘de büyüdüm, Barış Manço benim ilk gençliğimin yıldızıydı. Almanya‘da Köln Radyosu'na editör olarak çalışmaya başladığım gün tanışmak nasip oldu.

DW: Radyonun ilk yıllarına bakalım. Almanlar biraz mecbur oldu bu yayınları başlatmaya, öyle değil mi?

Tolun: Malum Göç Anlaşması 1961'de imzalandı. Ve o tarihten itibaren zamanın Türk misafir işçileri yoğun bir biçimde Almanya’ya gelmeye başladı. Bugünkü kadar olmasa da hayat o zaman çok komplikeydi. İşçiler yurtlarda kalıyor. Tek kelime Almanca bilmiyorlar. Her iş, işverenin ya da sendikanın koyduğu tercümanla yapılıyor. Türkçe televizyon, radyo yok, gazeteler uçakla iki üç gün sonra geliyor. İşçiler hem iş, hem de Almanya’nın günlük hayatında zorlanıyor. Sendika bastırıyor ve diyor ki, bu insanlara bir haber ve bilgi kaynağı lazım. İtalyanlar için radyo yayını başlamış. Türkler için de Köln Radyosu kuruluyor. 1960'lı yıllarda haberler yaklaşık 20 dakika sürüyor bu yayınlarda. Maç olduğu günlerde de 10 dakikalık maç haberi oluyor telefonla. Televizyonun yaygın olmadığı zamanları bilenler hatırlar. Spiker radyoda maç bittikten sonra her pozisyonu uzun uzun anlatırdı. Tabii Köln Radyosu'nda da.

DW: Ama geçen yıllarla birlikte yayınlar da değişti, gelişti tabii.

Tolun: Evet örneğin o “yapılmıştır, edilmiştir” tarzı konuşma şekli değişti. Tabii konular da. 1970'lerde Almanya'daki konular önem kazanıyor. Haberler yine uzun. Şimdiki röportajlar ya da gazeteciyle, uzmanla konuşmak ya da sokağa çıkıp ses toplamak, dinleyiciyle canlı yayında konuşmak yok. Ama zaten daha öyle bir radyo yok. Ne Almanya'da, ne de Türkiye'de.

DW: Eskilere baktığınızda – örneğin Köln Radyosu'na ilk editör olduğunuz 25 sene öncesiyle bugünü karşılaştırdığınızda en keskin değişiklik nedir?

Tolun: Öncelikle radyoculuk toptan değişti. Eskiden birileri radyodan dinleyiciye konuşurdu. Dışarıda neler olup bittiğini ona anlatırdı. Radyo ve mikrofonlara çıkanlar biraz yukarıdaydı. Dinleyici mektup yazar, sorardı. Mektubun ulaşması sürerdi epey. Cevabı da tabii aynı şekilde uzun sürerdi. Şimdiki Köln Radyosu, dinleyicileriyle göz hizasında. Röportajlarımızla, uzman söyleşilerimizle, sokak anketlerimizle, dinleyicilerimizin fikrini sorduğumuz yayınlarla, radyoda onlar ya da konunun erbabı anlatıyor. Ve radyoda artık ”anlatılan bir hayat” değil, hayatın kendisi var.

DW: 2 Kasım 1964'te yayına başlayan Köln Radyosu tabii bu süre içinde defalarca kabuk değiştirdi, hem yeni yüzler, hem yeni seslerle, hem de yeni yayın içerik ve biçimiyle bugünlere geldi. Peki, adı nereden geliyor?

Tolun: Köln Radyosu ismi bize dinleyicilerimizin koyduğu bir isim. Türkçe yayınlardan bahsedildiğinde hep Köln Radyosu denirdi dinleyiciler tarafından ama 1990'lı yıllara kadar yayının başındaki giriş müziğinde bir isim yoktu. Sonra kurumumuz WDR de (Batı Alman Radyo ve Televizyon Kurumu) anladı, dinleyicilerimizin nasıl kuvvetli bir marka yarattığını ve artık resmi olarak da Köln Radyosu adını taşıyoruz.

DW: Sizce en önemli gelişme ne oldu bu geride kalan 50 yılda?

Tolun: Benim başladığım yıllarda bir miktar başlamıştık zaten, ilgi odağını Türkiye‘den biraz çekerek Almanya’daki hayatımıza yönlendirmeye. Yayının önemli bir bölümünde Almanya’da ucu bize dokunan ne olup bitiyor, olanlar bizi nasıl etkiliyor, buna bakmaya başladık. Zaten çanak ve kabloyla Türk televizyonları gelince Türkiye konusunda tereciye tere satmaya başlar olduk ister istemez. Bir de radyonun televizyonun etkisine ulaşması imkânsız. Ama Köln Radyosu, elemanlarıyla Almanya‘da hayatın içinde. Biz de giderek daha fazla Almanya'daki şu göçmen hayatımıza ağırlık veriyoruz. Tabii Türkiye'yi yine ihmal etmiyoruz çünkü emekli annelerimiz babalarımız Türkiye’de, diğer akrabalarımız, eşimiz dostumuz, yazlığımız, mirasımız orada. Türkiye‘de siyaseten, sosyal açıdan ne olursa olsun, birinci dereceden etkileniyoruz. Ama Almanya'da göçmen olmak da zor zanaat. Göçmen Türkiye kökenlinin hayatı da Alman medyasında pek yer bulamıyor çünkü Almanlara egzotik geliyor. Türk medyası da her şeye yetişemiyor. Köln Radyosu elinden geldiğince bu boşluğu doldurmaya çalışıyor. Ayrıca burada sosyologların community yani cemiyet, toplum diye nitelendirdiği, çok ciddi bir göçmen Türkiyeli dünyası oluştu. Bu dünyayı radyodan, bu dünyanın insanlarına yansıtmaya çalışıyoruz elimizden geldiğince.

DW: Köln Radyosu 50'inci yaşını kutluyor. 100'üncü yaşınızı da kutlamayı umuyor musunuz?

Tolun: O saate kadar radyo kalır mı, yerine ne gelir, bilemeyeceğim. Ama eminim en az bir yeni nesil Köln Radyosu dinleyicisine daha yayın yaparız.