Şahika ve Dilber’i başka biri canlandırsaydı; insan görür görmez kurtulmak isterdi. Oysa varlığıyla onları şefkat duyulan, sevilebilir karakterler yapan Binnur Kaya herkesi kendine hayran bıraktı. Onunla yeni filmi Vavien’in setinde buluştuk. Bu güzel, duyarlı, derin, cesur, yetenekli, komik ve zeki kadınla yaptığım söyleşi epeydir beni en mutlu eden şey oldu.
‘Utangaç biri’ diyorlar sizin için...
İnsan neden utangaç olmasın ki? Ya da neden sosyal, girişken olması gereksin? Girişkenlikten pek hoşlanmıyorum. Rol yaparken farklı; oyun oynamanın bir şekli o. Başka bir hale bürünüyor, başkası oluyor, bir boyuttan bir boyuta geçiyorsunuz. Aynı zamanda benim işim bu. Onun dışında, sıkılgan, yabani biriyim, evet.Sevmediğiniz bir karakteri canlandırırken kendinizde sizi irkilten şeyler keşfediyor musunuz?
Siyahla beyaz, geceyle gündüz, kötüyle iyi, bütün iyi sıfatların zıttı da var içimizde. Kötülük yapmamamız, içimizde kötülük barındırmıyoruz demek değil. İnsan gün gelir kötülük yapmak zorunda da kalabilir. O an için belki bu sizin tek hayatta kalış biçiminizdir. Ben kötüyü de iyiyi de oynarken kendimden yola çıkıyorum.
Dil yarasının telafisi yok
“Ben böyle biri de olabilirmişim meğer” dediniz mi hiç?
Demişimdir. Kötü yanlarımı kendime itiraf etmeye çalışıyorum zaten. Mesela bir sinirim vardır, bilirim. Sabrımı hep muhafaza ederim ama bir noktadan sonra sabra ayıp etmek, onu boşa harcamak istemem.
Kendinizle çok uğraşıyorsunuz...
Kendiyle uğraşsın insan zaten. Bu eğer, ilgilenmek biçimindeyse, iyi bir şey. Didişmek ve savaşmak ise gerzeklik. Kiminle savaşıyorsun; sanki iki tane sen varsın. Biri doğruyu biliyor, öteki yanlıştan yana. Biri doğruyu istiyor, ötekine yanlış cazip geliyor... Yok ki öyle şey! Fakat yaptığım iyi şeyleri de aklımda tutuyorum. Diyorum ki, bunu unutma, muhafaza et. Kriz anlarında zamanı durdurmaya, öfkemi bastırıp susmaya çalışıyorum. Dil yarası ilişkileri telafisi olmayan bir şekilde zedeliyor çünkü.
Dil yarası açtınız mı?
Çok. Şimdi bastırmayı deniyorum. Kendimi zapt edeyim, dilim yanlış bir şey söylemesin diye... Ama saygısız biri karşısında susmam, onu bile isteye kırabilirim. Bazı zaaflara yenik düşmeye sırf sevdiklerimin hakkı var.
Katılır mısınız: Erkeğin alanı sayılan mizah kadının seksapelini azaltıyormuş gibi algılanıyor...
Komedi kadın yapınca basitlik addedilebiliyor. Oysa bizde de dünyada da kadın olmak, trajediye varacak kadar zor. Bu yüzden de aslında kadınların hayatında mizah malzemesi çok daha fazla. Bir de şu var ama, kadın hep güzel görünmek istiyor. Oysa öyle haller var ki hayatta, insan tüm zaaflarını gözler önüne serip baş zavallı olabilir. Nasıl göründüğünüze takılırsanız,karakterin bu halini gösteremezsiniz.
Nasıl oluyor buna takılmamak?
Hayatta nasıl oluyorsa... Oynarken zavallı durumlarını hatırlıyorsun; yüzündeki ifadenin, gözündeki bakışın zavallılığını, elini kolunu nereye koyacağını bilemeyişini. Komedi zor iştir, içinde çok fazla zaaf, defo, kendini ele verme hali vardır.
Zevk almaz mısınız gözlerin üstünüzde olmasından?
İnsan zevk almasa yapabilir mi bu işi? Ama her zaman beğenilmeyebilir,arzulanmayabilirsiniz. N’apalım, dünyanın yarısından çoğu böyle. Hem birini beğenmek, onu tanıdıkça oluşan bir şey. Önceden beğenmeyeceğiniz birini çok arzular hale gelebilirsiniz.
Neyi beğenirsiniz başkasında?
İnsanın en erotik yeri beyni bence, biz onunla varız veya yokuz.
Nasılsa ayrılırız diye...
Ayrılmaktan korktuğunuz için ilişki yaşamıyorsunuz. Korktuğunuz için başka neleri yapmıyorsunuz?
Bir sürü şey... Tüm zamanımı hayatımdaki insanlara ayırabilmek için yeni insanları almıyorum içeri. Öte yandan yalnızlığımı baş tacı etsem de, yalnız kalmayı istemiyorum. Hayatım korku üzerine kurulu, beni yaşamak da, ölmek de korkutuyor...
Ayrılmamak için terk ettiniz mi?
‘Nasılsa ayrılırız, şimdiden gideyim’ gibi korkakça şeyler yaptım.
Kızmıyor musunuz kendinize?
Kızmaz mıyım? Bu nasıl bir korkaklık ve haddini bilmezlik ki, yarının kararını tek başına verip bir de arsızca plan yapıyorsun. Ama bununla savaşacak donanıma sahip değilim, o gücüm yok.
Bu yüzden sevdiklerinizi çok yaralıyorsunuz ama...
Bunu düşünüp daha da acı çektiriyorum kendime.
Aşka dair hayalleriniz var mı?
Hayalleri gerçekleşsin diye kurarım ama aşkta durum değişik. Aşkta, hayallerimin gerçekleşme kapısını bizzat kendim kapatıyorum. Bir hayalde bile insanın ruhunu başkasına emanet etmesi zor. Cemal Süreya bir şiirinde der ya; “Daha nen olayım senin, onursuzunum.” Aşk, onurunla beraber onursuzluğunu da emanet ettiğin kişiyle yaşadığın şeydir. Öyle biriyle birlikteysen, bu ilişki çok kıymetli bir şey olur, ölümden bile korkmazsın artık.
Engin insanı iyi ağırlar
Senaryo Engin Günaydın’a ait. Sizce iyi bir yazar mı?
Kesinlikle, müthiş. En güzeli de, bir hayali vardı ve onu kağıda dökebildi. Bir insan hayalini gerçekleştirmek için yola çıktığında sizi de davet ediyorsa eğer, yapacağınız tek şey bunun kıymetini bilmek olmalı. Kolay sıkılan biriyim ben, sürekliliği beceremiyorum. Şaşırmayı seviyorum. Şaşırmam için de hayran kalmam gerekiyor. Engin’de bir sürü şeye hayranlıkla şaşırabiliyorum.
Nesine hayransınız?
İşini ciddiye alıyor ve çok disiplinli. Hem kendini, hem setteki öteki çalışanları yüksek tutmak için elinden gelen her şeyi yapıyor. Onunla oynarken yorulmuyorsunuz. Dramda da, komedide de bu mesleğe çok yakışıyor.
Zekasına, yeteneklerine, insan ilişkilerine, iş disiplinine, samimiyetine, zaaflarına yenik düşmemek için çaba göstermesine saygı duyuyorum. En çok da cömertliğine... Paraya dair bir şey değil bu. Engin insanı her yerde, her zaman, her şekilde iyi ağırlar.
Hiç mi olumsuz yanı yok?
Çevresindekilere karşı bu kadar anlayışlı olması beni endişelendiriyor. Kendini korumayı öğrensin isterim. Kendini koruyamazsa dilerim hayat onu koruyup kollar.