"Kötü çocuk" teması korku sinemasında adeta patlama yaşıyor. Japon korku sinemasının dünya çapında tanınan örnekleri ve bunların Hollywood versiyonlarıyla başlayan furya hakkında Taraf Gazetesi'nde Ferhat Uludere imzasıyla çıkan yazıda geçmişten günümüze senaryosunda "kötü çocuk" imgesine yer veren filmlere kısa bir bakış atılmış.Sıradan bir cam değildir ayna, camla aynı malzemeden; kumdan imal edilir ama arkasına sürülen sır, camın marifeti olmayan bir şeyi yapmasını sağlar; yansıtır ve görüntüye bir derinlik kazandırır. İnsanları yanıltan, onu bir cam olmaktan daha öte anlamlar taşımaya iten de bu derinlik olmuştur. İnsanlar sürekli aynanın arkasını merak etmişler ve aynanın arkası dediğimiz bu yeri başka bir boyut olarak düşünmüşlerdir. Hatta aynalar o boyutun açıldığı bir kapı olmuştur.
Cuma günü vizyona giren Aynalar / Mirrors bu belirsizlik ve ayna korkusu üzerinden hareket ediyor. Aynaların içine hapsolmuş bir lanet, canını sıkanı intihar ettirmek suretiyle Hakk'ın rahmetine kavuşturuyor. Ama aynanın içindeki lanetin bir vicdanî tarafı da yok değil, öyle önüne geleni öldürmüyor, aslında kendisine bu laneti bulaştıran küçük kızı arıyor ve bu yüzden bazı insanlardan yardım istiyor. Yardım etmek istemeyenleri ikna etme yöntemi biraz değişik, önce yakınlarından başlıyor öldürmeye, ardından baktı olacak gibi değil, adam bir türlü ikna olmuyor, yardım etmeyen o insafsızı da öldürüyor. Korku sineması üzerinde bu lanet yıllardır devam ediyor aslında. Bir televizyondan, oyuncak bir bebekten, evden vs... Her an her yerden çıkabiliyor ve insanlara hayatı zindan ediyor. Eskiden bu lanetlerin sanki daha amaçsız bir kötülük anlayışları varken şimdilerde vicdan sahibi, kalender kötülükler olmaya başladılar. Değişim normal tabii ve son dönemin en önemli korku filmi klişelerinden biri olan çocuklar ve üzerlerinde ne hikmeti varsa bilmem beyaz elbiseler şart oldu. Her ırktan beyaz elbiseli çocuklar mesele çıkarıyor bunu baştan söyleyeyim. Aynalar'da da sıkıntıyı yaratan başta şizofreni teşhisi konan ve yaşadığı nöbetlerden dolayı ailesinin ilk önce evlerinin bodrumunda küçük bir odaya kapattıkları beyaz elbiseli bir kız.
Aslında şizofreni belirtisi göstermeyen kıza bu teşhis konuyor ve kız hastaneye kapatılıyor. Hastanedeki doktorlardan biri yeni bulduğu bir tedavi yöntemini kızın üzerinde uygulamaya karar verip onu aynalarla kaplı bir odada elektrikli sandalye benzeri bir koltuğa bağlıyor. Bu durumdaki hastalar kendi yansımalarını izlemek zorunda kalıyor. İşte ne oluyorsa tam o sırada oluyor, kızın içindeki kötülük oradan çıkıp aynaların içine giriyor ve kız iki gün sonra iyileştiği için taburcu ediliyor.
Ama kız gider gitmez hastanedeki bütün hastalar aynı anda ölüyor ya da kendilerini öldürüyorlar. İşte aynaların laneti böyle başlıyor ve aynalar bu lanetten kurtulmak istiyor. Kurtulmanın tek bir yolu var; kızın hastaneye dönerek bulaştırdığı laneti alması...
Aynalara çocukların bulaştırdığı bu lanet aslında çocukların öyle arada bir yaptığı bir şey de değil, hatta ne oluyorsa saf, temiz, masum dediğimiz bu küçük insanların başının altından çıkıyor. Sonra da ayıkla pirincin taşını misali koca koca adamlar, kadınlar peşlerinden dolanıyor bu afacanların...
Korku sineması çocukların üzerinden o masumiyeti kaldırmakla iyi mi etti kötü mü etti bilinmez ama ne yapmak istiyorsa onlara yaptırdı bir dönem. Yok efendim içlerine şeytan soktu, cümle âlemi kesip biçtiler, ana baba dinlemeden öldürdüler. Aile terbiyesi almamış bu çocuklar sinemanın en korkutucu karakterleri oldu, bazen de bizimle birlik olup şeytanla savaştılar. İşte o bahsettiğimiz korkutucu çocuklardan birkaçı...
Şeytan / The Exorcist Korku sinemasına damgasını vuran Şeytan / The Excorcist malum korku filmlerinden, çocuklarla korkutan, beyaz geceliği belki de ilk giyen kızlardan birinin yer aldığı... Dağılmış bir ailenin – baba, anneyi terk etmiş-, kızlarının içine giriyor çaktırmadan şeytan ve kızı etkisi allına alıyor filmde. Kıza yapmadığını bırakmayan şeytan yüzünden kaç gece yalnız yatamadım. Ben de çocuktum o yıllarda ve şeytan içime girmesin, anne babaya eziyet etmeyeyim diye çok gece sabana kadar odadaki eşyaların değiştirdiği biçimleri izledim. Allahtan şeytan bizim aileyle pek haşır neşir değildi. Ama tabii bu filmdeki şeytanın da bir garip olduğunu yıllar sonra anladım. Katolik şeytan da dur mu diyeceksiniz, ama oluyormuş. Suç kızın değildi, boşanmış ailenindi. Aile kurumu film boyunca kutsanıyor ve şeytanın bulaşmasının sebebi olarak da bu kutsal kurumun yıkılması gösteriliyordu. Demek ki dul kadınlara sadece bekâr erkekler kafayı takmıyordu, şeytan da musallat olabilirdi, ama o biraz anasına bak kızını al tarzında yaklaşıyordu duruma.
Halka / Ringu
Çocukların en kötülerinden biri de bu, çocuğum olsa insan içine çıkarmam, arkadaşı olsa eve sokmam diyeceğim ama televizyondan giriyor arsız. Sadako adındaki bu kız Japonya'da bir dizi insan öldürdükten sonra gitti Amerikan halkına musallat oldu. Tam zulüm bir çocuk yani... Geçmişi biraz karışık, anası babası belli değil, bir aile evlatlık alıyor o ise ilk önce onlara eziyet etmeye başlıyor, sonra da evden uzaklaştırıyor. Kasabanın atlarını öldürüyor, ekinler zarar görüyor, nereye baksa hiçbir yerin meymeneti kalmıyor. Sonra evlat edinen aile Sadako'yu kör bir kuyuya atıyor. İşte lanet ondan sonra bir videokaset aracılığıyla yayılmaya başlıyor. Dul bir kadına musallat olan bu çocuğun asıl amacı kuyudan cesedinin kurtulması ve kasetin kopyalanarak lanetinin yayılması. Bunlar yapılmadığı takdirde yedi gün İçinde televizyon bulup içinden bir gözükmesi yetiyor, öyle birini kim görse gecenin bir vakti kalpten gidiverir. Hayvan Mezarlığı / Pet Semetary
Bir Stepnen King klasiği olan Hayvan Mezarlığı'nda çocuğun bir suçu yok. Babası tarafından o hale getirilip anayı babayı biçiyor... Dul olmayan bir kadın var bu defa karşımızda ve klasik Stepnen King ailesi bir yerden bir yere taşınıyor. Bu ailelerin hiçbir zaman tekin bir ev bulamaması da ayrıca yürek paralayıcı... Ne kadar tuhaf ve lanetli ev varsa onlar buluyor, sonra da kızıyorlar neden böyle oldu diye. İlk önce Kızılderililerden kalma eski bir gömme alanında, tır altında kalan kedilerini gömüyorlar, kedi geliyor ama biraz asabi... Sonra çocukları da tır altında kalınca oraya gömülüyor, çocuk da tekrar canlanıyor, üstelik çocuk kediden de asabi, ana baba tanımıyor eline aldığı gibi neşteri, ortalığı birbirine katıyor. Öyle bilmediğin yere çoluk çocuk gömmemek lazım demek ki, filmden bunu anlıyoruz ama adamın da ölen herkesi geri getirmek için gömmesi ayrıca dikkat çekici; bir kabullen arkadaşım hepimiz öleceğiz...
Mısır Tarlası Çocukları
Yine King ve yine çocuklar, ama bu sefer daha büyükler, bıyıkları yeni terlemiş, biraz serpilmişler ve mısır tarlalarının arasında yaşıyorlar. Haliyle büyük olunca da işi kolektif bir hale getirip küçük çapta bir çete kurmuşlar ve çocukların hayatlarına müdahale eden büyükleri kasabadan temizleme kararı alıyorlar, özünde iyi çocuklar, ama ergenlik yeni başlamış, bu en deli çağlarında ne yapacaklarını bilemiyorlar. Kızmamak lazım, zaten King de kızmıyor onlara. Film de buluğ çağında yaşanan kuşak çatışmasını anlatıyor alttan alta, ama bu çocukların ölü olduğunu düşünürsek bitmeyen bir buluğ çağı bu, bu yüzden kasabayı onlara bırakıp başka yerde kiraya gitmek en iyisi.
Shining / Cinnet
Hep eziyet eden çocukları anlattık ya, işte burada babadan eziyet gören bir çocuğumuz var, gerçi çocuk bildiğimiz çocuklara pek benzemiyor, medyum aslında... King'in her zamanki çocuklarından biri olarak karşımıza çıkıyor o da. Yazar olmak isteyen baba, büyük bir otelde ailesiyle bekçilik yapmaktadır. Bir süre sonra binanın yalnızlığı ve geçmişinden etkilenmeye başlar. Bu etki daha da ileriye gidince cinnet belirtileri görülür. Önce karısını kesmek ister ve ama bir türlü beceremez. Çocuk ise filmin en gerilimli sahnelerinde karşımıza çıkar. Otelin bomboş koridorlarında ilerlerken karşısına, binanın önceki bekçisinin öldürdüğü çocukların hayaletleri çıkar. Bu yüzden de en ürkütücü çocuk olur karşımıza çıkan. Çocuğun kendisi olmasa da durumun ürkütücü olması işi daha öteye taşıyor.
Karanlık Sular / Dark Water
Ringle aynı soydan gelseler de Karanlık Sular / Dark Water'daki küçük kızın durumu biraz farklı, hatta yürek burkucu bile diyebiliriz. Kendisi, annesi ve babası tararından terk edilmiş ve apartmanın çatısında su deposuna düşmek suretiyle hayatını kaybetmiş. Ama ruhu, nasıl bir kinse artık, apartmandan dışarıya çıkmıyor. Yine bir dul kadına hayatı zindan etmekle kalmayıp kıskandığı için kadının çocuğunu ortadan kaldırmaya çalışıyor. Kadıncağız da ne yapsın, çocuğum yaşasın diye sahip çıkıyor bu boğulmuş kıza. Sevimli olmasına sevimli bir kız kendisi aslında, ama malum suda kalmaktan etleri filan biraz çürümüş durumda, kadın aldırmayınca bu da sorun olmuyor.
Ferhat Uludere / Taraf