Çin'deki koronavirüs salgınının ciddiyeti netleştiğinde, birçok ülke vatandaşlarına mümkünse Çin'den ayrılmalarını tavsiye etti.
Jane (asıl adı değil) İngiltere'de yaşayan ve çalışan bir Çin vatandaşı. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) küresel sağlık acil durumu ilan ettiğinde Çin yeni yılı tatili için ülkesindeki ailesini ziyaret ediyordu.
Ama Jane zorlu bir karar vermek zorunda kaldı; yaşlı anne ve babasını nasıl terk edebilirdi ki? Ve uçuşlar iptal edilirken, İngiltere'ye geri dönme imkanı bulabilecek miydi?
Bu, Jane'in kendi sözleriyle, sonunda nasıl Çin'den ayrıldığının ve neler hissettiğinin hikayesi.
Başta, memleketime, Çin'e geri dönmek güzeldi. Her şey normaldi. Süpermarketler yılbaşı için alışveriş yapan insanlarla doluydu.
Kimse maske takmıyordu.
Ailem ve ben yumurta mantısı, nilüfer kökü köftesi, domuz etli sandviçle, baharatlı biftek, yeni yıl kutlamaları için genelde pişirdiğimiz yiyecekleri yapıyorduk.
Ama sonra, günler geçip, virüs yayılırken insanlar daha da kaygılanmaya başladı.
Geçen yıl bebeği olan Pekin'deki yakın bir arkadaşımı arayıp, nasıl olduklarını sordum.
"Ateşim var" diye yanıt verdi. Kaygıdan midem ağrıdı.
"Hastane henüs testi yapamıyor, yani evde karantinadayım. Kocam hala burada ve yatak odasının önüne benim için yiyecek koyuyor. Gerçekten endişeliyim" diyordu.
Onu rahatlatmaya çalıştım ama söylediğim her şey zayıf ve işe yaramaz geliyordu.
Koronavirüs vakaları memleketimde de teyit edildiğinde, gerekmedikçe dışarı çıkmamaya başladım. Uyandığımız andan yatana dek haber kanalı açıktı.
Ailemi neşelendirmek için onlara Weibo'daki (sosyal medya sitesi) tüm komik resimli paylaşımları göstermeye başladım. İnsanlar meyveleri, sebzeleri, sütyenleri, hijyenik pedleri ev yapımı maskelere dönüştürüyordu.
İnternetten verdiğim siparişi getiren kişiden bir telefon aldım.
"Merhaba, mahallenizdeyim. Grip olduğum için yukarı çıkmayacağım. Umarım anlayışla karşılarsınız. Kasaya bırakıp, size şifreyi yollayacağım" dedi.
Teslimatı alıp, ellerimi yıkadıktan sona babama gururla "50 maskemiz daha var" dedim. Uzmanlar, virüsten etkilenen insanların dokunduğu nesnelerin de virüs bulaştırabileceğini söylüyordu.
Birkaç hafta önce eve ilk maskeleri getirdiğimde, babam bana gülmüştü ve paranoyak olduğumu söylemişti. Şimdi böyle düşünmüyordu.
Weibo kullanıcıları, oyunculara ölümcül bir virüsü dünyaya yayma görevinin verildiği bir strateji oyunu olan Plague Inc'in ekran görüntülerini paylaşmaya başladı. Bir batıl inançla oyunu kaybediyorlardı.
Oyun benim telefonumda da var. Bakmak bile istemiyorum.
Milyonlarca kişi, Vuhan'da günler içinde yapılan Huoshsheshan ve Leishenshan acil sahra hastanelerinin inşasını canlı yayında izledi.
İnsanla buldozerlere ve kamyonlara isimler takmaya başladı. Bir beton mikserine Song Huizong adı verildi, çünkü "Song" kelimesi kulağa "teslimat", "Hui" kelimesi de "toz" gibi geliyor.
İngiltere'ye dönüş uçuşumdan iki gün önce sabah 05:30'da kalktım.
İlk yaptığım şey teyit edilmiş vaka sayısını kontrol etmek oldu. O noktada 15 binden fazlaydı.
Havayolları Çin'e giden ve gelen uçuşları iptal ediyordu. Kendi uçuşuma baktım, iptal edilmişti.
Çin'de tahmin ettiğimden uzun süre kalmak zorunda olabileceğimi fark ettim. Müdürüme mesaj attım ve Çin'de haftalar, hatta aylar boyunca kalırsam ne yapacağımı planlamaya başladım.
Bazı havayolları, hala bazı kentlerden İngiltere'ye uçuyordu, yani kalmam için bahanem yoktu. Başka bir uçaktan bilet aldım.
Uçuşun durumunu beş dakikada bir kontrol etmeye başladım ama iptal edilmesini ve böylece evde, anne ve babamla kalabilmeyi umuyordum. Ama edilmedi.
Anne ve babama defalarca dışarı çıkmayacaklarına dair söz verdirdim.
Anneme internetten paketlerce kalifrafi kağıdı satın aldım, video izleme sitelerine üyeliklerini yeniledim ve hatta onlara katlanır bir koşu bandı almayı bile düşündüm.
Her yeni yıldan sonra İngiltere'ye geri dönerken göz yaşları dökülür. Ailemin tek çocuğuyum ve yaklaşık 10 bin kilometre ötede çalışıyorum ama bu yılki çok farklıydı.
Gideceğim günün sabahı, babam kalkıp, kahvaltıyı hazırladı. Kendi tarifi kızarmış pirinç yapmıştı.
Önüme büyük bir porsiyon pirinç koyarken, "Havaalanında acıkırsan, hazır yemeklerden al. Restoranlarda yeme" dedi.
Sabah 7'de, Chengdu'ya giden uçağa bineceğim, küçük, yerel havalaanına doğru yola çıktık.
Havaalanı neredeyse boştu. Sadece birkaç giriş açıktı ve vücut ısısı testlerini yapmak kolaydı. Anne ve babamın benimle gelmediğini, girişi geçtikten sonra fark ettim.
"Kendinize iyi bakın. Her gün ararım. Dışarı çıkmayın!" dedim ve camdan beri onlara el salladım. Sonra gözyaşlarına boğludum.
Her yeni yılda, büyükannem ve büyükbabam, anne ve babamı Çin'de bıraktığım için kızarlardı.
Daha önce hiç onlara katılmazdım. Annem ve babam hala genç ve sağlıklıyken zamanımı en iyi şekilde gerekitiğini düşünüyordum. Şimdi virüs hakkında daha çok şey öğrendikçe bundan gittikçe daha az emin oluyorum. Annem ve babam için kaygılanıyorum.
Uçak kalkmadan önce annemi aradım. Sesi ağlamaklı geliyordu.
Chengdu uçağı doluydu. Herkes maske takıyordu. Hostesler de plastik eldiveler takıyordu.
Chengdu'daki uçuş transferi alanında koruyucu giysiler giymiş görevliler dezenfektan sıkıyordu. Birkaç anne ve babayı, maskelerini düzgün takmadıkları için çocuklarına kızarken gördüm. Onları suçlayamıyordum, saatler boyunca maske takmak kolay değildi.
Bavulumu verip, güvenlik ve pasaport kontrolünden geçmeden önce bir sağlık bildirim formu doldurmamızı istediler.
Uçağımın kalkmasına daha çok vardı. Ben de Londra'daki arkadaşlarıma çay almak için bir hediyelik eşya mağazasına girdim. Tezgahtarın iki maske birden taktığını gördüm.
Ödeme yaparken "Televizyonda aynı anda iki maske takmanın iyi olmadığının söylendiğini duydum, çünkü daha zor nefes alırmışsın ve daha büyük bir risk altına girermişsin" dedim.
"Biliyorum" diye yanıtladı, "Ama N95 maskesinin altına tek kullanımlık maske taktım. N95 maskemi çok değişmek istemiyorum çünkü bugünlerde bulması imkansız" dedi.
Mükellef bir öğlen yemeği için hala zamanım vardı ama babamın tavsiyesine uyup, hazır yemek aldım. Karşıdaki restoran tamamen boştu.
Uçağa biniş başladı, ancak uçağa otobüsle gitmek zorundaydım. Gözlerimi devirip, "Harika" diye düşündüm.
Otobüs tıka basa doluydu ve herkes fiziksel temasta kaçınmaya çalışıyordu. Yanımda duran kızın anahtarlığına takılı küçük bir şişede, dezenfektan vardı.
Uçağa binince ilk yaptığım şey, ıslak mendillerle kolçakları ve dokunmatik ekranları silmek oldu.
İndiğimde, anneme mesaj attım ve hemen yanıt verdi ve "Eve gittiğinde haber ver" dedi. Çin'de saat gece yarısıydı.
İngiltere'deki hava çok farklıydı. Koronavirüs posterleri vardı ama havaalanındaki görevlilerin hiç biri maske takmıyordu.
Maskemi çıkarttım ve vizem ile pasaportumu görevliye uzattım.
"Size bir şey sorabilir miyim? Sizce maske takmalı mıyım?" dedi.
"Kesinlikle" diye yanıtladım.
"Maske takmalısınız ve belki de havaalanı yönetimine söylemelisiniz ki farkındalık oluşsun."
İki hafta boyunca karantina altında kalacağım daireme vardım.
Yatmadan önce, ailemin bavuluma koyduğu yeni yıl dekorasyon malzemelerini çıkarttım. Dairemin ön kapısına yapıştırmayı planlıyordum. Ama diğer apartman sakinlerini korkutur muydu acaba?
Kendi kendime "Belki gelecek yıl" dedim. Dairemin iç duvarlarından birine astım.