Burcu Karakaş
"Kuruma ziyarete gelen gönüllü insanlar olur. 'Bir daha geleceğiz' deyip gelmeyenler çok. İşte bu insanı oldukça etkiliyor. Güveni kalmıyor.”
Evren*, 12 yaşından beri devlet koruması altında olan bir genç. Yurtta geçirdiği zamanlardan en çok aklında kalan, yukarıda anlattığı durum olmuş. Şu an 18 yaşında olan Evren, İstanbul'da üç ayrı çocuk yuvasında büyüdü. Yurtta yetişen 18 yaşını dolduran çocukların memur olma hakkı var. Evren de şu an memur olmayı ve hayata atılmayı bekliyor. Bir yandan da üniversite sınavlarına hazırlanıyor.
Türkiye'de devlet koruması altındaki çocuklar, Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü'ne (eski adıyla Çocuk Esirgeme Kurumu) bağlı "Çocuk Evleri Sitesi", "Çocuk Evleri" ve "Çocuk Destek Merkezi" adlı kuruluşlarda kalıyor. Bu kuruluşların toplam sayısı bin 369. Çocuk Hizmetler Genel Müdürlüğü istatistiklerine göre, 2019 sonu itibari ile Türkiye'de kuruluş bakımı altında bulunan çocuk sayısı ise 13 bin 867. Çocuklar, ailesi olmadığı için ya da ihmal veya istismar nedeniyle ailesinin yanından alındığı için bu kuruluşlarda kalıyor.
DW Türkçe'ye bilgi veren Aile Bakanlığı'nda görevli bir sosyal çalışmacı Utku*, "Çocuğu camide bırakan da oluyor soyunma kabinine terk eden de. Hep kapasite üstü çalışıyoruz. Çocuk Evleri Siteleri'nin nüfusu genelde 40'tan fazla oluyor. Benim çalıştığım kuruluşta örneğin 70 çocuk var” diyor. Terk edilen çocukların yanı sıra çocuğun gelişiminin ya da ruh sağlığının risk altında olması halinde de devlet koruması sağlanıyor. Suça sürüklenme ya da madde öyküsü olan çocuklar Çocuk Destek Merkezleri'nde kalıyor.
Ancak mahkemeye intikal eden vakalarda çocukların korunma imkanların hızlı bir şekilde faydalanması kolay olmuyor.
Çocuklarla ilgili alınan koruyucu ve destekleyici tedbir kararlarında esas sorunun uygulamadan kaynaklandığını belirten İstanbul Barosu Çocuk Hakları Merkezi'nden Ayşenur Demirkale, "Kamuoyuna yansıyan travmatik vakalarda tedbir kararları almak ve barınma tedbirini hızlıca işlevsel hale getirmek mümkün iken bireysel başvurularda, özellikle suça sürüklenen çocuklarda uygulanması noktasında sıkıntı yaşanıyor" diyor. Avukat Demirkale, mahkemeler tarafından alınan tedbir kararlarının uygulanmasında gecikmeler yaşandığını, sürecin hızlı ve etkin bir biçimde çözüme kavuşması konusunda her zaman etkin müdahale olmadığını söylüyor.
Demirkale, "Örneğin, adresten ayrılan bir çocukla ilgili alınmış tedbir kararının yeni adresinde devamlılığı konusunda sorun çıkıyor" diyor.
Birçok çocuğun kaldıkları kurumlarda uyum problemleri yaşayabildiğini ifade eden Demirkale, yeterli uzman personel eksikliği nedeniyle her çocuğun ihtiyacına uygun rehabilitasyon hizmetlerinin sunulmasında sıkıntılar olduğunu da ekliyor.
Çocuk Koruma Kanunu'nun 6'ıncı maddesine göre, adlî ve idarî merciler, kolluk görevlileri, sağlık ve eğitim kuruluşları, sivil toplum kuruluşları, korunma ihtiyacı olan çocuğu bildirmekle yükümlü. Ancak sosyal çalışmacı Utku'ya göre, önleyici ve koruyucu çalışmaya da ağırlık verilmesi önemli.
"Çocuk kuruluşa gelene kadar ihmal edilmiş oluyor. Kuruluşa gelmesi, sözün bittiği yer… Aile hekimlerinin 0-6 yaş çocukları takip zorunluluğu var. Ancak takip olmayınca ihmal de fark edilmiyor. 'Adres değiştirmişler' denebiliyor, ama adres değişse dahi hekimin sorumluluk alanından çıkmıyor. Ya da okula gitmeyen veya okula morluklarla giden çocuk rehber öğretmen tarafından ihmal edilebiliyor."
Utku, çocukların devlet kuruluşuna geldikten ve burada zaman geçirdikten sonra nasıl bir hayata geçiş yapacağının hazırlığının yapılması gerektiğini özellikle vurguluyor. Fakat bu hazırlık, kalabalık mekanlarda mümkün olamıyor çünkü yakın ilişki kurma ihtimali azalıyor. Sosyal hizmetler görevlisine göre tam da bu nedenle koruyucu aile gibi alternatif bakım hizmetlerinin geliştirilmesi gerekiyor.
"Kalabalık yurtlar yerine 8-10 kişilik kompleksler oluşturulabilir. Her çocuğun ihtiyacına göre yönlendirme yapmak gerekli."
Aile Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı ile 2011'de bir protokol imzalamış ve Protokol kapsamında, devlet koruması altındaki çocuklar için "Değerler Eğitimi" adlı bir program oluşturulmuştu. Bu program çerçevesinde yapılan "Umre Ödüllü Değerler Eğitimi Yarışması"nı kazanan çocuklar, Umre'ye gönderiliyor. Bakanlığın ayrıca, Gençlik ve Spor Bakanlığı ve Diyanet işbirliği ile koruma altındaki çocuklara yönelik bu program kapsamında düzenlediği kamplar bulunuyor. Diyanet personeli, "Çocuk Evleri"nde manevi danışmanlık hizmetleri de veriyor.
Sosyal çalışmacı Utku, Diyanet çalışmalarının kuruluştaki personelin tavrına göre değiştiğini gözlemlemiş. Utku, "Kuruluş müdürü ya da personeli Diyanet'e göz kırparsa her şey olur ama istemezse Diyanet personeli geldiğinde istediği gibi konuşamaz. Kuruluşta çalışan bazı personel sanki sancağı almış eline, İslam'ın yayılmasından sorumlu gibi davranabiliyor. Kendisine görev biliyor" iddiasında bulunuyor.
Sosyal çalışmacı Utku, ayrıca "Ramazan aylarında Çocuk Evleri'nde burada görevli personel tarafından çocukların zorla sahura kaldırıldığına" tanık olduğunu söylüyor.
Altı yılını "Çocuk Evleri"nde geçiren Evren, bu zaman boyunca memnun kaldığını söylüyor.
"Ben kötü bir durumundan çıkıp yurda gittim. Beslenme yoktu, giysim yoktu. Sıfıra sıfırdım. Eşya verdiler, kendime ait odam oldu. Cennetti benim için. Aile eksikliği hissediliyor ama belki de ben kötü durumdan geldiğim için iyiyidi" diyor. Yurtta kaldığı sürece herhangi bir zorlamayla karşılaşmadığını da ifade ediyor. "Ancak kuruluşların çocukları daha fazla hayata hazırlaması gerekiyor" diye ekliyor.
Sosyal destek görevlisi Utku'ya göre, devletin çocuk haklarını gözeten bir yaklaşım sergilemesi gerekiyor. Çocukların kaldığı devlet kuruluşlarının "çocuk merkezli” görünmesine karşı çocuk haklarının hakkıyla uygulandığı yerler olmadığı kanaatinde. Tam da bu nedenle çocuk odaklı çalışmalar kadar personelin de güçlendirilmesi gerektiğini savunuyor.
"Kuruluşlarda genelde bakım veriyoruz. Çocuk yiyip içip orada kalıyor ama sosyal hayata hazırlanamıyor. 'Uyusun büyüsün, diğer kuruluşa geçsin' anlayışı olabiliyor. Bakım veren personelin aldığı maaş motivasyonunu etkiliyor. Sadece psikolog ya da sosyal çalışmacılar değil, güvenlik görevlisinden şoförüne kadar tüm personel önemsenmeli."