Köşe yazarları Paris'teki cinayeti nasıl yorumladı?

Köşe yazarları Paris'teki cinayeti nasıl yorumladı?

 

Paris'ta aralarında PKK kurucularından Sakine Cansız'ın da bulunduğu 3 kadının öldürülmesi gazetelerin köşe yazılarında en çok yorumlanan konular arasında yer aldı. Bir yandan cinayetin sorumluları üzerinde duruldu bir yandan ise yaratacağı sonuçlar tartışıldı
 
Taha Akyol (Hürriyet)
 
Doğrusu şu anda, en azından bu satırlar yazılırken, katillere ve mensubiyetlerine ilişkin elde hiçbir veri yoktu. “İnfaz olduğunu ne biliyorsunuz?” sorusu kadar, “Derin devlet olduğunu ne biliyorsunuz?” sorusu da aynı ölçüde geçerli ya da aynı ölçüde geçersizdir. Çünkü her iki yorum da olaya ilişkin bulgulara dayanmıyor, önyargıya dayanıyor.
...
Bu cinayet, görüşme sürecini sabote etmek için yapılmış olabilir, çünkü süreç işlerken yapıldı. Bu kuvvetli bir ihtimaldir.
Daha önce bazı örnekleri olduğu gibi, örgüt içi üstünlük, para akışını kontrol gibi amaçlarla da yapılmış olabilir. Derin devlet ya da yabancı gizli servisler de olabilir...
Şu anda yaygın kanaat, görüşme sürecini sabote etmek için bu vahşi cinayetin yapıldığıdır. Öyleyse sürecin devamını isteyenler, kışkırtıcı konuşmalarla katillerin ekmeğine yağ sürmekten sakınmalıdır.
 
Ertuğrul Özkök (Hürriyet)
...
Eldeki bilgiler bir şey söylemeye yetecek nitelikte değil
...
-  PKK’Nın işi diyenler, şu tezi kullanıyor: Sakine Cansız, PKK’nın kurucu kadrosundaydı ama sonradan Osman Öcalan’ın yanına geçti ve PKK yönetimiyle ters düştü.
Ancak, Abdullah Öcalan, İmralı’da yargılanması sırasında Cansız için, “İçine kapanık bir insandır. Duygu ve düşüncesiyle partiye bağlıdır” demişti.
-  Kapının açılması gelenin veya gelenlerin tanıdık olması ihtimalini güçlendiriyor. Ama bu da kesin bir delil olarak kabul edilemez.
Örgüte sızmış bir ajan da olabilir.
-  Fransa'daki başka cinayetler Türk istihbaratının yurtdışı operasyon kabiliyeti ve geleneği fazla yok.
Bugüne kadar bilinen iki-üç operasyondan söz ediliyor.
Bunların hepsi de ASALA terörü sırasındaydı. Ancak ASALA’ya karşı yapılan üç yurtdışı eylemin ikisi Fransa’daydı.
Bu da Fransa’da geçmişte devlet adına çalışmış veya bağımsız bir operasyon kabiliyetinin bulunduğu ihtimalini akla getiriyor.
...
Bu üç kadının katledilmesi Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan herkesin, hiçbir “ama” şerhi koymadan lanetlemesi gereken bir cinayettir.
Bu ülkede yaşayan bir insan olarak Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a bu olayı açıkça kınadığı için teşekkür ediyorum. Ve şuna bütün kalbimle inanıyorum: Provokatörlerin amacı, barış sürecini torpillemek olabilir. Ama bu cinayetler tam tersi bir etki yaratacaktır.
Ve bu barış sürecini daha da kuvvetlendirecektir. Bir gün, o barış geldiğinde hep birlikte bu üç kadını hatırlayacağız.
 
Fikret Bila (Milliyet)
 
Her şeye rağmen olay aydınlanmadan, kesin bilgi ve bulgular ortaya çıkmadan peşin hükümle karşılıklı suçlamalarda bulunmak sağlıklı bir yöntem değil. Olayın hemen ardından sıcağı sıcağına yapılan ancak bir bilgiye dayanmayan ilk yorumların yanıltıcı olması olasılığı her zaman yüksektir.
...
Fransız polisi
Olayın aydınlatılması Fransız polisinin sorumluluğuna düşüyor.
Gelişmiş bir ülke olan Fransa’nın, Paris’in en işlek caddelerinden birinde bulunduğu belirtilen bir binada işlenen cinayetlere ilişkin olarak somut bulgulara ulaşması beklenir.
Bu işlek caddede emniyet kameraları bulunduğu gibi cinayetin işlendiği binayı gören kameralar bulunduğunu tahmin etmek zor değil. Ayrıca Fransız polisinin PKK’nın faaliyetlerini izlediği de biliniyor. Fransız polisinin bu binada ve cinayetin işlendiği dairede yaptığı ve yapacağı incelemelerde birçok bilgi ve bulguya ulaşacağı da kuşkusuzdur.
Bu itibarla Fransız polisinin ulaşacağı bilgi, bulgu ve kanıtlar, olayın aydınlatılması açısından çok büyük önem taşıyor.
Cinayetleri çözmekle sorumlu Fransız polisinin elde ettiği ve edeceği bu bilgiler ortaya çıkmadan, kesin hükümde bulunmak, suçlamalarda bulunmak yanlış olur.
Olayı aydınlatacak bilgiler elde edilinceye kadar sabretmek en doğru yoldur.
 
Deniz Ülke Arıboğan (Akşam)
 
Paris'te, PKK'nın 3 kadın üyesinin ölümüyle sonuçlanan suikastin nedenleri ve kimler tarafından yapıldığı daha uzun süre tartışılacak gibi. Oldukça karanlık bir olay ve kritik bir süreçte gerçekleştiği için de komplo teorilerinin ardı arkası kesilmiyor. Herkes birbirini suçluyor ve birilerinin (eylemin sahipleri) bıyık altından gülerek izledikleri bir siyasi düello devam ediyor. Ben de bir iki küçük ayrıntıya dikkat çekerek, bazı ihtimalleri sıralamak istiyorum.
 
1- AKP saflarından gelen beyanatlar oldukça çarpıcı. PKK'nın üst düzeyindeki birilerinin öldürülmesinin sevinç çığlıkları ve zafer şarkıları eşliğinde karşılandığı zamanlar geride kalmış görünüyor. PKK'nın kurucularından birinin yanındakilerle birlikte öldürülmesi Hüseyin Çelik tarafından 'örgütün kendi iç hesaplaşması gibi' yorumlanıyor. Yani hükümet açıkça 'ben yapmadım' beyanında bulunuyor. 
2- Zamanlama itibariyle barış sürecini baltalama amacını taşıdığı düşünülen bu suikastin derin devlet ya da derin PKK tarafından yapıldığı konusunda ikiye ayrılan bir kamuoyu bulunuyor. Her ikisi de olabilir zira her ikisi de birbirinin uzantısı ve tamamlayıcısı. Şurası kesin ki bu savaştan nemalananlar, müzakerelerin sürmesinden hoşnut değil. Bu sefer çok kararlı adımların atıldığını düşünüyor ve özellikle de Öcalan'ın devreye girmesinden endişe ediyorlar. İmralı, Öcalan için sadece bir hapishane değil, aynı zamanda onu derin yapıların erişiminden koruyan bir koruyucu duvar da. Onun devletle ilişkiye girmesi dışarıdaki bazı PKK'lıların hiç de memnun olmadığı bir şey. 
3- Bu tür suikastler istihbarat teşkilatlarının desteği ile yapılırlar. Suriye,İran, İsrail hatta MİT gibi ilk akla gelenlerin dışında yerlere bakmanın da faydalı olacağını sanıyorum. Bu gibi durumlarda özellikle ev sahibi ülkenin dahli de fazlasıyla mümkündür. Fransa, Kürt meselesinin tam merkezinde yıllardır var olan bir ülke ve Fransız istihbaratının örgütle yakın ilişkisi olduğu biliniyor. Bu, barış sürecini olduğu gibi, barış sonrası süreci hedefleyen bir saldırı da olabilir. Sadece belli kadroları hedefleyen seçici bir temizlik operasyonu olabileceği gibi, büyük çaplı bir politikanın uzantısı olması da mümkündür. 
Çok ihtimalli bir denklem kurulduğu aşikar. Eylemden çok ortaya çıkacak sonuçların önemli olduğu bir konu bu. Sahaya bir top bırakıldı ve herkes o topa vurup gol atmaya çalışacak. Bildik hikayelerden bakalım bildik sonuçlar mı çıkacak
 
Ruşen Çakır (Vatan)
 
Yeni İmralı sürecinin hızlı başlaması ne kadar heyecanlandırıcı ve umut vericiyse, bunu sabote etmek isteyenlerin de ellerini alabildiğine hızlı tutmaları o kadar tatsız ve umut kırıcı oldu. Elbette, Paris’te üç Kürt kadın siyasetçinin profesyonelce katledilmesinden söz ediyorum. Barış isteyip, son süreci destekleyen herhangi birinin bu suikastten şu ya da bu nedenle rahatsız ve tedirgin olmaması herhalde düşünülemez. Öte yandan bu rahatsızlık ve tedirginliği en kısa sürede aşıp, süreci kararlılıkla yürütmek de şarttır. Çünkü Paris saldırısını tezgahlayanların, bu süreci torpilleyebilmek için dünyanın dört bir tarafında başka tertiplere de kalkışacacağından kimsenin şüphesi olmasın.
Bu aşamada hemen “Kim bunlar?” sorusunun gelmesi kaçınılmaz. Bu sorunun gerçeğe en yakın cevabını bilse bilse son süreci götüren iki taraf, yani devlet ile PKK, yani Hakan Fidan ile Abdullah Öcalan bilir. Çünkü bu saldırının esas muhatabı onlardır. Bilirler bilmesine ama bu bilgiyi olanca açıklığıyla kamuoyuyla paylaşacaklarını sanmıyorum.
....
Son sürecin başarılı olmasını arzulayanlar başından itibaren provokasyon ihtimallerini akıllarında tuttukları için, Paris saldırısının ölümcül bir engel olmasına izin verilmeyebilir. Ancak ilk aşamada gerek hükümet çevrelerinin PKK’yı, gerekse PKK’nın “derin devlet”i işaret etmiş olması tarafların en azından kamusal alanda ortak bir dile sahip olmadıklarını, bu tür saldırılar sürerse olmalarının da mümkün olmayacağını gösteriyor.
Dolayısıyla BDP’li siyasetçilerin ilk İmralı ziyaretini ve Öcalan’ın telkinlerini beklemekten başka, şimdilik yapacak pek bir şey yok. Tabii bu arada akıllara PKK’yı getirecek herhangi bir terör saldırısı olmaması için dua etmek de zaruri.
 
Orhan Miroğlu (Star)
 
Paris’te Kürt Enformasyon Merkezi’nde gerçekleşen ve PKK’nin kurucu kadrolarından Sakine Cansız, KNK Paris temsilcisi Fidan Doğan ve Leyla Söylemez’in hayatını kaybettiği infazın, Öcalan’la kurulan diyalogun umut yarattığı günlerde meydana gelmesi elbette bir tesadüf olamaz.
...
Tetiği kimin çektiğinin sadece kriminal anlamda bir önemi var, ama tetiği kim çekmiş olursa olsun, verilen mesaj, statü talebinden vazgeçen, Kürt sorununu bir demokratikleşme sorunu olarak kodlayan ve sorunun çözümünün anayasal yurttaşlıkla mümkün olduğunu, çözüm ve barış için kaybedilecek bir dakikanın bile olmadığını ifade eden Öcalan’a bir mesajdır.
Ama sadece Öcalan’a mı? Elbette hayır. Öcalan’ın, bugün barış ve çözüm için bu kadar acele etmesine birileri epey öfkelenmiş olsa gerek ki, acelesi olmayan bu birilerinin, Paris’ten yolladıkları bu kanlı mesaj aynı zamanda Kürt hareketinin diğer siyasi aktörlerine de verilmiş bir mesajdır.
...
Bu vahşice saldırı, bu kanlı cinayet, Paris’te değil pekala Brüksel’de ve KNK merkezinde de olabilirdi .
Süreci tavırlarıyla olumlu yönde etkileyebilecek bütün Kürt siyasi aktörlerinin hayatı bu eylemden sonra risk altındadır ve herkes hedefte demektir.
Bu cinayetten sonra Öcalan’ın ve barıştan yana tavır geliştirebilecek Kürt aktörlerin ve kurumların pozisyonu güçlenmeyecek, zayıflayacaktır. Bu zayıflığı gidermenin tek yolu var, geri adım atmamak ve cesaretle hareket etmek.
Sakine Cansız’ın bu tartışmalarda nerede durduğunu henüz bilmiyoruz. Aslında Öcalan’ın mektupları net olarak ilgili kurumlara ulaşmadan kimin ne tavır alacağını bilmek de söz konusu olamaz.
O halde bu cinayet, geçmişte örneklerini gördüğümüz ve PKK’nin politikalarına karşı tavır koymuş PKK’lilerin iç infazlarla yok edildiği hadiselerden farklı görünüyor.
Yani Paris katliamı, PKK’nin yürürlükte olan stratejisine muhalefet edenlere kesilmiş bir ceza değil.
Çünkü böyle birileri bugün PKK içinde yok. Paris’teki kanlı eylem, Öcalan ve Kürt aktörlere karşı ve sürece dahil edilme talebinde bulunan kurumları hedefleyerek nelerin olabileceğini gösterdi. Şimdi Kürt siyasi aktörlere ve kurumlarına düşen, her yöne çekilebilecek demeçler vermek değil, Paris’ten gelen kanlı mesaja rağmen, Öcalan’ın arkasında cesaretle durmaktır.
 
Abdülkadir Selvi (Yeni Şafak)
 
...
Tetiği içeriden birilerinin çektiği anlaşılıyor. PKK içinde iç hesaplaşma başladı, çözüm yanlıları tasfiye ediliyor diye düşünülebilir.
Ama hangi ihtimal olursa olsun tek bir gerekçesi var.
Büyük harflerle yazıyorum 'PROVOKASYON'
Tony Blair,'bir yolculuk' isimli kitabında İRA sorunun çözmek üzere masaya oturdukları ilk gün, 'İRA'nın iki Jandarmayı öldürdüğü haberi'ni aldığını anlatıyor. O an masadan kalkmayı düşünmüş ama Tony Blair, o gün masadan kalksa, belki bugün İRA sorunu can yakmaya devam edecekti.
Ahmet Türk'ün Paris'teki yaşanan provokasyondan habersiz, Çarşamba akşamı katıldığı bir TV proğramında, sürecin hassaslığına dikkat çekerek,'Bize yönelik saldırı olabilir' sözlerini bir kenara not etmek gerekiyor.
Çözüm için adım atıldığı bir sırada, süreci sabote etmeye yönelik ilk saldırı yapıldı.
Geçmişte bu tür süreçleri sabote etmek için Bingöl ve Silvan saldırıları meydana gelmişti. Bu kez süreç farklı, sabotaj da farklı bir yerden geldi.
Bu kez aynı tuzağa düşmemeli, masadan kalkmamalı, hatta masaya daha güçlü bir şekilde sarılmamız gerekiyor.
Kurşun adres sormaz derler.
Bu kez kurşunun tek bir adresi var.
O da çözüm…