Genelde hükümete destek veren muhafazakâr basındaki çok sayıda köşe yazarının, 12. dalgaya dönük oldukça ağır eleştiriler yöneltmeleri dikkat çekti.Milliyet Haber merkezi Ergenekon'un 12'nci dalgası hakkında Gazetelerde çıkan köşe yazılarını toparlamış, işte o toparlama:Ergenekon soruşturmasının 12’nci dalgası çerçevesinde Prof. Türkan Saylan’ın evinin aranması, ÇYDD yöneticilerinin ve bu arada Milliyet’in ‘Baba Beni Okula Gönder’ kampanyasının koordinatörü Tijen Mergen’in gözaltına alınması basının çok geniş bir yelpazesinde büyük tepkilere yol açtı. Bu arada genelde hükümete destek veren muhafazakâr basında çok sayıda köşe yazarının 12’nci dalgaya dönük oldukça ağır eleştiriler yöneltmeleri dikkat çekti. Bu arada Ergenekon soruşturmasına kuvvetli bir destek veren Taraf gazetesinin bazı yazarları da 12’nci dalgaya çok açık eleştiriler yönelttiler. Köktendinci çizgideki Vakit gazetesi ise Prof. Saylan’a açıkça saldırdı, hatta kendisini şeytan olarak gösteren bir çizime de yer verdi. Ancak muhafazakâr basındaki bazı köşelerden Vakit gazetesine yöneltilen eleştiriler bu bakımdan çok anlamlıydı. İşte Türk basınının 12’nci dalgaya bakışını yansıtan ilginç bir seçki: NİHAL BENGİSU KARACA/HABERTÜRK ‘YUH ARTIK’ DUYGUSU YARATTI Türkan Saylan’ın Ergenekon zanlılarından biri haline gelmesi pek çok kişide “yuh artık” duygusu yarattı. Ergenekon süreci “günah keçisi” izlenimi doğuracak işlemlerden kaçınmalı. Çünkü bu, Türkiye’nin asit kuyularıyla, günlüklerle, kayıtlarla, anti demokratik tutumlar ve darbe heveslileriyle giriştiği yüzleşmeyi gölgeliyor. AHMET TAŞGETİREN/BUGÜN ERGENEKON VE İNSANİ BOYUT İnsani boyut devreye girdikçe, Ergenekon davasının zorlanacağı bir gerçek. Bir darbe girişiminin neresinde bulunmuş olursa olsun, çok yaşlı bir insan, çok hasta bir insanın yaşayacağı zorluklar, kamuoyunda duyguları hareketlendirir. Haberal da, kişiliğinin, tartışmalı boyutları dışında, bir boyutu ile, insanlara sağlık taşıyan bir sima görünümündedir. Bunların, Ergenekon davasına yönelik tepkiyi sosyalleştirmesi ihtimali büyüktür. KÜRŞAT BUMİN/YENİ ŞAFAK BUNUN ADI CADI KAZANI Kimi ağır suç teşkil eden son derece ağır “iddialar” sıralanmış ve sıra “şüpheli” konumunda olanların “masum olduklarını ispat etmesi”ne gelmiştir. Bunun adının “Cadı Kazanı” olduğu muhakkak. Ve bu “Kazan” kaynadığı müddetçe herkesin “aksi ispat edilmedikçe hiç kimse masum değildir” ilkesi doğrultusunda sıraya girmesi gerektiği de muhakkaktır. “Makul” olup olmadıklarına dikkat edilmeyen “şüpheler”le insanların evlerinin aranması ve gözaltına alınmaları “aksi ispat edilmedikçe hiç kimse masum değildir” şeklindeki tehlikeli “karine”nin önünün açıldığının işareti değil midir? NAZLI ILICAK/SABAH FİL ZÜCCACİYECİ DÜKKÂNINA GİRDİ Türkan Saylan Hoca, “çağdaş kadınların “ gözünde bir semboldür ve evinin aranması, filin züccaciye dükkânına girmesi gibi bir sonuç yaratmıştır. Ergenekon davasını karalamak, gölgelemek isteyenlerin de eline koz vermiştir. Kanaatime göre, böyle önemli bir davanın başarıya ulaşabilmesi için, arkasında kamuoyu desteğinin bulunması gerekir; özellikle toplum ikiye bölünmüşse, bir kısım vatandaş “ABD’de Mc Carthy dönemini andıran uygulamalardan” söz ediyorsa, işler daha da zorlaşır. Psikolojik yön ihmal edilmemeli. ALİ ATIF BİR/BUGÜN ERGENEKON’LA İLGİLİ İNANÇSIZLIĞA KAPILDIM Tijen Mergen’in gözaltına alındığını öğrendiğimde Ergenekon davasıyla ilgili her türlü yargımı gözden geçirmek zorunda kaldım. Tijen Mergen’i tanıyan herkes de sanırım böyle bir davada en son gözaltına alınacak kişi olduğunu tahmin eder ve benim gibi Ergenekon’la ilgili ciddi bir inançsızlığa kapılır. Suçsuz olduğuna çok emin olduğum birinin “tutuklanmaması” biraz yüreğime su serptiyse de, Tijen’in son üç günde yaşadığı gözaltı işkencesinin hesabını kimin vereceğini düşünmeden edemiyorum... MURAT BELGE/TARAF TEDİRGİNLİK DUYDUM Peşin peşin söyleyeyim: Türkân Saylan’ın evinde arama yapılması olgusunu anlayamadım ve bundan tedirginlik duydum. Bu Türkân Hanım’ın bilinen rahatsızlığından ötürü duyduğum, biraz “duygusal”lığa da yorulabilecek bir tedirginlik değil. Türkân Saylan sayılan, ama daha çok sevilen bir insandır ve sevilmeyi hak eden bir insandır. Bundan öte, “şeriata da darbeye de karşıyım” demiştir. Bu nedenlerle bu ev aramasını doğrusu hoş karşılamadım. OYA BAYDAR/TARAF ADALETE, VİCDANA AYKIRI Sembol adı Profesör Türkân Saylan olan Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ne yapılan baskının hukuka, adalete, vicdana aykırı olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden, siyasal ve ideolojik olarak çok uzağında durduğum ÇYDD’nin yanında, sindirme çabalarına ve haksızlığa karşı saf tutuyorum. Öte yandan, kimler tarafından kışkırtıldığı, hangi çomakların ne yolla sokulduğu kuşkulu bu talihsiz adımla; baştan beri önemine inandığım, arkasında durduğum, bu ülkeye konmuş vesayet ve darbe ambargosuna karşı umut olarak gördüğüm Ergenekon davasının bulandırıldığını, sulandırıldığını, inandırıcılığının zedelendiğini hissediyorum. Ergenekon’un onikinci dalgasının ÇYDD’ye, Baba Beni Okula Gönder kampanyasına kadar uzatılmasını ve bu işin züccaciye dükkânına girmiş fil hoyratlığıyla yapılmasını kimler ister diye soruyorum önce... SERDAR TURGUT/AKŞAM POLİSİ KONTROL EDEN OTORİTE KİM? Özellikle Türkan Saylan gibi sayılan, sevilen, üstelik kanserle mücadele ettiği için sempati de toplamakta olan bir insanın evinin aranması Ergenekon soruşturmasının meşruiyetine darbe vurmuştur. Hukuk adamlarının, yaptıkları işlerin sadece kitabına uygun olmasını değil, meşruiyeti de düşünmeleri gerekiyor. Dün gözaltına alınan isimleri görünce ben de Ergenekon soruşturmasının siyasi otoritenin kontrolünden tamamen çıktığı ve polisi kontrol edebilen otoritenin eline geçtiği izlenimini yarattı. AYŞE BÖHÜRLER/YENİ ŞAFAK VİCDANIM RAHATSIZ OLDU Türkan Saylan’ın evinde yapılan arama benim vicdanımı rahatsız etmiştir. Ayrıca Ergenekon’da adı ölüm makinesi olarak geçenlerle birlikte isminin anılmasından da vicdanım rahatsız olmuştur. Kendim için istediğim hakları herkes için istemek benim için ilkesel olarak önemli bir duruşu temsil eder. Bu mantık ile nasıl çağdaş yaşamcıların başörtülü bir kıza tepkisine karşı çıktıysam, Türkan Saylan ile ilgi Vakit gazetesinin yayınını da aynı şekilde, tepki ile karşılıyorum. HINCAL ULUÇ/SABAH KORKU VE DEHŞETİ AŞTI AKP’nin adının karıştığı Deniz Feneri davası aylardır unutulurken, Ergenekon’un artık korku ve dehşeti de aşıp, acı da olsa güldürmeye başlayan dalgalarının artması ve sıklaşması, medyadaki tarafsız, demokrat ve liberal yorumcuları ilk kez “Bu kadarı da olmaz” da birleştirdi. Fanatik şeriat ve cemaat sözcüleri dışında AKP’yi destekleyen kalmadı. Bir Ergenekon Dalgası daha, AKP sahillerinde Tsunami etkisi yapar. Koca iktidar partisinde bunu görecek, anlayacak bir tek sözü geçer kişi yok mu? Bir cesur? Bir yürekli? FEHMİ KORU/YENİ ŞAFAK SAVCILARDA GÖZ BOZUKLUĞU MU? Üç-beş gündür yazılan-çizilenlere göz atıyorlarsa, Ergenekon konusuna titizlikle yaklaşan herkes gibi savcılar da, “Bir yanlışlık yaptık, ama nerede?” diye kendi kendilerine soruyorlardır. ‘Ergenekon’ gibi zor bir davayı, eriyip muma dönmüş bir kadının görüntüsüyle özdeş hale getirmek hangi aklın işidir? Benzer bir durum, Milliyet’in yürüttüğü ve resmi çevrelerden de destek gören ‘Baba Beni Okula Gönder’ kampanyası için de söz konusudur. Savcıların yerinde ben olsam “Bu iki ismi listeye kim ekledi?” sorusunu ciddi biçimde sorardım. Cevap “Ben” veya “Biz” olursa, o takdirde ciddi bir göz bozukluğu kuşkusuna düşerdim. GÜLAY GÖKTÜRK/BUGÜN KARDELENLERE DOKUNMAYIN İçlerinde bir kişi var ki, savcının elindeki delilleri bilmesek de bizim elimizdeki deliller onun herhangi bir darbe komplosu içinde olamayacağına inanmamız için yeterli... Türkan Saylan’dan söz ediyorum. Son gelişmelerin asıl vahim yanı, bu vesile ile Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ve Kardelen Projesi ile ilgili olarak yürütülen karalama kampanyaları, yıpratma çabaları... Bu kampanyayı tamamen etik dışı buluyorum. Bel altı saldırıları yapılıyor... Kardelen’den burs alan kimi genç kızlar DTP’de çalışıyorsa bundan Çağdaş Yaşam’cılara ne? Sivil toplum kuruluşları bir biçimde bağlantı kurdukları, yardım ettikleri kişilerin hayatlarına ipotek mi koyacaklar? TOKTAMIŞ ATEŞ/BUGÜN 12 EYLÜL’DE GÖRMÜŞTÜK 12 Eylül sonrasında, buna benzer uygulamalar görmüştük. Kimi arkadaşlarımız; ciddi bir suçlama olmaksızın tutuklanıyor ve inanılmaz biçimde, fiziksel işkence görüyorlardı. Kimi arkadaşlarımız, açlığa mahkûm edilmek isteniyordu. Fakat, “Bu yaşananlar, faşist bir cuntanın eseri. Yarın öbür gün, demokrasiye geri döneriz”, diye düşünüyor ve katlanıyorduk. Bugün ise; şöyle, ya da böyle, bir demokraside yaşıyoruz. Şimdi, bu değerli insanın evinin aranması; inanın, içimi çok acıttı. Hocamız pek kırılmaz ama; umarım bunu yapanlar, kendilerini affettirecek bir şey bulurlar... ŞAHİN ALPAY/ZAMAN VİCDAN RAHATSIZ OLUYOR Bu davanın, iktidarın muhalefeti susturma aracı olduğunu iddia eden Ergenekon muhiplerinin elindeki en büyük koz, bu şikâyetlerin yayılması ve haklılık kazanması. Hukuk devletinin bütün gereklerine uyulması gibi, suçları ne olursa olsun, seksen yaşını aşmış bir köşe yazarının sabah karanlığında gözaltına alınması ya da kanser tedavisi gören bir hanım profesörün bütün evrakına el konulması gibi kamu vicdanını rahatsız eden ve kuşku uyandıran uygulamalardan kaçınılması da şart. Bu uygulamalar da davayı “sulandırma” gayretlerinin ekmeğine yağ sürüyor.