Köşk, Dink raporunu 18 gün bekletti mi?

Köşk, Dink raporunu 18 gün bekletti mi?

 

 
T24 - Devlet Denetleme Kurulu'nun 2 gün önce yayımladığı Dink raporunun tamamlanma tarihinin 2 Şubat 2012 olması, raporun yayımlanmasının MİT krizi nedeniyle 18 gün geciktirildiği yorumlarına neden oldu.
 
Akşam Gazetesi Ankara Temsilcisi Çiğdem Toker'in "Dink raporuna MİT rötarı" başlığıyla yayımlanan bugünkü (22 Şubat 2012) yazısı şöyle:
 
 
Kamuoyu, Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu'nun (DDK), Dink raporundan, siteye konulduğu 20 Şubat'ta haberdar oldu.
 
Oysa kapağa baktığımızda, raporun 2 Şubat 2012'de tamamlandığını görüyoruz. 
 
Arada 18 günlük bir zaman dilimi var. 
 
Gerçi bir raporun tamamlanması, onay makamınca hemen aynı gün imzalanacağı anlamına gelmiyor.
 
Cumhurbaşkanı'nın seyahatleri, program trafiğini de içine alan 'arz prosedürü' denilen bir olgu mevcut. 
 
Böyle bile olsa 18 gün; bırakın toplumsal vicdanı, sadece Cumhurbaşkanı Gül'ün, hassasiyeti dikkate alındığında, uzun bir süre.
 
Niye böyle oldu, bu arada ne oldu? 
 
Aslında yalın bir muhakeme cevabı işaret ediyor: MİT krizi, Dink raporunun yayımını geciktirdi. 
 
Ayrıntıları da var.  
 
Köşk'ü de kavrayan kriz maratonu ve nihayetinde yasayla çözüm sürecine uzanan o 10 gün; raporun yayımında 'rol çalmayabilirdi'.
 
Eğer konular başka başka olsaydı...
 
MİT krizinin gelişimi ile Dink raporunun tamamlanma-onay takvimi öyle örtüştü, üstüne de rapordaki can alıcı tespit ve öneriler; MİT krizine kaynaklık eden sebeplerle öyle bir çakıştı ki, Gül, MİT krizinin en sıcak günlerinde onayladığı raporun yayımının biraz bekletilmesini uygun gördü...
 
Çünkü DDK raporunda, memurların soruşturma ve yargılama usul sistemi, cesur dille eleştiriliyor, yargılamadan önce izin alınması gereği vurgulanıyordu.
 
Çünkü DDK raporunda Hrant Dink'in yaşama hakkının korunamamasındaki temel sebebin,  'güvenlik sektöründeki yapısal sorunlar' olduğu belirtiliyor ve 'güvenlik sektöründe reform şart' deniliyordu.
 

Kaygı rötar getirdi

 
Öyle beklenmedik bir durumdu ki bu, ancak bir klişeyle açıklanabilir: 'Talihin cilvesi' ...
İstanbul'da ifadeyebeklendiği gün, MİT Müsteşarı Fidan'ı kabul eden Gül, aynı günlerde önüne gelen ve izin mekanizmasını eleştiren raporun hemen yayımlanması halinde, 'taraf oldu' eleştirisine maruz kalabilirdi.
 
Cumhurbaşkanı, büyümesi çok olası bu tartışmadan kaygı duydu. 
O sebeple; bir örneği savcılığa 9 Şubat'ta giden raporun kamuoyuna duyurulması için 10 günü aşkın bir süre beklendi.
 
Bu süre zarfında o teklif yasalaştı, 17 Şubat'ta Gül onayladı. Cumartesi Resmi Gazete'de yayımlandı. Fidan hakkındaki tebligatın düştüğü 20 Şubat'ta de yani 'izin krizi' olarak da okunabilecek MİT krizi dindiği gün de Dink raporu yayımlandı...
 
İşin özeti şu ki, biz bir maraton izlediğimizi sanırken, arka planda heyecanlı bir koşu daha yaşanmaktaymış.  
 

Bir örnek Dink ailesine

 
Bizlerin 39 sayfalık özetini okuyabildiğimiz 653 sayfalık DDK raporu, hayli yorucu bir mesai ve büyük emeklerin ürünü. Siyah bant çekili o sayfalarda, Dink Ailesi'nin suç duyurusuyla başlatılan soruşturmada, adı geçen kamu görevlileriyle ilgili tespitler var. Yasa gereği gizlenmek zorunda. 
 
Bir örneği savcılığa da gönderilen Dink raporunda, açık bir suç duyurusu biçiminde olmasa da kamu görevlileriyle ilgili saptanmış yasa ihlalleri var. Bu tespitlerin yeni bir soruşturmaya dönüşmesi muhtemel.
 
Diğer yandan Başbakanlığa gönderilen rapor örneği de Başbakanlık Teftiş Kurulu'nca incelenmeye başladı. Talepleri halinde, raporun bir örneği Dink Ailesi'ne de ulaştırılacak. 
 

İnce çalışma

 
Dink Raporu'nun dijital kopyalarının hazırlanmasında, her zamankinden daha titiz bir mesai harcandığını öğrendik. Öyküsü enteresan: Önceki raporlardan birinde, yine yasa gereği karartılan kısımların; PDF formatından kopyalanıp word ortamına aktarılarak okunabildiği ortaya çıkmış. Benzer bir güvenlik açığının tekrarlanmaması için de bu kez ince bir çalışma yürütülmüş. 
 
Son olarak DDK heyetinin izin sürecine yaptığı eleştirinin, bizzat kendilerini de kavradığını; bu yanıyla bir özeleştiri niteliği taşıdığını söylemek de mümkün. Ama daha önemli olan, bu eleştirilerin yasama ve yürütme organlarınca dikkate alınıp, hakiki bir reforma dönüşmesi. Aksi halde, adalet arayışımız hiç bitmeyecek.