Köşk'ten mahkemeye MHP belgeleri

Köşk'ten mahkemeye MHP belgeleri

Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği, 12 Eylül davası kapsamında talep edilen 86 belgenin fotokopisini, Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderdi.

Hürriyet gazetesinde yer alan haber şöyle: Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya'nın yargılandığı davanın son duruşmasında, müdahil MHP'nin avukatı Yücel Bulut, “Türkiye'nin bazı bölgelerinde etnik ve mezhebi duygular kullanılmak suretiyle karışıklık çıkarılmak istendiği yönünde yapılan araştırma neticesinde, dönemin MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş ile Konya Milletvekili İhsan Kabadayı'nın düzenleyerek, 1978'de Cumhurbaşkanlığı'na ilettiği” belirtilen raporun, Cumhurbaşkanlığı'ndan istenmesini talep etmişti.
 
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği, talebi kabul eden Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi'ne, Cumhurbaşkanlığı Arşivi'nde bulunan 86 belgenin fotokopisini gönderdi.  
 
Belgeler; MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş'in partililerin çeşitli emniyet müdürlükleri ve karakollarda işkenceye maruz kaldıklarına ilişkin şikayeti, Kahramanmaraş'ta 28 vatandaşın tutuklanması olayının müfettişlerce soruşturulması talebiyle yaptığı müracaat, Türkeş'in Kahramanmaraş'ta kişilerin özel mahkemelerde yargılanması, MHP Genel Başkan Yardımcısı Sadi Somuncuoğlu'nun Kahramanmaraş'ta bombalama suçuyla tutuklanan Ökkeş Kenger (Şendiller), Mehmet Leblebici ve Yunus İlhan'ın işkence gördükleri iddiasıyla yaptığı müracaat ve bu kişilere ait karakol ifadeleri ile bu belgelere ilişkin diğer bazı yazışmalardan oluşuyor.
 
 

Türkeş'in mektubu

 
 
Belgeler arasında dönemin MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş'in 11 Mayıs 1978'de, “karakol ve emniyet müdürlüklerinde partililer, vatandaşlar ve gençler üzerinde yürütülen eziyet ve işkencelerle” ilgili Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'e gönderdiği mektup da yer alıyor.
 
Türkeş, dönemin Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'e gönderdiği mektubunda, “Yüksek malumları olduğu üzere, uzun müddetten beri Türk kamuoyunda tartışılan bir konu haline gelen, karakol ve emniyet müdürlüklerinde, partililerimiz, vatandaşlarımız ve gençler üzerinde yürütülen eziyet ve işkence olaylarıyla ilgili olarak hazırladığımız bu dosyayı zatıalilerinin bilgilerine arz ediyoruz” ifadeleri yer almakta.
 
Mektupla birlikte daha önce bazı MHP'lilerin hükümet yetkililerine ve Başbakan Bülent Ecevit'e gönderdiği mektuplar ile bazı “eziyet ve işkence” örneklerinin bulunduğu dosya da Korutürk'e iletilmiş.
 
 

İçişleri Bakanlığı'nın raporu

 
 
Türkeş'in başvurusu, dönemin Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Haluk Bayüklen imzalı yazıyla Başbakanlığa gönderilerek konunun araştırılması, kanuni gereğinin yapılması ve Cumhurbaşkanlığı'nın da bilgilendirilmesi istenmiş.
 
Şikayet, Başbakanlığa ulaştırıldıktan sonra İçişleri Bakanlığı'nca müfettişlere incelettirilmiş. Konuyla ilgili dönemin İçişleri Bakanı İrfan Özaydınlı'nın Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Orhan Eyüboğlu'na gönderdiği 7 Haziran 1978 tarihli yazıda ise “müfettiş raporlarında, işkence iddialarının tümüyle gerçek dışı olduğu, kendilerine işkence edildiği iddiasında bulunan kişiler hakkında genellikle bir olayın sanığı veya tutuklusu olarak adli işlemler yapıldığı” anlatılarak, şunlar kaydedilmiş:
 
“Bu tür iddialarla polisi yıldırıp baskı altına alma amacı taşıdıkları, bir kısım siyasal parti ve dernek mensuplarının geçmiş iktidar döneminde yanlarında gördükleri devlet güçlerini şimdi yanlarında göremeyince sinirlendikleri, iddia edilenlerin aksine polisin yan tutmadan yasal görevini yürüttüğü ve başarı sağladığı, hatta İstanbul, Balıkesir (Havran), Edirne ve Erzurum'da kendilerine, ülkücü ve milliyetçi gençlere işkence yapıldığını iddia eden müştekilerden bir kısmının, gerçek dışı şikayette bulunduklarını gösteren ifade verdikleri saptanmıştır. Müfettiş rapor özetleri birleştirilerek, ilişikte sunulmuştur.
 
Bundan önceki hükümet ortaklarının yurt düzeyinde giriştikleri, şimdiki hükümeti yıpratma politikasının bir yönü olarak bu gibi şikayetler sık sık yapılmaktadır. Bir kısım siyasal partiler ve kendi paralelinde çalışan dernekler bu tür şikayetler ile hükümeti güç duruma düşürüp, bir iktidar değişikliği ummaktadırlar.
 
Polis güçleri tarafından işlendiği kanıtlanamayan işkence suçunun oluşmasına asla izin verilmeyecektir. Nitekim Kayseri ve Konya'da oluşan olaylarda kişilere karşı sert davrandığı anlaşılan görevliler hakkında adli ve idari yönden yasal işlemlere derhal başlanmıştır.”
 
İçişleri Bakanlığı'nın raporu daha sonra Başbakan Bülent Ecevit imzasıyla Cumhurbaşkanlığı'na yollanmış. Raporda, “İşkence iddialarının gerçeğe uygun olmadığı, bu raporlarla da belirlenmiş bulunmaktadır” ifadesi yer almakta.

 

Hükümetin işkence 'yok' raporu

 
 
İçişleri Bakanlığı'nın raporunun eklerinde, müfettiş raporlarının sonuçları ile kolluk ve savcılık soruşturmalarına ilişkin evrak da yer alıyor.
 
Bunlardan biri de dönemin Ülkücü Gazeteciler Cemiyeti Genel Başkanı Yaşar Okuyan ile ilgili. Raporda, Okuyan'ın 4 Şubat 1978'de çeşitli makamlara gönderdiği, “2 Şubat'ta Erzurum'da meydana gelen olayları izleyen gazetecilerin güvenlik güçlerince tartaklandığı ve coplandığı, kendilerine ağır küfür ve hakaretlerde bulunulduğu” yönündeki şikayet telgrafı üzerine konunun iki polis başmüfettişince araştırıldığı belirtiliyor.
 
Tahkikat sonucunda, “Erzurum Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi'nde karşıt görüşlü iki grup arasında vuku bulan çatışma sonucunda okulun kapatılma kararı alındığı, bazı öğrencilerin bunu protesto amacıyla Hükümet Meydanı'nda 2911 sayılı Yasa'ya aykırı hareket etmeleri sonucunda emniyet mensuplarının, çıkması muhtemel olayı önlemek amacıyla tarafsızlıkla hareket ederek, elebaşlarını yakaladıkları” sonucuna varıldığı bilgisi verilen raporda, şunlar kaydedilmiş:
 
“Mevcut topluluk arasından emniyet görevlilerince hiçbir gazetecinin alınmadığı gibi aynı zamanda tartaklanıp coplandığı, Erzurum'da çıkarılan muhtelif kanatlara mensup gazetecilerin görgü ve bilgilerine başvurulduğunda iddia ve şikayetlerinin asılsız olduğunun anlaşıldığı, Ülkü Ocakları mensuplarının, görevini tam bir anlayış içinde, yasaların doğrultusunda yapmakta olan emniyet mensuplarını yıpratmak ve sindirmek gayesiyle bu şikayetlerini yaptıkları sonucuna varılmıştır.”
 
Bu raporun ekinde ise bazı gazetecilerin, polisin gazetecilere müdahale ettiklerini görmediklerine ilişkin ifadelerine de yer verilmekte.
 
 

Türkeş'in 21 Nisan 1978 tarihli telgrafı

 
 
Türkeş'in, 21 Nisan 1978'de Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'e gönderdiği telgrafta ise “Aziz Cumhurbaşkanımız, Sayın İçişleri Bakanı'nın suçlu olduklarını mahkemeden, hatta ilk tahkikattan önce partisinin grup toplantısında ve Millet Meclisi'ndeki konuşmasında kamuoyuna ilan ettiği 28 vatandaşımız, Kahramanmaraş'ta üç gün karakolda işkence edilerek, tayin edilen şekilde ifade vermeye hazırlanmıştır” ifadeleri yer alıyor.
 
Telgrafta, 28 zanlının 13'ünün tutuklandığı, 15'inin ise bir kez daha karakola götürüldüğüne yer veriliyor.
 
 

Cumhurbaşkanlığı'na TRT uyarısı

 
 
Bu 15 zanlının, sonraki günlerde savcılığa sevk edildiği, sulh ceza mahkemesinin de hepsini serbest bıraktığı kaydedilen telgrafta, aynı akşam TRT'nin iki haber bülteninde 15 kişinin Maraş'ta tutuklandığı haberinin verildiğine dikkat çekilerek, şöyle denilmiş:
 
“Bu yalan haberin duyulması üzerine Maraş savcısı, sulh ceza mahkemesinin tahliye kararına itiraz etmiş ve daha önce tahliye edilmiş on beş vatandaşımız hakkında üst mahkemece tutuklama kararı verilmiştir. Sanıkların bütünü, karakolda işkence görmüş olduklarını beyan etmelerine rağmen savcılık kendilerini adli tabipliğe veya hastaneye sevk etmemiştir. Maraş halkı, adliyeye getirilip götürülen sanıkların halini bu esnada görmüştür ve büyük bir infial halindedir. Devlet kuvvetlerinin bir zulüm vasıtası olarak kullanılmasının ve TRT'nin bu sakat tutumunun vatandaşı ne hale getirdiğinin ve ülkemizde nasıl bir gerilim yarattığının takdirini zatıalilerinize arz eder, uygun bulduğunuz takdirde yüksek devletlerinizle tarafsız bir müfettişin olayın tahkikini ve yüksek ilgilerinizi saygılarımla arz ederim.”
 
Telgraf, Konya Milletvekili Agah Oktay Güner'in, 20 Nisan 1978 Perşembe gecesi telefonla yaptığı bir müracaat ile birlikte 24 Nisan 1978'de Başbakanlığa gönderilmiş. Bu konuda, Türkeş de Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Haluk Bayülken imzasıyla gönderilen bir yazıyla bilgilendirilmiş.
 
Ancak, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği'nin mahkemeye gönderdiği belgeler arasında, konunun devamının nasıl geliştiğine ilişkin bir belge yer almamakta.
 
 

Kahramanmaraş olaylarına dair mektup

 
 
Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderdiği belgeler arasında, MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş'in dönemin Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'e yazdığı, 1978'deki Kahramanmaraş olaylarına ilişkin davaya yönelik endişelerinin yer aldığı bir mektup da bulunuyor.
 
Türkeş'in, 12 Nisan 1979'da Cumhurbaşkanı Korutürk'e gönderdiği mektup, “Muhterem Cumhurbaşkanım; Kahramanmaraş'ta meydana gelen kanlı olayların sanığı durumundaki bin 350 kişiyle ilgili 'toplu yargılama' konusunda bazı endişelerimi zat-ı devletlerinize arz etmeyi vazgeçilmez bir görev biliyorum” ifadeleriyle başlıyor.
 
Mektupta, Kahramanmaraş olaylarıyla ilgili 752'si tutuklu bin 350 sanığın bulunduğu, bunların hiçbirinin sıkıyönetim mahkemesinin huzuruna çıkarılmadığı belirtiliyor.
 
Dava için bir spor salonunun restore edildiği, bin 350 kişilik davanın bir dosyada görülmesinin bazı sakıncaları olacağı vurgulanan mektupta, böyle bir yargılamanın usulsüz olacağı, savunma hakkını kısıtlayacağı ifade ediliyor.
 
Kahramanmaraş olayları gibi bin 350 sanık ve bin ayrı davanın bulunduğu bir konuda çalışma yapabilecek bir mahkemenin bulunmadığı kaydedilen mektupta, şu görüşlere yer veriliyor:
 
“Bu sanıklar hakkındaki iddianamenin yazılması belki bir ay ister. Bu sanıkların sabıkasızlık ve nüfus kaydı ile tutuklama evrakı olur. Sanıkların her birinin hüviyetinin tespiti ve sorguya çekilmesi en aşağı 10'ar dakika sürse 13500 dakika sürer ki bu 200 saati geçer ve mesai saatlerine göre bir aya yakın sorgu yapılır. Yine usulümüze göre her oturumda duruşmaya gelen sanıkların, avukatlarının ve davacıların hüviyetlerinin tespiti ile zapta geçirilmesi ve mazeretler varsa okunması gerekeceğinden her oturum bu işlemlerin yapılması ile dolmuş olur ve başka iş yapılmasına imkan kalmaz.”
 
Davadaki bazı sanıkların suçunun, gece sokağa çıkmak gibi “sıkı yönetim yasaklarına aykırılık” olduğu belirtilen mektupta, davanın bir dosyada görülmesinin, yargılama sürecini uzatacağı, masum insanları, yıllarca davanın sonucunu beklemek zorunda bırakacağı vurgu yapılıyor.
 
Söz konusu dosyayı bir mahkeme kurulunun inceleyip aklında tutması ve vicdani bir hüküm vermesinin imkan dahilinde olmadığı ifade edilen mektupta, davanın Yargıtay sürecinin de sorun oluşturacağı kaydediliyor
 
 

'Orduya adil yargılama çağrısı'

 
 
Birkaç sıkıyönetim mahkemesinin ayrı ayrı çalışarak suçluların cezalandırılmasını, suçsuzların ise serbest bırakılmasını sağlayacakken bunun bir dava dosyası yapılmasının “endişe verici' olduğu belirtilen mektupta, şunlar kaydediliyor:
 
“Çok basit suçluların davalarının Kahramanmaraş'ta kurulacak Adana Sıkıyönetim Mahkemesi veya mahkemelerine bağlı özel bir mahkemede görülmesinin birçok sakıncaları bertaraf edeceğini düşünüyoruz.
 
Henüz büyük bir çıkmaz olarak gördüğümüz toplu yargılamanın başındayız. Uygun gördüğünüz takdirde, devletimiz ve adalet adına önemli bir düzenlemenin yapılmasının mümkün olduğu inancındayım.
 
Milletimizin ve devletimizin gözbebeği şanlı ordumuz, bütün dikkatleri üzerine toplamıştır. Ordumuzun halkın güvenini kazanması, adaleti hassasiyetle dağıttığını ispatlaması inanıyoruz ki milletimizle ordumuz arasındaki tarihi bağları ve inanç bütünlüğünü takviye eden yeni bir fırsat olacaktır.”