İsmail Saymaz*
Cemaat’in Emniyet’e sızdığını ilk onlar fark etti. Raporlar hazırladılar, kitaplar yazdılar, soruşturmalar başlattılar, davalar açtılar... Karşılığında başlarına gelmeyen kalmadı. İftiralara maruz kaldılar, tehdit edildiler, mesleklerinden uzaklaştırıldılar, hatta öldürüldüler! Şimdi gündemin ana konusu olan FETÖ davasının iddianamesine onların yıllar önce başlattıkları mücadele de dahil ediliyor...
Necip Hablemitoğlu, 18 Aralık 2002 günü Atatürk İlkeleri ve Devrim Tarihi dersini verdikten sonra; eşi Şengül, kızları Kanije ve Uyvar’a kavuşmak için aracına binip Ankara Üniversitesi’nden ayrıldı. Evinin bulunduğu Çankaya’daki Portakal Çiçeği Sokağı’na vardığında hava kararmış ve ayaza kesmişti. Dışarı adım attığı anda arkasından yaklaşan bir el, kafasına ve ensesine iki kez ateş etti.
Saldırganlar iz bırakmadan kaçtı. Cesedin başında ağlayanlar içindeki en dikkat çeken isim, Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) savcısı Nuh Mete Yüksel’di. Mikrofonlar uzatılınca; “Çok büyük bir vatanseverdi. Kendisini feda etti” dedi. Hablemitoğlu ve Yüksel’in tanışmaları, cinayetten üç yıl öncesine, Gülen Cemaati’ne açılan soruşturmaya uzanıyordu.
Aydınlık Dergisi, 11 Ocak 1999’da ‘Devlete sunulan rapor / Fetullah Emniyet’i ele geçirdi’ kapağıyla çıkınca Emniyet’te yer yerinden oynadı. Emniyet Genel Müdürlüğü (EGM), dönemin Ankara Emniyet Müdürü Cevdet Saral’dan bu iddiaları araştırmasını istedi. Saral, yardımcısı Osman Ak ve Terörle Mücadele Şube Müdürü Ersan Dalman, ‘Fetullah Gülen ve Işık Tarikatı’ başlıklı 79 sayfalık bir rapor hazırladı. Raporda, Cemaat’in Emniyet’i kuşattığı vurgulanarak “Önlem alınmakta gecikildiği takdirde din görünümlü isyanların belki de en ciddi, en sinsi, en kapsamlı ve en tehlikelisi olabileceğine işaret etmek yanıltıcı bir tahmin olmayacaktır” deniliyordu.
Ankara Emniyeti’nin raporu EGM’ye ulaştıktan üç gün sonra, 21 Mart 1999’da, Atatürk Havalimanı’ndan bir uçak, Fetullah Gülen’i ABD’ye götürmek üzere havalandı. Ortada oldukça trajik bir durum vardı: Ankara Emniyeti’nin ‘örgüt lideri’ diye suçladığı Gülen’e, ABD’ye giderken devletin verdiği resmi koruma eşlik etmekteydi!
EGM’yi karşısına alan Saral ve Ak, raporun örneğini Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Nuh Mete Yüksel’e yolladı. Raporun ekinde, Cemaat’le bağlantılı 130 emniyet müdürünün isim listesi bulunmaktaydı.
Cemaat’ten karşı hamle geldi. Ankara Emniyeti’nin, dönemin Cumhurbaşkan’ıSüleyman Demirel ve Başbakan’ı Bülent Ecevit’in de aralarında olduğu 1000’e yakın kişiyi dinlediği suçlamasıyla ‘tele-kulak’ adlı operasyon gerçekleştirildi. Aramada ‘bulunan’ bir kaset yoluyla Saral ve ekibi Haziran 1999’da açığa alındı.
Şimdi, Cemaat’in hedefinde, Çağdaş Eğitim Vakfı (ÇEV) ve Savcı Nuh Mete Yüksel vardı. Çünkü ÇEV, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) ve 68’liler Birliği’nin de olduğu 207 Atatürkçü kuruluş, 1998’de Sivil Toplum Kuruluşları Birliği (STKB) çatısı altında toplanarak Cemaat’e savaş açmıştı. Grup, Cemaat’ten ayrılan İsmail Özdemir ve Serhat Özkan adlı üniversiteli gençlerin anılarını içeren ‘Hocanın Okulları’ adlı kitabı dağıttı.İki üniversiteli, bir televizyon kanalına çıkacakları gün polisler tarafından kaçırıldı. STKB’nin mücadelesi sayesinde kuruma Gülen’in vaaz kasetleri yağdı. O kasetlerden birinde Gülen, “Bütün anayasal müesseselerdeki güç ve kuvveti cephenize çekeceğiniz ana kadar her adım erken sayılır” diyordu. Kaset, 19 Haziran 1999’da ATV haberbülteninde yayımlanınca, Gülen’in ‘laiklikten ve diyalogdan yana din adamı’ imajı yerle bir oldu.
Savcı Nuh Mete Yüksel, programın ertesi günü Cemaat’e soruşturma başlattı. Kanıt klasöründe sohbet videosu, ‘Hocanın Okulları’ kitabı, Saral’ın raporu ve Hablemitoğlu’nun ‘Etki Ajanları, Nüfuz Casusları ve Fetullahçılar’ makalesi vardı.Yüksel, 2000’de, Gülen hakkında ‘Türkiye’nin laik yapısını yıkmak üzere örgüt kurmak ve yönetmek’ten Ankara 2 No’lu DGM Mahkemesi’nde dava açtı. ABD’ye ‘hicret ettiği’ için Gülen’in yokluğunda sürdürülen davaya, ÇEV ve ÇYDD de müdahil oldu. Bunun üzerine ÇEV ve ÇYDD aleyhine İçişleri Bakanlığı ve EGM’ye imzasız ihbarlar yağdı. ÇEV Başkanı Gülseven Yaşer ve ÇYDD Başkanı Türkan Saylan’ın misyonerlik yaptıkları ileri sürüldü. Haklarında inceleme başlatıldı.
Sonraki adım, 2001’de Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü Değerlendirme Bölümü’nden Komiser Özbek’in ÇEV’e gelip kendisini ‘Alevi ve Atatürkçü komiser Hayri Öz’ diye tanıtarak sızmasıydı. Özbek, dernekte gizli kamerayla çekim yaptı. Bunlar, ‘ÇEV’liler PKK’lılara burs veriyor’ izlenimi yaratacak şekilde Cemaat’le bağlantılı bir kanalda yayımlandı. Görüntüleri ihbar kabul eden İstanbul DGM Başsavcılığı, ÇEV’de arama yapılmasına karar verdi. Polisler, 3 Haziran 2002’de ÇEV’i bastı. Aramada, ÇEV’in kasasından Savcı Yüksel’in seks görüntülerini içerdiği iddia edilen CD çıktı! HSYK, kasetten üç ay sonra Yüksel’i DGM savcılığından ve Gülen soruşturmasından aldı. Jandarma kasetin montaj olduğu yönünde rapor verse de iş işten geçmişti.
Hablemitoğlu, Cemaat tehdidini anlattığı ‘Köstebek’ isimli kitabını yazarken PKK’lı olduğu iddia edildi, hakkında davalar açıldı, evi basıldı, telefonları dinlendi, tehdit mektupları aldı. Fakat o, geri adım atmayacak denli yürekliydi. ‘Köstebek’te şöyle yazmıştı: “Her gerçek kamu görevlisinin mağdur olma pahasına elini taşın altına koyması; devletimizin, tam bağımsızlığımızın geleceği açısından canının yanmasını, bedel ödemesini göze alması gerekiyor. Çoğunluk seyrettikçe, mücadele eder gibi yaptıkça, Fetullah Gülen’den, Müslüm Gündüz’den, Metin Kaplan’dan daha cesur ve namuslu olmadıkça, daha çok Asteğmen Kubilaylar, Uğur Mumcular, Ahmet Taner Kışlalılar, Bahriye Üçoklar, Muammer Aksoylar aramızdan yitip gidecekler.”
Gülen’e ABD’de, usullere aykırı şekilde koruma tahsis eden devlet, Hablemitoğlu’nu korumadı. Kanı; Kubilay’ın, Mumcu’nun, Kışlalı’nın, Üçok’un, Aksoy’un kanına karıştı.CHP’nin cinayeti araştırmak üzere araştırma komisyonu kurulması önerisini AKP’liler reddetti.
Hablemitoğlu 1000 sayfalık bir çalışma daha hazırlamaktaydı. Bu kitapta; Cemaat’in uluslararası istihbarat örgütleriyle ilişkilerini, yapılanmasını ve itirafçıların kaset çözümlerini yayımlayacaktı.
Hablemitoğlu’nun hayatını adadığı, ilk Gülen davası, 2008’de beraatle bitti. O yıl, şakirtlerin Emniyet’i bütünüyle ele geçirdiği ve Ergenekon soruşturmasını yürüttüğü yıldı.
Saral ve Ak’ın 130 kişilik Cemaatçi polisler listesinde 16’ncı sırada olan Recep Güven, Ergenekon ve KCK soruşturmalarının beyin takımındandı; Diyarbakır Emniyet Müdürü olmuştu. 10’uncu sırada olan Ramazan Akyürek, İstihbarat Dairesi Başkanlığı’na yükseldi.
Cemaat, 1999’da yarım kalan hesabı Ergenekon’la kapatmak niyetindeydi. Kanserle boğuşan Saylan’ın evi, 13 Nisan 2009’da basıldı. Saylan, bundan 35 gün sonra hayata veda etti. Yaşer’se 2016’ya kadar kanser tedavisi için bulunduğu ABD’den dönemedi. Cemaat, Hablemitoğlu cinayetini, kendi icat ettikleri Ergenekon’un eylemlerinden biri olarak göstermek istedi.
İşte bugünler AKP’nin Cemaat’e ‘ne istediyde verdiği’ günlerdi. Saral’ın listesinin 73’üncü sırasındaki Yakup Saygılı, 2013’te İstanbul Emniyet Müdürlüğü Mali Suçlar Şube Müdürü yapıldı. Saygılı, bu göreve getirildikten sonra AKP hükümetinin dört bakanını ve dönemi Başbakan’ı Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ı hedef alan 17-25 Aralık operasyonlarını düzenledi. Bu hamle, hükümetin dersaneleri kapatma hamlesine Cemaat tarafından verilen yanıttı. Hükümet de Saygılı’yı ve Cemaat’le bağlantılı polisleri tutukladı. Erdoğan, Cemaat için “Haşhaşiler” dedi. Ne var ki, Cemaat için bu ifadeyi kullanan ilk kişi o değildi. Bu sözün ‘isim babası’; Saral’la Cemaat raporunu yazdıktan sonra 15 yıl makam yüzü göremeyen Ankara Emniyet Müdür Yardımcısı Osman Ak’tı. Gülen Davası’na bakan Ankara 2 No’lu DGM Mahkemesi’nin 12 Kasım 2001’deki duruşmasında tanık olarak dinlenen Ak, Cemaat’i kastederek, “Haşhaşileri andıran bir yapılanma olduğunu görüyoruz” demişti.
17-25 Aralık’tan sonra Ak’ı Zonguldak Emniyeti’nin başına atayan hükümet, Cemaat’i ‘terör örgütü’ ilan etti. Fetullah Gülen Terör Örgütü (FETÖ) davasının iddianamesinde; Gülen’in sohbet kaseti, Saral ve Ak’ın raporunda çizdikleri örgüt şeması dayanak kabul edildi. İddianameye göre, örgütün eylemleri arasında Hablemitoğlu’nun öldürülmesi de vardı. ‘Köstebek yuvası’na şimdi giriliyordu...