Bel ağrısı insanlık tarihinin en eski hastalıklarından biri. Dr. Eser Alptekin, Milliyet Cafe’deki yazısında (03.12.08); iş stresi, işi sevmeme ve kötü patronun bel ağrısını tetiklediğini söylüyor. Alptekin’in yazısı şöyle: Bel fıtığı farklı hastalıklarla karıştırılıyorFıtık tartışması büyüyor“Bel ağrıları, insanlık tarihinin en eski hastalıklarından biridir. Bel ağrıları hakkındaki ilk yazılı belgeler M.Ö. 1500 yıllarına kadar uzanır. Yapılan araştırmalarda bel ağrısının gelir düzeyi yüksek ülkelerde, gelir düzeyi düşük olan ülkelere göre 2-4 kat daha fazla görüldüğü tespit edilmiştir. Bel ağrısı pek çok ülkede iş gücü kaybında ikinci sırayı almaktadır. Bu da üretim azalmasını etkilemektedir. Bel ağrısı, tüm dünya nüfusunun yüzde 80’inde, hayatın herhangi bir döneminde ortaya çıkabilir. Bel ağrısının görülme sıklığı insanın yaşı ile de yakından ilgilidir. En sık 45-54 yaş grubunda görülür. 60 yaşından sonra görülme sıklığı azalır. Kadınlarda görülme sıklığı erkeklere göre daha fazladır. Burada etken kadınların yapısından ve daha duyarlı oluşlarındandır. Bel ağrısında uğraşılan meslekler risk faktörleridir.
Kilo bel fıtığı sebebi mi? Yapılan çalışmalarda bel ağrısıyla vücut yapısı arasında anlamlı bir ilişki kurulamamıştır. Yani kilolu biri, bel ağrısı riski daha fazla olan bir insan değildir. Fakat mesleklerin rolü fazladır. Ağır bedensel iş gücüne ihtiyaç duyulan mesleklerde özellikle de bir ağırlığı dönerek kaldıranlarda bel ağrısı sık görülür. Uzun süreli oturanlarda ve devamlı araç kullananlarda da bel ağrısına sık rastlanır.
Kadınlar ağır işçi Özellikle sağlık personeli, ağır vasıta sürücüleri, ağır sanayide çalışanlarda da risk yüksektir. Bu arada ülkemizdeki kadınları da ağır işçi kabul etmek durumundayız. Ağır iş yapanlarda bel ağrısı görülme sıklığı diğerlerine göre dört misli civarındadır. Bel ağrısının ana nedenlerinden biri de sosyo- psikolojik faktörlerdir. Stres, işi sevmeme, işten tatmin olmama ve hatta kötü bir yönetici de bel ağrısı nedenleri arasında sayılabilir. Devamlı egzersiz yapan kişilerde ve fiziksel aktiviteleri iyi olanlarda bel ağrısı daha az görülür. Bel ağrısı oluştuğu zaman bazen uzun süreli istirahatlar, ikinci bel ağrısı gelmemesi için korkularak davranılması da bel kaslarında güçsüzlüğe ve kısalmalara neden olacağından yine risk faktörleri arasında sayılabilir. Sigara içmek de bel ağrısı nedeni olarak bilinmektedir. Ayrıca uzun süreli devam eden öksürük ve kemik erimesinin (osteoporoz) de bel ağrısını artırdığı görülmüştür. Kişilerin bel ağrısı nedeniyle çevrelerinden gördükleri ilgi ve yardım etme gibi davranışlar da bel ağrılarını daha sık hale getirmektedir. Ayrıca ülkemizdeki ekonomik şartlar da insanların belini bükmektedir. Her “belim ağrıyor” dendiğinde bel fıtığı düşünmemek gerekir. Bel ağrısı yapan nedenler içinde kanserler, enfeksiyonlar, romatizmal hastalıklar, kas zorlanmaları, böbrek hastalıkları, damar anomalileri vb. sayabiliriz. Peki “Bu kadar çok bel ağrısı nedenleri arasında bel fıtığının oranı nedir?” diye sorarsak... Oldukça büyük bir orandır. Bel fıtığının belirti verenleri ve vermeyenleri de var. Bilimsel bir çalışmada 20-60 yaş gurubu insanlarında hiçbir bel sorunu olmayan kişilerde MR çekildiği zaman ortalama yüzde 30- 40 oranında bel fıtığı gözlemlenmiştir. Demek ki MR’ın hayatımıza, sağlık teknolojisine girmesiyle birlikte bel fıtığı olan hastalarda bir artma görülmüştür. Ayrıca bel fıtığında diskin sinire bası yaptığı yere göre de hastalardaki bulgular değişmektedir. Bazen ağrı sadece belde oluşur, bazen kasıklara, bazen de bacağa vurur. Fakat bizim burada korkacağımız bulgu ağrı değildir. Sinirdeki basılara bağlı oluşacak kas gücü kayıplarıdır, refleks ve ileri duyu kayıplarıdır.
Otururken bele çok yük biner Hasta bir yana eğik yürüyorsa (kompansatuar scolyoz) burada vücudun kendi kendini savunması devreye girmiştir. O bölgedeki sinirin zedelenmemesi, fonksiyonlarında bir bozukluk olmaması için vücut kendi tedbirlerini almaktadır. Yine vücut hastaya bazen de oturma demektedir. Çünkü bele en çok yük bindiği pozisyondur oturma pozisyonu, yani hastanın kilosunun iki misli. Yani 70 kg’lık bir hasta ise otururken bele binen yük 140 kg’dir. Ayaktayken ise bu 20 kg daha eksiktir. Hasta uzandığı zaman ise bele sadece 20 kg yük biner. Vücut da 20 kg’lık yükü onaylar. Yatarken de o kendine göre en uygun pozisyonu bulur. Yattığı yerin ortopedik olması kaydıyla en uygun pozisyon da ana rahmindeki çocuğun pozisyonudur. Hasta ağrıyan bacağını karnına doğru topladığında daha rahat ettiğini görecektir. Ayrıca bel fıtığı hastalarının otururken ve ayaktayken balenli lumbostat korse kullanmaları şarttır, yatarken çıkarmak kaydıyla. Tabii ki korse kullanımı da hastalığın akut dönemleri için gereklidir. Çünkü uzun süreli korse kullanımı da hasta da bel kaslarının ve karın kaslarının zayıflamasına neden olur. Tedavinin başlangıcında hastalara ilaç tedavisi ve fizik tedavi programları uygulanır. Ayrıca istirahat tavsiye edilir. Fakat istirahat de uzun süreli olmamalıdır. Fizik tedavinin 10. gününden itibaren hastalara egzersiz ve rehabilitasyon programları uygulamaları başlanır. Yalnız bir şeyi unutmamak lazım, şayet hastanın ayak parmaklarında güç kaybı oluşmaya başlamışsa, tedavinin daha ilk gününden bu güç kaybına bağlı sorunu düzeltmek için kas kuvvetlendirici egzersizlere başlanmalıdır. Ciddi yapılan bir tedavide parmak-lardaki güç kaybı 12. veya 13. günlerde düzelebilmektedir.”