1954’te kapatılması hâlâ tartışılan köy enstitülerinden mezun 88 yaşındaki Halime Kocataş, "Enstitüler olsaydı referandumda yüzde 95 ‘Hayır’ çıkardı ve okuma-yazma oranı yüzde yüz olurdu" dedi. 89 yaşındaki Ethem Sezgin ise "Enstitüler kapanmasaydı şu an Meclis’te tarım ve hayvancılık yapan köylünün çocuğu olurdu. Para babalarının değil emekçinin temsilcisi olurdu" diye konuştu.
Kocataş ve Sezgin'in Cumhuriyet gazetesinden Zehra Özdilek'in verdiği söyleşi şöyle:
- Kendinizden bahseder misiniz?
H. Kocataş: 1929’da Şile Kabakoz köyünde doğdum. 1940 yılında Arifiye Köy Enstitüsü’ne girdim. 1944 yılında mezun olarak kendi köyüme öğretmen olarak atandım. Burada 14 yıl öğretmenlik yaparak her alanda çalışmalarımı sürdürdüm. Evlenecek fakir kızların çeyizini diktim, iğne ve pansuman yaptım. O dönemin valisi Prof. Fahrettin Kerim ile görüşerek köye yol, su, elektrik gelmesini sağladım. Beşiktaş Ortaköy İlkokulu, Beşiktaş Turgut Reis İlkokulu, Etiler Hasan Âli Yücel İlkokulu’nda görev yaparak emekli oldum. 1981 yılında Beşiktaş ilçesinde yılın öğretmeni seçildim.
E. Sezgin: 15 Şubat 1928 yılında Trabzon’un Beşikdüzü ilçesine bağlı Korkuthan köyünde eğitimci bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldim. 1941’de Beşikdüzü Köy Enstitüsü’ne girdim, 1946 yılında enstitüden mezun oldum. Üç köy okulunun yapımında halkla beraber kazma kürekle çalıştık, 7 km yol yaptık. Toplam 33 yıl öğretmenlik yaptım.
- Köy Enstitüsü sistemi nasıldı?
H. Kocataş: Köylerin canlanmasında, eğitimden yararlanmayı amaçlayan bir okullaşma, kalkınma, demokratikleşme eylemidir. Enstitüler eylemi büyük bir çoğunluğa, nüfusun yüzde 80’ine yararlı olma hareketiydi. Gerçek yurt sevgisini geliştiren, ulusalcılığı insanlıkla bütünleştiren bir eğitim sistemi uygulandı.
E. Sezgin: Biz eli nasırlı, ayağı çarıklı, toprağın özünü tırnaklarıyla sökmesini ve icabında bu topraklar için ölmesini bilenlerin çocuklarıyız. Köy Enstitüleri bizleri Ata’nın istediği gibi fikri, irfanı, vicdanı hür öğretmenler yetiştirdi. Atatürk ve devrimlerini, devlet, millet sevgisini yeni yetişen gençlere öğretmemizi sağladılar. Yeniliklere kapalı bağnaz bir öğretmen olmamamız gerektiğini insanlığa hizmetin en yüce ibadet olduğunu kavrattılar.
- 16 Nisan’da gerçekleştirilen referandumda Anadolu’da ağırlıklı ‘Evet’ oyu çıktı. İnsanların aklına acaba biz Anadolu’yu ihmal mi ettik sorusu geldi...
H. Kocataş: Köy Enstitüleri kapatılmasaydı eğer 16 Nisan referandumunda en az yüzde 95 ‘Hayır’ çıkardı. Türkiye’de okuma oranı yüzde 100 olurdu. Atatürk 10 yıl daha yaşasaydı her şey çok farklı olurdu. Kütüphaneler çoğalacak, kitap okuma alışkanlık haline gelecekti. Kadın hakları tartışılmayacaktı. Şu an Türkiye’nin sıkıntı çektiği birçok konu yaşanmayacaktı. Köy Enstitüleri bir eğitim destanıdır.
E. Sezgin: Köy Enstitüleri devam ediyor olsaydı referandumdan böyle bir sonuç almak mümkün değildi. Anadolu’nun ‘Evetçileri’ oranın yoksul halkı doğrudan doğruya çıkarcıların para babalarının siyasi oyuncağı haline gelmiştir. Önce yoksullaştırdılar sonra da istedikleri istikamette oy kullanmaya sevk ettiler.
- Köy Enstitüleri kapanmasaydı eğer Türkiye’nin şimdiki durumu nasıl olurdu?
H. Kocataş: Halk uyanmasın diye enstitüleri kapatma yoluna gittiler. Hangi kuruluş vardır ki kapanışından 67 sene geçmesi halinde bile güncelliğini korur. E.Sezgin: Köy Enstitüleri kapanmamış olsaydı eğer şu an Mecliste tarımcılık, hayvancılık yapan köylünün çocuğu olurdu. Halkı temsil ederdi. Para babalarının değil emekçinin temsilcisi olurdu. Bunun tehlikesini görmüş olan ağalar ayaklandı ve korku içerisinde Köy Enstitülerinin kapatılması konusunda kampanya başlattılar. Bugün hâlâ ağalık sisteminin etkisi sürüyor.
Köy Enstitülerini Araştırma ve Eğitimi Geliştirme Derneği Başkanı Prof. Dr. Güler Yalçın şunları söyledi: “Köy Enstitüleri ezilen bireyin özgürleşmesi ve ülkenin eğitim yoluyla demokratlaşması niyetiyle kurgulanmış bir eğitim devrimidir. Günümüzde yararlanılması gereken ve bugün Finlandiya, Kanada ve hatta Amerika’da uygulamaları olduğunu bildiğimiz eğitim devrimi projesinin evrensel öğelerinin hayata geçirilmesi için günümüz koşulları ve aciliyet sırası göz önüne alınarak hayata geçirilmesi gerekmektedir.”