Hürriyet yazarı Mehmet Yakup Yılmaz, "Terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına ve anayasal düzene karşı suç işlemek" iddiasıyla tutuklanan ve tutuksuz yargılanan Cumhuriyet yönetici, yazar, muhabir ve avukatları hakkındaki davaya ilişkin iddianamede Star yazarı Hüseyin Gülerce'nin, "tanık" sıfatıyla yer almasına yöneltilen eleştirileri değerlendirdi. Yılmaz, bir dönem adı Gülen cemaati ile anılan Gülerce'yle ilgili olarak "Ortak olduğu suçların hesabını vermeli önce. Birçok dürüst savcının korkutulup sindirildiğini biliyoruz ama günün birinde bir savcı çıkıp, bunun hesabını soracaktır diye umuyorum" dedi.
"Dünyanın en kolay kandırılan insanı Recep Tayyip Erdoğan gibi görünüyor" görüşünü dile getiren Yılmaz, "Bana öyle geliyor ki kripto cemaatçiler, onun güç tutkusunu kullanarak yeni kumpaslar peşindeler" iddiasını ileri sürdü.
Sözcü'den Özlem Gürses'e konuşan Mehmet Yakup Yılmaz'ın açıklamaları şöyle:
– Zor zamanlar… Türkiye'nin en büyük sıkıntısı ne sizce?
Türkiye'nin en büyük sıkıntısı doğru işleyen bir hukuk düzeni kuramamış olması ve demokrasiyi özümseyememiş olmasıdır. Dün de sıkıntıların nedeni bunlardı, bugün de bunlar. Türkiye'de çok partili hayata geçildiği günden beri iktidara gelen partilerin hiç biri demokrat değildi. Adı böyle olan parti de dahil olmak üzere! İktidar gücünü eline geçiren, iktidara gelene kadar söylediklerini hep unuttu. Tıpkı bugünkü iktidar gibi. Yargı da hiçbir zaman bağımsız olamadı. 1960 öncesi ‘parti yargısı' vardı, tıpkı bugün olduğu gibi. 1961 Anayasası ile de bir başka vesayet düzeni kuruldu, yargı onun emrine girdi. Ama hiçbir şekilde AKP iktidarındaki kadar yozlaşıp, dejenere olmamıştı. Ve bu, bir ülkenin başına gelebilecek en büyük felaketlerden biri sayılmalıdır.
– İnsanların adalete, siyasete, medyaya hatta yılların sarsılmaz görünen kurumlarına hiçbir güveni kalmadı… Meseleleri konuşamaz hale geldik…
Eskiden araştırmalarda en güvenilir kurum Silahlı Kuvvetler çıkardı, meğerse öyle bir kurummuş ki içinden çürütülmüş. Adalet, siyaset ve medyaya gelince zaten hiçbir zaman güvenilir olmadılar. Adaletin yeri biraz daha yukarılardaydı tabii ama unutmayalım ki “avukat tutma, hakim bul” sözü de bu cennet vatanımızın insanlarının dilinden çıktı! Medya ise öteden beri güvenilmez ama bu gidişe en çok direnen, sayımız çok az kalsa da yine gazeteciler.
– Son 14 yılın ülkede bıraktığı en büyük tahribatı 3-4 cümle ile anlatmanızı istesem…
Kurumlar tahrip oldu. Bağımsız yargı yok, Silahlı Kuvvetler, Fetullahçılar tarafından önce Balyoz, Ergenekon ve casusluk davalarıyla çökertildi, sonra da darbe girişimiyle neredeyse tamamen tahrip edildi. Merkez Bankası bağımsızlığını yitirdi. Kurumları tahrip edilen bir devleti bekleyen kaçınılmaz sonucu tarih kitaplarından biliyoruz. Buna karşı mücadele etmemiz gerek.
– Kaç yıl bitti meslekte?
42 yılı mayıs ayında tamamladım.
– Önemli bir bölümünde yönetici idiniz, değil mi?
Evet. Çok önemli bir bölümünü yönetici olarak geçirdim meslek hayatımın. Posta, Radikal, Fanatik ve Spor gazetelerinin kurucu genel yayın müdürüydüm. Milliyet'te 5 yıl genel yayın müdürlüğü yaptım. 30'dan fazla dergi kurdum. 20 senedir de aynı zamanda gazete köşe yazısı yazıyorum.
– Ne değişti medyada peki?
Medyadaki en önemli değişiklik iktidara bağlı bir medyanın yaratılmış olması. Daha önce de iktidara yakın gazeteler, uzak gazeteler vardı hep ama böylesi hiç olmamıştı. Şimdi ihaleler, ilanlar yoluyla doğrudan devlet bütçesinden beslenen bir medya var ve orada çalışan kendilerine gazeteci süsü vermiş tipler var.
-O zamanlarda da “Fetullah Gülen” medyası diye bir şey var mıydı?
Onlar hep vardı.
-Hem SÖZCÜ hem Cumhuriyet soruşturması Hüseyin Gülerce ve Fehmi Koru'nun gizli tanıklığı ile şekilleniyor. Zaten yazdınız ama… Ne anlıyorsunuz siz bu durumdan?
Fetullahçı çete yeni bir operasyon çekiyor diye düşünüyorum. Bu yapılanlar kimin işine yarıyor, ona bakarsanız, bu operasyonların arkasında kimin olduğunu da bulabilirsiniz. Fetullahçılara yarıyor, demek ki arkasında Fetullahçılar var ve bu arkadaşlar da Fetullahçı geçmişe sahipler.
– Ne oluyor? Yine mi kumpas, yine mi kandırılma?
Dünyanın en kolay kandırılan insanı Recep Tayyip Erdoğan gibi görünüyor. Bana öyle geliyor ki kripto cemaatçiler, onun güç tutkusunu kullanarak yeni kumpaslar peşindeler.
– Gülerce “Ben MİT krizinde vatansever olduğumu kanıtladım” diyor… Bu kadar kolay mı?
Onu anlatana kadar, ortak olduğu suçların hesabını vermeli önce. Birçok dürüst savcının korkutulup sindirildiğini biliyoruz ama günün birinde bir savcı çıkıp, bunun hesabını soracaktır diye umuyorum. Çünkü işledikleri suçlar, zaman aşımı ile kurtulabilecekleri suçlar değil.
– Tahmin ediyorum ki siz de biraz daha kendi dünyanıza çekildiniz… Öyle mi?
Gazetede yazı yazıyorum haftada 5 gün. Aktif yöneticilik görevlerimden yıl başı itibariyle ayrıldım, sadece yazı yazmak istiyorum. TV'ler için ise “yasaklılar” listesindeyim.
– Siz nasıl bir Türkiye hayal etmiştiniz?
Demokratik bir ülkede yaşayabileceğimizi düşünüyordum, hâlâ düşünüyorum, karamsarlığa gerek yok. Biz bu ülkede varız ve sonunda demokrasiyi kuracağız. Gazetecilik hayallerimi gerçekleştirdim.
Elbette. Bu ülkenin geleceği için umutsuzluğa düşenler, Kurtuluş Savaşı'nın öncesindeki günlerdeki Türkiye'yi gözlerinin önüne getirsinler. O günlere göre çok daha iyi ve güçlüyüz. Bu ülkede demokrasi olacak, başka yolu yok.
– Nasıl bu noktaya geldiğimizi zaten sürekli yazıyorsunuz, nasıl çıkacağız buradan asıl?
Demokrasilerde her iktidar eskir ve sandıkta yenilir. Bu kaçınılmaz sondan AKP iktidarı da eğer demokratik seçim düzeni bir şekilde ortadan kaldırılmaz ise kaçamayacak. O gün, bütün yaptıklarının ortaya dökülmesi, bazı kişilerin hesap vermek zorunda kalması kaçınılmaz. Onun için iktidardan hiç gitmeyecekleri bir düzeni yaratmaya çalışıyorlar.
– Peki o güne kadar ne yapacağız?
Unutmayalım ki varlığımız konusunda direnmediğimiz sürece yok oluruz. Onun için demokratik haklarımızı sonuna kadar kullanmaktan vazgeçmemeliyiz.
– AKP seçmeni arasında bu olup bitenleri uygun bulmayan, vicdanı rahatsız olanlar var mıdır sizce?
Elbette. İktidar medyasının karartmasına rağmen! Herkes vicdanını, iktidarı korumak için çıkartıp atacak değil ya. – Benzer şekilde partinin içinde de bu rahatsızlık ve kopmalar yaşanıyor mu acaba? Niye kimsenin sesi çıkmıyor? Şu anda bir mutlak iktidar algısı var, ortak işlenen suçlar var, iktidardan nasiplenme beklentileri var, onun için ses çıkmaması normal. Ne zaman ki bu mutlak iktidarın çözülme olasılığı görülür o zaman parti içinde eteklerde biriktirilen taşlar da ortaya dökülür.
– Bu iktidar “muhalif gazeteci” diye bir tanım çıkardı, herkesin kafası karıştı. Gazeteci kim, muhalif kim, aktivist kim?
Gazeteci, halk adına iktidarları sorgular, çıkar çevrelerini sorgular, araştırır. Yaptığı iş için muhalifmiş gibi görünür. Aktivist ise elde bayrak sokakta gezer, eylemleriyle görüşünü ortaya koymaya çalışır. Gazetecinin, aktivist gibi davranmasını onaylamıyorum. Gazeteci bir siyasi davanın aktivisti olursa, yarın o davada gördüğü aksaklıkları, kötülükleri nasıl görüp, eleştirebilir?