NSU davasında baş sanık Beate Zschaepe'nin ifade vermesi beklenirken davanın salı gününe ertelendiğine dikkat çeken Berliner Zeitung, şu yoruma yer veriyor:
“Zschaepe'nin bazılarının isteğini yerine getirmesi sürpriz olur. Siyasetten ve bazı medya kuruluşlarından, Zschaepe'nin pişmanlık duyduğunu açıklaması yönünde sesler yükseliyor. Ama sadece bunun söylenmesi ile hiçbir şey kazanılmış olmaz. Pişmanlık duygusunu insanın hissetmesi gerekir. Ama bunu da ancak Zschaepe'nin kendisi bilebilir. Bir de Zschaepe'nin kesinlikle suskunluğunu korumasını ve bu cinayetlerin perde arkasına ilişkin hiçbir açıklamada bulunmamasını gönülden arzu edenler var. Almanya'nın iç istihbarat kuruluşu Anayasayı Koruma Teşkilatı, sanığa susma hakkı tanıyan hukuk devleti ilkesine herhalde uzun zamandır hiç bu kadar içtenlikle sarılmamıştı.”
Alman gazetelerinde son dönemde yer alan yorumların çoğunda Başbakan Angela Merkel mülteci tartışmalarında pasif kaldığı, İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere de Dublin Anlaşması’nı yeniden uygulamaya koymak istediği için eleştiriliyor. Badische Zeitung'da bu konuda şu görüşler dikkat çekiyor:
“Mülteci krizinin yönetimi federal hükümetin elinden kayıp gitme eğiliminde ve buna karşı çıkan kimse de yok. Aslında görevi icabı bunun Başbakan Merkel’ın sorumluluğunda olması gerekir. Ne var ki 2006 Dünya Futbol Şampiyonası’nın satın alındığı yönündeki iddialardan Franz Beckenbauer kendini nasıl sıyırıyorsa, Angela Merkel da şu günlerde aynı şekilde şık bir biçimde kendini gizlemeyi yeğliyor. Federal İçişleri Bakanı da, Merkel’in pek hoşuna gitmemesine rağmen, önce Suriyeli mültecilerin aile birleşimine karşı çıkıyor. Şimdilerde ise Suriyeliler için Dublin uygulamalarını yeniden devreye sokmak istiyor. Anlaşılan, İçişleri Bakanı mültecilerin gözünü korkutmak için bir mesaj vermek istiyor. Oysa sorunların çözümü yönünde mesaj vermesi daha ivedilik taşıyor.”
Straubinger Zeitung ise Dublin kurallarının yeniden uygulanmasının sembolik bir anlamı olduğunu, çünkü özünde çok az şeyi ya da hiçbir şeyi değiştirmeyeceği görüşüne yer veriyor. Yorum şöyle devam ediyor:
“Suriyelilerin çoğu AB ülkelerine giriş yaparken kayıt edilmedikleri için, bunların geri gönderilebileceği hiçbir ülke de yok. Yunanistan bu uygulamanın dışında tutuluyor. Ama zaten konu bu değil! Burada asıl önemli olan, hükümetin kendi halkına, Avrupalı ortaklarına ve nihayetinde mültecilere vereceği mesajdır.”
Die Welt gazetesi ise yorumunda, Almanya'nın eski başbakanlarından Helmut Schmidt'in ölümü çerçevesinde Almanya'daki yas kültürünü sorguluyor:
“Eski Başbakan Helmut Schmidt'in ölümünün ardından eski ve yeni medya araçları matem, bağlılık ve bilgilendirme gibi konularda birbiriyle adeta yarışa girdi. Başbakanlarına karşı genelde sert tavır alan bu ülke, bu ölüm karşısında onun önünde saygıyla eğildi ve sürekli sigara içen, çoğu kez polemiklere giren, özgür düşünceli bu devlet adamını arayacağını belli etti. Gerçekten de öyle mi? Ölen kişinin ardından taziyelerini gönderenlerin çoğu, çağın ruhuna ters düşen ve günlük yaşamı yaratıcılıktan uzak bir konuma getirmek isteyenlere karşı Schmidt'in savunduğu kişisel özgürlükleri mezara gömen kişiler. Örneğin sigara alışkanlığı... İdol hale gelmiş bir kişinin ardından onun ayıpları ile kışkırtıcı davranışları da mezara gömülmüş oluyor. Bu bir çelişkidir ve bir burjuva matem kültürünü yansıtır.”