Birleşmiş Milletler Genel Sekreter Yardımcısı Ban Ki-moon ve ABD eski Başkan Yardımcısı Al Gore, yazdıkları yazıda küresel krizin yeşil ekonomiyle atlatılacağını söylediler. Günümüzün ana konusunu ekonomik durumun nasıl canlandırılacağı oluşturuyor. Tüm dünyada hükümetlerin, takadi biten küresel ekonomiye yeniden güç kazandırma yollarını aradıkları bir dönemde bu durum pek de şaşırtıcı değil. Ancak, liderler ekonominin acil olarak canlandırılmasına duyulan ihtiyaca çare bulmaya çalışırken, ortaya çıkacak yeni ekonomik modelin hem gezegenimiz hem de geleceğimiz açısından sürdürülebilir olmasını sağlamak zorundalar. Bizim hem canlanma hem de uzun vadede tek bir küresel ekonomik politika ile iki hedefe birden ulaşmamız gerekiyor: Acil ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarımızın karşılanması ve yeşil ekonomiye geçiş. Kısacası, "yeşile doğruyu" hedefimiz yapmalıyız. Senkronize küresel durgunluğa karşı senkronize küresel karşılık verilmesi gerekir. Önde gelen ekonomiler arasındaki ilişkilerde hareketlilik ve ekonomi politikalarında yoğun bir eşgüdüm gerekir. Korumacı ekonomik politikalardan sakınmalıyız, unutmamalıyız ki bu tip politikalar Büyük Kriz'in (1929) nedenleri arasındadır. Mali iniş ve çıkışların, hızla değer kaybeden para birimlerinin ve şahlanan enflasyonun yanı sıra tüketici ve yatırımcı güveninin yeniden sağlanmasının can damarını eşgüdüm oluşturur. Geçtiğimiz kasım ayında Washington'da toplanan G20 liderleri "küresel büyümeyi yeniden inşa etmek ve dünya mali sisteminde gerek duyulan reformları başarıyla tamamlamak için işbirliğini artıracaklarını ve birlikte çalışacaklarını" ifade etmişlerdi. Bu söylenenleri hemen hayata geçmeleri gerekiyor. Yeni bir düşünce tarzı Ekonomiyi canlandırmalıyız ancak bunu yaparken doğru adımları atarsak yeşil büyümenin yolunu açacak düşük karbon salınımlı yeni bir çizgiyi de tutturabiliriz. 34 ülke tarafından açıklanan ekonomiyi canlandırma paketleri şu an 2,250 milyar ABD Doları (€1,750bn, £1,569bn) tutarına ulaşıyor. Söz konusu canlandırma çalışmaları ve diğer ülkelerin alacakları önlemler artık ölmekte olan endüstrileri ve dünün kötü alışkanlıklarını yaşatmaya değil, dünya ekonomisinin artık 21. Yüzyıla uygun hale gelmesine yardımcı olmalıdır. Karbon tabanlı altyapılara trilyonlarca dolar yatırım yapmaya ve fosil yakıtlara subvansiyon sağlamaya devam etmek, bir kez daha (son krizin patlak vermesine yol açan) riskli gayrimekullere yatırım yapmak demektir. Dünya genelinde yılda 300 milyar ABD Doları'na ulaşan fosil yakıt subvansiyonunu ortadan kaldırmak sera gazı etkisi yapan gazların salınımını yüzde 6 düşürecek, küresel hasılaya katkıda bulunacaktır.Yenilenebilir enerji bize en fazla ihtiyaç duyduğumuz yerlerde yardımcı olacaktır. Gelişmekte olan ülkeler, dünya genelinde yenilenebilir enerji kaynaklarının yüzde 40'ına ve güneş ışığından enerji üretme kapasitesinin yüzde 70'ine sahiptir. Başta ABD ve Çin'de olmak üzere liderler, ekonominin canlanması ve yeni iş imkanlarının yaratılabilmesi için, yeşilin tercihlerden biri değil, bir gereklilik olduğunu kavramaya başlıyor. Dünya genelinde 2,3 milyon kişinin istihdam edildiği yenilenebilir enerji sektörü, daha şimdiden petrol ve doğalgaz sektörünü istihdam açısından geride bırakıyor. ABD'de rüzgar enerjisi sektöründe çalışanların sayısı tüm kömür sektöründe çalışanların sayısını geçiyor. Başkan Obama ve Çin'in ekonomiyi canlandırma paketleri doğru yönde atılmış çok önemli adımlar ve bünyelerindeki yeşil unsurların acilen uygulamaya konmaları gerekiyor. Yenilenebilir enerji Öncelikle tüm hükümetleri enerji verimliliği, yenilenebilir enerji, toplu taşımacılık, yeni akıllı enerji hatları ve ormanları çoğaltmak dahil ekonomiyi canladırmanın yeşil unsurlarını genişletmeye ve hızla sonuç alınabilmesi için işbirliğine çağırıyoruz. İkinci önceliğimiz "yoksul yanlısı" politikalar. Gelişmekte olan ülkelerin, büyük yıkıma yol açan ekonomik çalkantıdan kurtulmak için borç alma ya da para basma imkanı bulunmuyor. Bu nedenle, sanayileşmiş ülkeler kendi sınırlarının dışındaki yerlerde de yoksulların verimliliğini artıracak uygun maliyetli programlara hemen yatırım yapmaya başlamalılar. Geçtiğimiz yıl yiyecek sıkıntısından kaynaklanan ayaklanmalar ve karışıklıklar 30'un üzerinde ülkeyi kasıp kavurdu. Söz konusu olaylar, sanki kötü bir kehanetin habercisi gibi 100 milyon ilave insanı daha da yoksullaştıran mali krizin patlak verdiği Eylül ayından önce yaşandı. Daha fazla sıkıntı çekilmesini ve mühtemel bir yaygın siyasi istikrarsızlığı önleyebilmek için hemen harekete geçmemiz gerekiyor. Bunun anlamı, bu yıl yabancı ülkelere yapılan yardımların artırılmasıdır. Sosyal güvence şebekelerinin güçlendirilmesi demektir. Bunun anlamı gelişmekte olan ülkelerde tarıma yatırım yapmaktır, yani tohum sağlamak, sürdürülebilir tarım uygulamaları hakkında yardımcı olmak, daha fazla gıda maddesi üretebilmeleri ve ürünlerini yerel ve bölgesel pazarlara ulaştırabilmeleri için küçük çiftçilere kredi vermektir. Yoksul yanlısı politikaların bir parçası da tarım alanlarının daha iyi kullanılması, su kaynaklarının korunması ve kuraklığa dayanıklı ekinlerdir. Böylece yoksulların iklim değişikliğine uyum sağlamalarına yardımcı olunur. Bu sayede, ayrıca, gelişmekte olan ülkelerde sıklıkla karşılaşılan süreğen açlık ve yetersiz beslenme sorununa çözüm yönünde ilerleme sağlanır, hatta çare bulunur. Umutlar yitiriliyor Üçüncü olarak ise aralık ayında Kopenhag'ta düzenlenecek toplantıda iklim değişikliği ile mücadele konusunda sağlam bir anlaşmaya varılması gerekiyor. Söz konusu anlaşmaya gelecek yıl için değil, bu yıl için ihtiyacımız var. İklim değişikliği ile ilgili görüşmelere ciddi şekilde hız kazandırılmalı ve bugünden başlamak üzere konuya en üst seviyede ihtimam gösterilmelidir. Kopenhag'da bir anlaşmaya varılması, en güçlü ekonomik canlandırma paketi olacaktır. İklim değişikliği ile mücadele konusunda oluşturulacak yeni çerçeve, hem iş çevreleri hem de hükümetlerin temiz enerji alanında yeniliklere ve yatırıma hız vermek için bekledikleri işaret olacaktır. Kopenhag yeşil kalkınmaya yeşil ışığın yakıldığı yer olacaktır. Gelecek onlarca yıl boyunca bizleri ve çocuklarımızım çocuklarının dahi yararlanacağı sürdürülebilir ekonomik canlanmanın gerçek temelini yeşil ekonomi oluşturacaktır. Detroit'ten Delhi'ye milyonlarca insan yaşamlarının en kötü döneminden geçiyor. Aileler işlerini, evlerini, sosyal güvencelerini ve hatta karınlarını doyurma umudunu kaybediyor. Böyle ciddi bir durum ortadayken hükümetler stratejik tercihler yapmak zorundadır. Anlık ihtiyacımızın gerçek ihtiyacımızın önüne geçmesine izin vermemeliyiz. Yeşil ekonomiye yatırım tercihe bağlı bir harcama değildir. Daha eşitlikçi ve refah bir gelecek için akıllı yatırımdır.