Yeniçağ yazarı Murat İde, Hükümetin ülkenin içinde bulunduğu ekonomik krizin yaklaştığını önceden bildiğini, papaz Brunson meselesiyle sosladığını ve ayaklanmalar için önlem aldığını öne sürdü. İde, valilere verilen 'kente giriş-çıkış yasağı koyma yetkisi' ni hatırlatarak terörle mücadele adı altında ekonomik krize karşı olası ayaklanmaların önleneceği bir çok yetkilendirmeye işaret etti.
Yazar İde, Türk Lirası'nın ABD Doları karşısında ki değer kaybına ilişkin Meral Akşener'in 'Hükümetin yanındayız 'çağrısını hatırlattı. İde, Akşener'in açıklamasının ülkenin 'beka'sını işaret ettiğini, gelen ekonomik kriz için dövünmek yerine, çözüm için birlikte 'hareket' etme zorunluluğunu yansıttığını vurguladı.
Murat İde, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın damadı Berat Albayrak'ı Hazine ve Maliye Bakanı yapmasını "Devlet geleneğinin hazinesini evdeki damada bağlayacak kadar ölçüsüz nobranlık" diye tanımladı. Yazar, Albayrak'ın 'Yeni Ekonomik Model' konulu toplantısı için ise, "Milyar dolarlık adamları İstanbul'da topladı, kürsüye damadı sürdü, alay eder gibi yeni program anlattı.. Damat ter içinde ve de emanet gülüşüyle, 5 yıl içinde neler yapacaklarını anlattı; Türkiye'nin milyarlık holdingleri, bu seviyesiz, bu yalaka takımın elinin altında.." diye yazdı.
Murat İde'nin "Ülke yanarken saç tarayanlar.." başlığıyla Yeniçağ'da yayımlanan yazısı şöyle:
"Aylardır konuşuluyor.. Mahalledeki bakkaldan milyarlık sanayiciye, emekli ablamızdan kahvedeki sohbetlere kadar her yerde, yaklaşmakta olan ekonomik sarsıntı, birer ekonomist edasında konuşuluyor..
Yani geleceği belliydi, sorumlusu belliydi, beceriksizliklerin ve yanlış tercihlerin bizi bu noktaya getireceği belliydi..
Geçen hafta ifade etmeye çalıştım, papaz Brunson Ak Parti iktidarı için, iletişim ve algı açısından can simidi oldu.. Zaten yaşanacaktı, fırsat bu fırsat, papaz krizi üzerinden oldu sana ABD'nin operasyonu..
ABD'nin tavrının katkısı yok demiyorum ama asıl sebep o değil diyorum..
16 yılın sonunda girdiğimiz çıkmaz sokakta duvara toslayacağımızı herkes bağıra çağıra söylerken, 5000 yıllık devlet geleneğinin hazinesini evdeki damada bağlayacak kadar ölçüsüz nobranlık, oralı olmadı..
Sanayici uyardı "Ülkeyi ben yönetiyorum" dedi..
İşçiler uyardı, "Daha ne istiyorsun?" dedi..
Siyasetçiler uyardı "Bunlar var ya bunlar" dedi..
Veshasıl, "elin sıcak parası ile girilen çıkmaz yolda" haydan gelen huya savrulunca, burnumuz duvara dayandı..
Bu satırlar yazılırken, bizimki selden perişan olmuş Ünye'de diyor ki;
-Dolar nedir ya? Yerel seçimlerde sandıkları patlatmaya hazır mıyız? O halde hadi hep birlikte, "Beraber yürüdük biz bu yollarda"
Borcu katlanmış milyonlarca insan karar düşünürken, ne güzel İstanbul..
Ama doğru aslında.. Bugünü kurtardığını sanırken, yarınını ateşe atan bir büyük toplulukla beraber yürüdüler bu yollarda.. Maaselef sevgili abim, ablam, kardeşim, Cuma sabahı kalktığımızda karşımıza dikilen piyasa kabusunda payın var..
Yok Dolar borcum var, yok şuna buna zam geldi diye sızlanmanın anlamı yok..
Bu ülkenin dürüst insanlarının, ihale kovalamayan namuslu kalemlerinin, gözünün içine baka baka sana yalan söylemeyi ar sayanların sesini duymadın, duymazdan geldin..
Sonuçta, papazla soslanmış gerçeğinle yüz yüzesin..
Bunu söylemek meseleyi çözmüyor tabi..
Ülke hepimizin.. Aynı gemideyiz.. Ve Meral Akşener'in dediği gibi geminin adı "Türkiye Cumhuriyeti"
Bu sorumsuzlukta payı olan da ödeyecek faturayı, olmayan da..
Bakın size bir not düşeyim.. 24 Haziran'ın hemen ardından, Anayasa çiğnenerek çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnamelerin birinde kime ne yetki verildi biliyor musunuz?
"Valilere, kente giriş-çıkış yasağı koyma yetkisi.."
Terörle mücadele kılıfıyla bu ve buna benzer yetkiler acaba ne için diye düşünmedin belki de..
Ben sana söyleyeyim, çıkmaz sokağa girdiğimizi ve hepimizi kavuracak ekonomik yangının yaklaşmakta olduğunu en iyi bilen, iktidarın kendisi.. Nasıl bilmesin ki, elleriyle yaptı..
Dolayısıyla, inşallah olmaz ama bizi bekleyen o kötü senaryoda, milletin sokağa dökülme ihtimaline karşı alındı bu önlemler..
Yarın "Mahvolduk" diye sokağa çıkabilirsin diye hazırlığını yaptı.. Kendi keyfinin bekası için her şeyi yaptı, her önlemi, terörle mücadele sosuyla hazırladı..
Peki buna kafası bu kadar çalışırken, Cuma günü ortalık yangın yeriyken, piyasalara, ekonomiye soluk aldırmak için ne yaptı?
Milyar dolarlık adamları İstanbul'da topladı, kürsüye damadı sürdü, alay eder gibi yeni program anlattı.. Kimsenin 15 dakika sonrasını tahmin edemediği bir kara Cuma'da, damat ter içinde ve de emanet gülüşüyle, 5 yıl içinde neler yapacaklarını anlattı;
-Bak bu daire var ya.. Ha bunun etrafında yatcaz kalkcaz, yatcaz-kalkcaz bitcek..
Arada espri yaptı ama gülen yok..
Bir daire çizmiş, şunu yapacağız bunu yapacağız diyor ama dinleyenlere bakıyorsun anlayan bir surat ifadesi yok..
Damat konuşmaya başlarken Dolar 5.80 liraydı, konuşma bittiğinde 6.80..
O koca koca adamların arasında, "Bu nasıl bir saçmalıktır" diye soran yok..
Herkes selfi çekme yarışında..
Ve Türkiye'nin milyarlık holdingleri, bu seviyesiz, bu yalaka takımın elinin altında..
Peki devletin zirvesi? "Onların Doları varsa, bizim Allah'ımız var" diye dolaşıyor..
Allah'a canım kurban.. Her şerde bir hayır var der, sineye çekeriz..
Ama "Bizim de Allahımız var" şeklindeki muhteşem ekonomik pozisyonla kafa tuttuğu Amerikan Dolar'ında da "Biz Tanrı'ya Güveniriz" yazıyor iyi mi..
"Önce tedbir, sonra tevekkül" öğüdünü bilmemesi mümkün mü?
Tevekkül aklın ve imanın gereği..
Bizimki hala işin gırgırında.. Tablo ortada ama dönüyor papazı bahane ediyor, dönüyor Allah'a güveni tavsiye ediyor..
Tevekkülden yana oralı değil..
Ekonomiyle ilgili görevi, sorumluluğu tam da bu oysa..
Ne yapalım, gerçeğimiz bu..
Ama daha önemli bir gerçeğimiz ise "Bu memleket bizim.."
Basiretsizliğin, ukalalığın, akılsızlığın, "Ben dedim de aklıma ben geldim" şeklindeki ruh halinin bedelini topyekün ödeyeceğiz..
Hani şu yaptıkları köprülerin deli dumrul ücreti gibi.. Geçen de geçmeyen de ödüyor..
Ülkeyi getirdikleri halin bedelini ise oy verenimiz de, vermeyenimiz de ödeyecek..
O yüzden herkesin aklını başına alması gerekiyor..
Cuma günü piyasalardaki o karartının üzerine Meral Akşener yaptı ilk açıklamayı.. Dedi ki;
-Bu işin sorumlusunu biliyoruz, iktidar.. Ama dünü ve bugünü yarın konuşmak üzere, devam eden yangına karşı
"Ekonomiyi damat tahakkümünden kurtarın yoksa ülkeyi IMF'lik edeceksiniz" diyen açıklamasının ardından hemen devreye girdi borazanlar..
Üzülerek izledim bir bölümünü.. Ülkedeki nobranlığa karşı duran insanlar, "Vay nasıl hükumetin yanındayız" dersin diye ayağa kalktı..
Bu sesler, neden yalnızca "HÜKUMET" demedi, "CUMHURİYET HÜKUMETİ" dedi diye merak bile etmedi..
CUMHURİYET vurgusuyla, hükumetin başındakine değil, ülkenin "BEKA" riskine işaret ettiğini okuyamadı..
Allah'tan kısa süre içinde akıl galip geldi de tepkiler normale döndü..
Sorarım size, apartmanda yangın varken, sebep olana laf yetiştirmekle mi uğraşırsınız, bir kova su serpmekle mi?
Mesele bu kadar basit aslında..
Altında hep beraber kalacağımız bir enkazı ayakta tutmaya çalışan sorumluluğu anlamayacak kadar, iktidar ve yandaşlarının kişiliğine büründüysek vay halimize..
Ülke bizim.. Ve beklenen yangın başladı..
Sorumlusunu biliyoruz.. Ve bunun bedelini, mutlaka ama mutlaka ödeyecekler..
Ama önce alevlere müdahale etmek lazım.. Saran ateşe körük, ateşi büyütür..
Ne yapalım, şansımıza böyle bir akıl düştü.. Hala 'lay lay lom'dalar..
15 Temmuz edebiyatının yerini, ekonomik milli mücadele edebiyatı alacak..
Oysa yedikleri daha kursaklarında iyi mi..
Ne olursa olsun, hakkımızda hayırlısı olsun..
Bu badireyi de atlatacağımıza inanmadan, düze çıkmamız mümkün değil..
İtfaiye aracının direksiyonunda ve geminin dümeninde maalesef bunlar var.. Yapacak bir şey yok..
Ateşe su için üzerimize düşeni yapmaya, kayalara çarpmamak için de dümeni döndürmesini sağlamaya mecburuz..
Sonrası mı?
Gelecek elbette..
"Aksırıncaya, tıksırıncaya, çatlayıncaya kadar" yiyip-yedirenlerden, bu hesap sorulacak elbet..
Ama önce şu yangını en az hasarla atlatalım..
Küllerden doğmayı bildiğimiz ise, tarihin yazdığı bir gerçek.."