Kuddusi Okkır’ın eşi Sabriye Okkır, “Beş yıldır hata yaptık demelerini bekliyorum. Engin Çeber’in ailesinden dilendiği gibi benden de özür dilensin” dedi.
Ergenekon Davası'nda örgütün kasası olmakla suçlanan ve tutuklandıktan bir yıl sonra öldüğünde parası olmadığı ortaya çıkan Kuddusi Okkır’ın eşi Sabriye Okkır, İstanbul’daki evinin kirasını ödeyemediği için yerleştiği Yalova’da, Hürriyet gazetesinden Şehriban Oğhan’a konuştu:
“İstanbul’a 1970’de, üniversite için geldim. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi mezunuyum. Kuddusi ile ortak arkadaşlarımız aracılığıyla tanıştık. O da aynı üniversitenin fizik-matematik bölümü mezunu. Ardından işletme mastırı yaptı. Mezuniyetinin hemen ardından İstanbul’da özel bir okulda öğretmenliğe başladı, bıraktı. 1975’de evlendik ve Amerika’ya gittik. Ben iki dersim kaldığı için altı ay sonra geri döndüm. Kuddusi bir buçuk yıl kaldı, ben ABD’de yaşamak istemeyince o da döndü. Yapı olarak kurumsal bir işte çalışamazdı. Bir sürü deneyimi oldu. Ticarete atıldı. Seramik atölyemiz bile oldu. Adamda olmayan tek kavram paraydı. Üç kuruş kazanırsa getirir ama yetti mi yetmedi mi onu ilgilendirmezdi. Evin kasası bendim yani!
Ar-Ge işleri ona çok cazip geliyordu. Küçük ve orta ölçekli işletmeleri destekleyen KOSGEB’e çok emeği geçmiştir. Çok iyi niyetli olduğu için insanlara her zaman çözümler üretti, ama her işten eksiyle dönüş yaptı. Çok zeki ama saf bir insandı. Tutuklandığında özel bir şirketi (Teknopark Elektronik Bilişim Daşınmanlık Şirketi) vardı. Şirketin borçları varmış, hâlâ Maliye beni arıyor. Vergi borcu değil, beyanname vermemiş. 17 milyar TL usulsüzlük borcu gönderdiler. Tasfiye halindeydi şirket ama son durumu bilmiyorum.
Sonuçta Kuddusi para kazanan bir insan değildi, kendi yağıyla bile kavrulamayan bir insandı. Kasa kelimesi nasıl, kimden çıktı, hâlâ anlamış değilim. Bu adamın evi yok, hanı hamamı yok, para sayma makineleri yok, gemicikleri, hastaneleri, inşaat şirketleri yok, nasıl kasa oluyor? Kendi Bağkur borcunu bile takside bağlatmıştı. Polisler eve gecenin 3’ünde, Muzaffer Tekin’i tanıyor musunuz diye geldiler. Sabah 6.30’a kadar evi aradılar. Kıbrıs harbinde madalyaları olan, çevresinde fakir babası diye tanınan biriydi Muzaffer Tekin. Bildiğim kadarıyla Kadıköy Altıyol’da bir ofisi vardı. 4-5 defa Kuddusi de gitti, sonra da tutuklandığı yıla kadar üç yıl hiç görüşmedi.
Oğlum askerdeydi polis geldiğinde. Evde alzheimerli annem ve bakıcısı da vardı. Ben finansmanını yürüttüğüm özel yayıncılık şirketinden emekli olmuştum. Eşimin bilgisayarını götürdüler ve bir daha vermediler. Bütün resimlerimiz onda yüklüydü. En çok o resimlerin gittiğine üzülüyorum. Aksaz’da askerlik yapan oğluma ziyarete gidecektik bir gün sonra, biletlerimizi almıştık. ‘Kuddusi Bey’i misafir edeceğiz’ dediklerinde, ‘Götüremezsiniz, asker görmeye gideceğiz’ dedim. Kuddusi de, ‘Aydınlatayım da geleyim’ dedi. O kadar rahat gitti yani. Yalnız giderken, ‘Üzerinizde değerli eşya olmasın’ dediler. Kuddusi de alyansını çıkarıp gitti. Gidiş o gidiş. Oğluma söyleyemedim, 'babanın işleri çıktı, haftaya geleceğiz' dedim. Tutuklandığını televizyondan öğrendim, oğlum ise arkadaşlarından öğrenmiş. Bir ay sonra, bin liralık kirayı ödeyemeyeceğim için bu dağ başına geldim. Burası benim arkadaşımın evi. Her hafta İstanbul’a, oradan Tekirdağ’a görüşe gittim. 2007 Haziran’da tutuklandığında hiçbir rahatsızlğı yoktu. 2008 Mart’ta 15 kilo zayıflamıştı. O zamana kadar da teşhis konmamıştı. İhtiyaçlarını gideremez hale geldiğinde majör depresyon tanısıyla Bakırköy Devlet Hastanesi’ne gönderdiler. Tekirdağ Devlet Hastanesi kanser teşhisi bile koyamadı. Hiçbirinin yatacak yeri yok. Ne doktorların, ne savcıların...
Vefatından hemen sonra başsavcı, ‘Okkır’ın ailesinden özür dilenmeli’ demişti. O zaman Engin Çeber’in ailesinden özür dilenmişti. Ben hâlâ bekliyorum. Hata yaptık demelerini bekliyorum. Doktorların vicdanları rahatsa sorun yok. Düşük değerlerine rağmen yatış vermeyen 17 doktordan biri kanser oldu, son duruşmaya gittiğimde vefatını öğrendim. Doktorların ve savcıların yargılanmasına izin verilmediği için AİHM’e gitmiştim. O dava devam ediyor. Bir de tazminat davası var. Tazminat gideni geri getirmeyecek ama cezalarını çeksinler istiyorum.
Hürriyet gazetesinde yer alan haberin tamamını okumak için tıklayın