Habertürk yazarı Muharrem Sarıkaya, AKP'nin MHP'ye resmen ilettiği yeni anayasa taslağıyla ilgili olarak kulis yazdı. "Cumhurbaşkanı’nın bugünkü rejimde, yani düzendeki yeri, tarafsızlığını önceleyen, “devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözeten”, partisiz ve tarafsızlığına sarılı yetki tanımı var" hatırlatması yapan Sarıkaya, "Oysa yeni sistemde Cumhurbaşkanı’nın partiyle ilişkisi devam ediyor ve yürütme erki de bütünüyle uhdesinde toplanıyor" diye yazdı. Sarıkaya, "Cumhurbaşkanı için yazılıp söylendiği gibi 2 yardımcı öngörülmüyor, 'Cumhurbaşkanı Yardımcıları' denilerek sayının birden fazla olması hedefleniyor" iddiasını ileri sürdü.
Muharrem Sarıkaya'nın "Hangisi kalkacak?" başlığıyla yayımlanan (17 Kasım 2016) yazısı şöyle:
Anayasa süreciyle ilgili iki gelişmeyi aktarayım.
MHP, 2 gün içinde AK Parti’nin sunduğu Anayasa taslak metni üzerindeki görüşlerini hazırlayıp dün itibarıyla bitirmeyi hedefliyordu.
Görünen o ki hafta sonunu bulacak.
Anayasa paketinin CHP’ye sunulmasıyla ilgili olarak da henüz bir gelişme yok.
AK Parti’de var olan görüş, MHP’nin paketle ilgili düşünceleri alındıktan sonra gerekirse CHP’ye de gitmek yönünde.
MHP, “CHP olursa iyi olur, ama olmaması engel değil” yaklaşımını açıkladığından, AK Parti’de CHP ile daha sonra görüşme eğilimi var.
Paketin detayları sır gibi saklanmakla birlikte bazı detayları da sızdı.
Buna göre, örneğin Cumhurbaşkanı için yazılıp söylendiği gibi 2 yardımcı öngörülmüyor, “Cumhurbaşkanı Yardımcıları” denilerek sayının birden fazla olması hedefleniyor.
Ayrıca yargı ile mali ve ekonomik hükümlere ilişkin de pakette herhangi bir düzenleme yer almıyor.
Sadece sistemle ilgili olan yürütmeye ilişkin düzenlemeler getiriliyor.
Yasamayla ilgili maddelerin ise sadece yürütmeye bağlı olan hükümlerinde düzenleme getiriliyor.
Dolayısıyla sadece sistem değişikliğini önceleyen bir paket...
MHP’deki beklenti, sistemle ilgili düzenlemelerin sonrasında AK Parti’den diğer alanlara ilişkin de yeni bir paketin geleceğine yönelik.
Çünkü Cumhurbaşkanı’nın partili olması, yürütmenin başı haline gelmesi mevcut rejimi değiştiriyor.
Örneğin, Cumhurbaşkanı’nın bugünkü rejimde, yani düzendeki yeri, tarafsızlığını önceleyen, “devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözeten”, partisiz ve tarafsızlığına sarılı yetki tanımı var.
Bundan dolayı erkler arasında “gözetici” kimliği nedeniyle yürütmenin üstünde denetim yetkisine sahip, yüksek yargı organları, HSYK Başkanı ve üyelerini atama yetkisine sahip pozisyonu var.
Oysa yeni sistemde Cumhurbaşkanı’nın partiyle ilişkisi devam ediyor ve yürütme erki de bütünüyle uhdesinde toplanıyor.
Burada ABD Başkanı’nın da yasama organlarının başkan ve üyelerini atadığı söylenebilir; ancak unutulmamalı ki ABD’de kongrenin büyükelçi atamasında dahi baskın bir denetimi ve tarihi bir oturmuşluğu var.
Dolayısıyla Başbakan’ın üzerindeki denetim mekanizması kalkıyor.
Yani sonlanan, ortadan kalkan başbakanlık değil, bugünkü sistem içindeki yeriyle Cumhurbaşkanlığı...
Aslında bu yapı da Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesiyle bu noktaya geldi.
Türkiye o dönem 367 krizi dolayısıyla belki de yeterince tartışmadan tepkisel olarak yolunu açtı; sistemi farklılaştırdı.
Çünkü bir yandan Cumhurbaşkanı’nı halkın seçmesinin önünü açıp, sistemi değiştirip diğer yandan da kendisinden halkın önüne çıkarak miting yapmamasını beklemek imkânsızdı.
Sonuçta 2007’de Cumhurbaşkanlığı seçimindeki krizde önü açıldı; Abdullah GülMeclis’ten seçilmiş olması nedeniyle belki bunu etkin kullanmadı.
Ancak 2015’te Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesiyle fiili durum yürürlüğe girdi ve bugüne gelindi.
Bundan sonrasını işletecek yöntemin çözümünü de yine Meclis bulacak.