Murat Belge: Kendimi 'kullanışlı aptal' olarak görmüyorum

Murat Belge: Kendimi 'kullanışlı aptal' olarak görmüyorum

Murat Belge

“Kullanışlı aptal” diye bir kategori olduğunu bilmiyordum, duymamıştım, dünkü Taraf’la okuyup öğrendim. Bu kavramı icat eden, bunu öncelikle kendisi için söylemiş; onun için, “Ne yapalım? Demek öyle münasip görmüş” deyip geçmek mümkün. Ama bu sıfat, ortaklaşa bir eylemde bulunanları kapsamak üzere türetilmiş ve ben de o eylemde bulunanların arasında varım. Dolayısıyla, sıfatı kabul edemediğimi bildirme ihtiyacı duyuyorum. Kendimi “kullanışlı”dan çok “kullanışsız” kategorisinde görmüşümdür. Ne işe yaradığımı hâlâ çok iyi bilmiyorum. Aptallık üstüne hüküm biçmek daha zor. Genel olarak aptallıktan mutlaka nasibimi almışımdır; ama bu özel bağlamda, kastedilen anlamda bir “aptallık” yaptığımı düşünmüyorum. Bir de öbür tarafından söyleyeyim, daha sağlam olsun: yaptığım şeyin bir “aptallık” olduğu kanısında değilim

Konu malûm. AKP Başbakan’ının izinde Gülen cemaatine savaş açarken “millî orduya kumpas” hamlesini de yapma gereğini duydu. Madem ki “Fethullahçılar” bize yolsuzluk yaptınız diyorlar, o halde en büyük düşmanımız onlardır; peki bu “Fethullahçılar” başka ne iş yapmışlardır? Yıllarca süren darbe davalarını onlar yürütmüşlerdir. Ergo:..

Ergo, darbe davaları da kumpastı.

Bu, “o halde Sokrates de ölümlüdür” vargısı kadar mantıkî bir sonuç. Bana bunu yapanın her yaptığı yanlış olmalıdır.

Böylece, fırsat bu fırsat, bozuştuğumuz adamlarla da şimdi barışabiliriz.

Yani bunca yıldır boğaz boğaza gelen AKP, Ergenekon, ulusalcı, millîci, Bayrak mitingi filan derken, yanyana, omuz omuza, birbirimize yanaşabilir, her zamandan fazla ihtiyacımız olan “birlik ve beraberliği” kurabiliriz, burada, Fethullahçılar’a karşı saf tutarak. Meğerse biz burada boşu boşuna birbirimizle kavga ediyormuşuz, bizi yok yere birbirimize düşüren sinsi bir ortak düşman varmış. O da Fethullah Gülen’miş.

Bu gidişle, “28 Şubat’ı da Fethullah yaptı” denilecek noktaya fazla mesafe kalmadı gibi görünüyor. Böyle düşünmeye başladıktan sonra, 12 Eylül’ler, 12 Mart’lar da insanın zihnini kurcalamaya başlar. Acaba orada da Fethullahçılar... Ayrıca, Fethullahçılar da “faiz lobisi”nin, Batı (ve Hıristiyan ve Siyonist) emperyalizminin maşası olduklarına göre, 27 Mayıs da, gereğinde Tanzîmat da, Başbakan Erdoğan’ın hoşlanmadığı ne varsa hepsi de, pre-Fethullah Fethullahçılar tarafından yapılmış olabilir.

Anlaşılan, “kullanılmamış” ve “akıllı” olmak için bu nirengi noktaları üstünden düşünmeye başlamamız gerekiyor. İnsan hemen “aptal” olmayı tercih eder.

Bütün bu darbe odaklı davalarda önem verdiğim şey bu gibi işlere bulaşmış olanların hapsedilmesi değildi. Bunlara imkân veren zihniyetin, zihnî alışkanlıkların, düşünce tarzlarının toplumdan kazınmasıydı. Sanık ve sonra da hükümlü olanlarla “gönüllü” bir barış çubuğu içilmesinin en geçerli çözüm olduğunu da birkaç kere yazmıştım. AKP’nin bu manevrası bu anlama gelmiyor. Bu bir barışma falan değil, bir “reel-politik” içinde (onun da öyle fazla akıllıcası değil) bir hamleden ibaret. En başta o sanık ve hükümlüleri ikna etmeyecek bir “trük”!

“Derin devlet” dediğimiz o yapı gerçekten dağılmadan, “vesayet rejimi” dediğimiz tarz-ı siyasetin miadını doldurduğu ve artık kesinlikle sandık odasına kaldırılması gerektiği anlaşılmadan, AKP kendi yaptığı işten vazgeçti. Başbakan’ın emriyle çadırlarını topladı, çekiliyor.

Olay birdenbire bu renge boyanınca, “yara aldı”, “gitti gidiyor” dediğimiz o anlayış bundan zafer kazanarak da çıkabilir. Oyunun ne kadar ustalıkla oynanacağına bakar bu.

Ama zafere ulaşması için ve arkasında yatan kurumsal yapının onarılarak ayağa kaldırılması için elinden geleni yapmaya hazır bir kesim var.

Zaten vardı. Şimdi “kullanışlı aptal” olmaktan kurtulan ve böylece gaflet (ya da Fethullah) uykusundan uyananlar da bu işe omuz vermeye geliyor.