Kupaların sultanı, hoş geldin!

Kupaların sultanı, hoş geldin!

Özgün Keleşoğlu

En dibi gördüğümüz anlarda bile “ileride bir ışık var, görebiliyorum” demek kimine göre yetenek, kimine göre erdem, kimine göre de aptallık olabilir. Bana göre önemli bir yetenek olan bu duygunun somutlaşmış halini futbol dünyamızda görüyoruz. Başka ulusların gülüp geçeceği konuları haftalarca tartışıp, bir dakikada unutabilen Türkiye’deki futbol severlerin ortamdan kurtulmak için heyecanla beklediği Brezilya’da düzenlenecek 2014 Dünya Kupası’na odaklanmak gerekiyor.

Dünya Kupaları tarihini hatırlayarak Brezilya havasına girelim ve 1930, 1934 ve 1938’i anarak başlayalım…

Jules Rimet’in katkılarıyla

Mussolini ve Stalin’in ahkam kestiği, Hitler’in sırada beklediği Avrupa’dan bambaşka bir yerde düzenlenen 1930 Dünya Kupası, ilk olması sebebiyle her zaman hatırlanacak bir organizasyon olmayı başardı. 1924 ve 1928 Olimpiyatları’nda futbolda altın madalyayı kazanmış Uruguay’ın ev sahipliği yaptığı ve FIFA Başkanı Jules Rimet’nin büyük özverisiyle futbola kazandırılan bu şölen baş aktörleri Arjantin ve Uruguay oldu. Avrupa’dan gelen 4 ülke Fransa, Belçika, Yugoslavya ve Romanya’yı geride bırakan Güney Amerikalılar İngilizlerden öğrendikleri bu oyunun hakkını veriyorlardı.

1929 Büyük Buhranı’nın içine düşmüş ve 1. Dünya Savaşı’nın etkileri hala devam ederken dünyada politik anlamda her zaman geri atılmış Güney Amerikalıların kendilerini göstereceği daha iyi bir yer olamazdı. 30 Temmuz 1930’da Montevideo’da oynanan Uruguay-Arjantin finalini 4-2 kazanan Uruguay oldu.

Şimdi bile 3,5 milyon kişinin yaşadığı Uruguay, büyüklerine kafa tutmaktan o zaman da çekinmeyerek tarihine adını yazdırıyordu. Aynı Uruguay, 1934’te İtalya’da düzenlenecek Dünya Kupası’na katılmayacaktı.

Sebebi ise açıktı, “Onlar bana gelmediler, ben neden gideyim kardeşim!”

 

Kupayı kazanamazsan kelle gider

 

Yaşlı Kıta’da Mussolini ve Hitler’in başını çektiği faşist bloğun yanında Reel Sosyalizm ile ‘harikalar’ yaratan Stalin asıp kesmesi ve 1. Dünya Savaşı’nın gölgesi, 2. Dünya Savaşı’nın hazırlığında İtalya’da oynanan 1934 Dünya Kupası…

Tahmin edileceği gibi Mussolini’nin evine oynuyorsunuz onun kurallarını uygularsınız. 13 takımın katıldığı ve gruplarla oynanan 1930 Dünya Kupası’nın ardından düzenlenen 1934’te gruplar olmamıştır. Tek maçtı eleme usulü oynanan Dünya Kupası faşist selamı veren afişleriyle ün kazanmıştır.

Guiseppe Meazza’nın liderliğinde sahaya çıkan ev sahibi İtalyanlar, çok kolay olmasa da finale kadar çıkıyordu. 1930’da Arjantin ile final gören Luis Monti’yi de kadrolarına katan İtalyanlar teknik adam Vittorio Pozzo’nun Mussolini tarafından aldığı ölüm tehditlerinin gölgesinde kupaya uzanırlar.

Kupayı kazanarak hayatını yaşamaya devam etme hakkı kazanan Pozzo, şampiyon takımın İtalyan Ordusu ile yürüyüşüne katılmayarak karakter göstermesi de 1934 Dünya Kupası’ndan geriye kalanlar arasında oldu.

1930’da Arjantin ile ikincilik madalyası alan Luis Monti, İtalya ile kupayı kaldırarak tarihe geçerken; futbol severler rövaşata ile tanışacaktı. Brezilya ile İspanya arasında oynanan ilk tur maçında yapılan ortaya havada dönerek vuran Leonidas, dünya futbol tarihine rövaşata denilen vuruşu kazandıracak ve bununla da yetinmeyerek 4 sene sonra 1938 Dünya Kupası’nın gol krallığını kazanacaktı.

 

1950’ye kadar uzun bir ara

 

Fransa’da düzenlenen 1938 Dünya Kupası birçok ilginç detayı ve hikayeyi içinde barındırır. Dünyanın her yerinin farklı frekansta çalkalandığı bir ortamda Avrupa’nın göbeğinde oynanan futbola, futbolun doğası dışında her şey dahil olmuştu.

Kupaya katılmaya hak kazanan 16 takımdan biri olan Avusturya, tarih boyunca bazen ağabeylik bazen de küçük kardeşlik ettiği Almanya’nın ‘Hitlerliğine’ uğradı. Avusturya’yı işgal eden Hitler, Alman Milli Takımı’na da oyuncu katkısını görmezden gelmedi. Avusturya Milli Takımı’ndan isimleri de alan Panzerler, tüm bunlara rağmen ilk turda İsviçre’ye elenmekten kurtulamadılar.

Endonezya adını almadan önce Hollanda Doğu Hint Adaları ismiyle tarihte yer bulan bu ilginç Asya ülkesinin de kendine yer bulduğu 1938 Dünya Kupası, Güney Amerika’dan katılan tek ülke olan Brezilya’yı insanlarla tanıştırdı. 1934’te ilk turda İspanya’ya elenen Sambacılar, yarı finale kadar gelmelerine rağmen Mussolini’nin İtalya’sına elenmekten kurtulamadılar. Yıldızları Leonidas’ın gol kralı olduğu kupada dikkat çeken Brezilyalı, çıplak ayakla oynama isteğiyle de farkını ortaya koyuyordu. 2. Dünya Savaşı’nın futbol yönünde kurbanı olan Brezilya’nın komşusu Arjantin ise 1934’te Uruguay’ın attığı trip benzeri bir hareketle karşımızdaydı.

Dünya Kupalarının bir Güney Amerika’da, bir Avrupa’da düzenlenmesi gerektiğini düşünen Arjantin, Jules Rimet’ye teşekkür anlamı taşıyan Fransa tercihini protesto ederek kupaya katılmadı.

Berabere biten maçların tekrarlandığı başka bir Dünya Kupası olarak tarihe geçen 1938 Dünya Kupası’nın en trajik ve dikkat çeken olayı ise finalde yaşandı. İddialara göre Mussolini’nin zulmünden korkan İtalyanlar, Macar futbolcularından kaybetmeleri ricasında bulunuyor. Bir insan canının her şeyden önemli olduğuna inanan Macar takımı da kalesini İtalyan futbolculara açıyor ve final 4-2 İtalya’nın üstünlüğüyle sona eriyor.

Kimilerine göre Macarlar maçı bıraktı ya da bırakmadı. Bunu birçok farklı kaynak farklı şekilde anlatıyor. Ama her kaynağın anlattığı tek bir şey var ki İtalya, Dünya Kupası’nı üst üste kazanan ilk ülke, Vittorio Pozzo da en büyük kupayı üst üste iki kez kazanan ilk ve tek çalıştırıcı oldu.

1938 ardından kramponların yerini silahlar, futbol topunun yerini de bombalar aldı ve Dünya Kupası tarihine 1950’ye dek ara verildi.

1950 ve 1954 yıllarında görüşmek dileğiyle…