Küresel kriz bütün ezberleri bozuyor

Gelişmekte olan ülkelerde bütün kötülüklerin anası sayılan ‘devlet müdahaleleri’ kapitalizmin beşiği ABD’de finans kesiminin çıkarları söz konusu olunca çok ‘normal’ karşılanıyor. Global krizi küreselleşme ideolojisi açısından değerlendiren kimi yazarlar ve araştırmacılar, küresel kapitalizmin yaşadığı krizin dönemsel olmadığını, aksine kapitalizmin yapısından kaynaklanan sistemik bir kriz olduğunu söylüyor. Amerika'nın en büyük iki konut kredilendirme şirketi, Fennie Mae ve Freddie Mac'e devlet adına el konulması operasyonu, krizin niteliği ve boyutuyla ilgili önemli bilgiler veriyor. Cumhuriyet gazetesi yazarı Erinç Yeldan da bu konuyu köşesine taşıyarak kapitalizmin küresel serbest piyasa düşünün ne kadar gerçekçi olduğunu sorguluyor. Yazısında önemli bir çelişkiye vurgu yapan Yeldan, gelişmekte olan ülkelerde her türlü kötülüğün anası olarak değerlendirilen "devlet müdahaleleri"nin kapitalizmin beşiği olan ABD’de finans kesiminin çıkarları söz konusu olunca nedense çok ‘normal’ karşılandığına dikkat çekiyor. Uluslararası finans kesiminin, bugünlerde ABD’de yapılana benzer devlet müdahalelerini, 1997 Asya krizi boyunca ve 2001 Türkiye ve Arjantin krizlerinde kesinlikle yasakladığını, devletin küçültülmesi ve yeni özelleştirme dalgalarıyla kamu varlıklarının hızla tasfiye edilmesini önerdiğini söylüyor. İşte söz konusu yazı: Son 60 yılın en şiddetli krizi Küresel kriz bütün ezberleri bozarak derinleşiyor. Son olarak, geçen hafta sonunda Amerika'nın en büyük iki konut kredilendirme (mortgage) şirketi, Fennie Mae ve Freddie Mac' e devlet adına el konulması, küresel krizin boyutlarının sadece konjonktürel bir çalkantıdan ibaret olmadığını; bunun çok ötesinde, küresel kapitalizmin sistemik bir kriz içerisinde olduğunu vurguluyor. Fennie Mae ve Freddie Mac'in toplam 5 trilyon dolara yakın kredi hacmiyle küresel finans sisteminin ana direklerinden birisini oluşturduğunu söylemek yanlış olmaz. Dünya ekonomisinin bir yılda ürettiği toplam katma değerin 35 trilyon dolar civarında olduğunu düşünürsek, söz konusu devlet müdahalesinin boyutu hakkında daha gerçekçi bir fikir sahibi olabiliriz. Bu müdahalenin küreselleşme ideolojisi açısından değerlendirmesine geçmeden önce krizin son hafta içerisindeki seyrini anımsamanın yerinde olacağı kanısındayım. Eylül başında yayımlanmış olan Amerikan işgücü piyasasına ait veriler, Amerika'da işsizlik oranının yüzde 6.1 ' e çıktığını ve sadece ağustos ayındaki istihdam kaybının 110 bin kişiye ulaştığını belirtmekteydi. Verilere göre, siyahlar arasındaki işsizlik oranı yüzde 10.6; Hispaniklerde ise yüzde 8.1 düzeyinde idi. Krizin en şiddetli biçimde düşük eğitim düzeyine sahip vasıfsız emekçileri vurduğu anlaşılmaktaydı: Lise eğitimini tamamlamamış nüfus arasındaki işsizlik oranı yüzde 8.1 ' e çıkmış ve 1994 ' ten bu yana en yüksek orana ulaşmıştı. İngiltere'de ise mevcut krizin son 60 yılda yaşanan en şiddetli daralma olduğu görüşü dile getirilmekteydi. İngiltere'de imalat sanayiindeki istihdam kayıpları 1.5 milyon kişiye ulaşmış; reel ücretler ise yüzde 1.5 oranında gerilemiş durumdaydı. İngiliz hanehalklarının borçluluk oranı katlanarak büyümüş ve kişisel harcanabilir gelirin yüzde 160'ını aşmıştı. Kredi hacmindeki spekülatif büyüme, özel şahısların aşırı borçlanma iştahıyla birlikte bir sabun köpüğü gibi şişkinleşmiş ve sürdürülemez bir hal almıştı. Fennie Mae ve Freddie Mac'in devlet kontrolü altına alınması işte bu noktada gerçekleştirildi. Amerika'da kutsal bir kavram olarak değerlendirilen "vergi mükelleflerinin parasının", küresel finans sisteminin "sağlığı ve istikrarı" söz konusu olunca sınırsız bir kaynak imişçesine harcanması normal karşılanmaktaydı. Oysa aynı tür devlet müdahaleleri, 1997 Asya krizi boyunca ve 2001 Türkiye ve Arjantin krizlerinde uluslararası finans kesimince kesinlikle yasaklanmış ve devletin küçültülmesi ve yeni özelleştirme dalgalarıyla kamu varlıklarının tasfiyesi hızlandırılmıştı. Anlaşılan gelişmekte olan ülkelerde "ahlaki tehlike", verimsizlik, israf ve her türlü kötülüğün anası olarak değerlendirilen "devlet müdahaleleri", kapitalizmin hegemonik gücünde finans kesiminin çıkarları söz konusu olunca, gerekliliği tartışma kaldırmıyordu. Üstelik bu son müdahale, Amerikan hükümetinin yıl başında gerçekleştirmiş olduğu 160 milyar tutarındaki vergi iadesi paketi ve mart ayında Bearn Stearns şirketine aktarılan 50 milyar dolarlık kurtarma operasyonlarına ek olarak uygulanmaktaydı. Öyle ki, muhafazakâr görüşleri ile tanınan Financial Times'ın başekonomisti Martin Wolf, karışık duygular içerisinde 24 Mart tarihli köşe yazısında şu satırları dile getirmişti: "14 Mart 2008 tarihini unutmayınız: Bu tarih bundan böyle küresel serbest piyasa kapitalizm düşünün öldüğü gün olarak anılacaktır." Bütün bu gelişmeler yaşanırken, ülkemizde finans kesimi dışındaki reel sektör şirketlerinin 74 milyar dolara ulaşan döviz açık pozisyonlarının ulusal ekonomi için yarattığı istikrarsızlık ve kırılganlığın nasıl çevrilebileceği sorusu ise endişe verici bir gündem maddesi olarak önemini korumaktaydı. "Nasıl olsa finanse ediyoruz" günlerinden, “Bize bir şey olmaz, şimdi artık her şey değişik " söylemine sürüklenen Türk bürokrasisi ve iktisat medyası için bu saptamalar acaba ne ifade ediyor? Erinç Yeldan Cumhuriyet Gazetesi 10 Eylül 2008