Kürşat Bumin: 'Bakan'a hoşgörü diğerlerine 'tahammül' mü? (2)

Kürşat Bumin: 'Bakan'a hoşgörü diğerlerine 'tahammül' mü? (2)

T24 - Yeni Şafak gazetesi yazarı Kürşat Bumin, Hayrettin Karaman'ın T24'e verdiği röportajında İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin'in sözlerini savunmasını eleştirdi. Bumin, ""Güvenlik" konulu bir toplantıda İçişleri Bakanı'nın sarf ettiği o hepten yanlış ve münasebetsiz sözlerin savunmasının Karaman gibi sözü dinlenen bir İslam Hukuku profesörü tarafından yapılması birçokları gibi beni de rahatsız etti" dedi.

Kürşat Bumin'in Yeni Şafak'ta, "'Bakan'a hoşgörü diğerlerine 'tahammül' mü? (2)" başlığıyla yayımlanan (7 Ocak 2012) yazısı şöyle:

Hayreddin Karaman: Cemaatler arasında sözleşmeye ihtiyaç varKürşat Bumin: 'Bakan'a hoşgörü diğerlerine 'tahammül' mü?

'Bakan'a hoşgörü diğerlerine 'tahammül' mü? (2)

Yazının başlığıyla ilk kez karşılaşanlar için hatırlatmam gerekir sanıyorum: Bu başlığı taşıyan ilk yazı hafta içi son yazı günüm olan çarşamba günü yayımlanmıştı.

Prof. Hayrettin Karaman'ın T24'den Hazal Özvarış'a verdiği röportaj, yazarımızın geçen yıl içinde yayımlanan ve içeriğinde bu ülkenin Müslümanlarına karşılaştıkları bazı tutum ve davranışlar karşısında "hoşgörü" yerine "tahammül" göstermeleri gerektiği tavsiye edilen yazıyı çağrıştırmış, hakkında epeyce değerlendirme yapılan bu yazı hakkında o günlerde fikir beyan etmemiş birisi olarak tartışmaya -geç de olsa!- ben de katılmak istemiştim.

Söz konusu yazı hakkındaki düşüncelerimi önceki yazıda aktarmıştım. Bugün de, Karaman'ın aynı konuda T24'e yaptığı açıklamaları gözden geçirmek istiyorum. Karaman, Hazal Özvarış'ın "Tahammül mü hoşgörü mü?" başlıklı yeni sayılabilecek yazısına atıfta bulunarak yönelttiği "Eşcinsellere, kumarcılara, zina yapanlara Müslümanlar hoşgörü değil, tahammül gösterir' yazınızın ardından gelen eleştiriler için 'Tahammülsüzlük örneği gösterdiler. İyi ki de yazmışım' dediniz. Sizce, eşcinseller bu yazıyı okurken ne hissetti?" sorusunu şöyle cevaplıyor:

"Memnun olmamışlardır muhakkak. Çünkü ben de onlardan memnun değilim. Demokratik bir toplumda yaşayan, farklı inanç taşıyan ve ahlak anlayışına sahip insanların illâ birbirlerini sevmelerini beklemek doğru değildir. Birlik ve beraberlik ancak tahammülle oluşur, hoşgörüyle değil, diyorum. Ben eşcinselliği hoş göremem, ancak bu ülkenin rejimi bana Müslümanca yaşama hakkı verdiği kadar başka bir insana da eşcinselce yaşama hakkı veriyorsa, ona tahammül etmek mecburiyetindeyim. Niye beni, inancıma, estetik ve ahlak anlayışıma göre 'hoş olmayan' bir şeyi 'hoş görmeye' mecbur ediyorsunuz diyorum."

Önceki yazıda söylemiştim; Karaman'ın "hoşgörü-tahammül" tercihi çerçevesinde T24'e verdiği röportajdaki bu -ve benzer- açıklamalar -açıkça- geçen yıl yayımladığı yazısına kıyasla çok daha açık-seçik geldi bana. Profesör Karaman, ilk yazısında yanlış anlaşılmaya izin veren değerlendirmelerini ve tavsiyelerini bu röportajda açıklığa kavuşturuyor, çok daha açık-seçik biçimde dile getiriyor. "Farklı inanç taşıyan ve ahlak anlayışına sahip insanların illâ birbirlerini sevmelerini beklemek doğru değildir" derken -tabii ki- tamamen haklı. Çünkü konuştuğumuz konu "sevmek-sevmemek" ile ilgili bir konu değil. Karaman'ın bu haklı tespitten sonra dile getirdiği görüş de yerinde: "... ancak bu ülkenin rejimi bana Müslümanca yaşama hakkı verdiği kadar başka bir insana da eşcinselce yaşama hakkı veriyorsa, ona tahammül etmek mecburiyetindeyim."

Benzer şekilde, Karaman'ın röportajda kendisine hatırlatılan "eşcinsellere yönelik sistemli şiddet" konusuna ilişkin görüşleri de anılmaya değer: "Benim tahammül kelimem buna manidir. Tahammül demek 'Şiddet uygulama!' demektir. (...) 'Tahammül etmemenin sonu kaostur, iç savaştır' deyin..."

Şimdi de gelelim hak verdiğimiz bu düşüncelerin farklı bir düzleme geçerek değerlendirilmesine:

Karaman'ın "hoşgörü-tahammül" çizgisini "ülkenin rejimi"nden hareketle çizmesini bu kavramların "politika" çerçevesinde anlaşılması gerektiğine işaret eden bir tercih olarak anlıyorum. Söz konusu kavramlara ilişkin bu bakış benim de benimsediğim yerinde bir bakıştır. Bu bakışın benim nazarımdaki daha açık tarifi ise şöyle bir şey: Bugün artık ne "hoşgörü" ne de Karaman'ın teklif ettiği biçimiyle "tahammül", doğrudan "moral" ile ilişkili olmalarından dolayı toplumların ulaştığı -her bakımdan- çoğulluğu ifade etmeye ve sağlamaya yetmeyen kavramlardır. Zaten yetmediği için de 20-30 yıldır dünya "tanıma-kabul etme" anlamına gelen yeni bir politik kavramı ("reconnaissance") kullanmaktadır. Bu çerçevedeki yeni kavramımız artık, etnik, kültürel- dinsel, cinsel ve aynı zamanda ekonomik çatışmalar alanında bireysel ve kolektif kimlikler düzleminde talep edilen"tanıma-kabul etme"dir. Özerkliklerini çoktan ilan etmiş kimliklerin "kendini değerli görme-değerli kılma" olarak ifade edebileceğimiz bu gayretinin günümüz demokrasilerinin vazgeçilmezi olduğunu da biliyoruz. Bu yeni kavram bundan böyle birlikte yaşamanın formülünü "hoşgörü" ya da yerine önerilen "tahammül" gibi moral düzlemde ifadesini bulan bir yaklaşımdan uzak olarak doğrudan yeni bir "politika"da bulmaktadır. Demek ki günümüzün toplumlarında farklı olanların bir arada yaşayabilmeleri için "hoşgörü" (hele de "tahammül") gibi morali merkeze alan ilke ve değerler artık yeterli değildir. Bu eskimişlik sadece Karaman gibi İslam'ı ya da "laik moral" diyebileceğimiz değerleri merkeze alanları değil liberalizmin kurucu babalarının hayallerini de kapsamaktadır. Hatırlayın: Liberalizmin büyük düşünürü Locke bile ateistleri "hoşgörü" gösterileceklerin dışında tutmuyor muydu?

Karaman'ın İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin'in unutulması imkansız sözlerine ilişkin değerlendirmesi üzerine de bir iki cümle edelim. Karaman, bu bahsi ilişkin soruyu şöyle cevaplıyor: " 'Terörün bilim, medya, sanat, iç ve dış ayağı da var' diyor. Bu insanı dağa çıkaran bir süreç var. İç ve dış etki olmadan karar verip dağa çıkmıyorlar. İdris Naim Şahin de sürecin içinde olanları sayıyor. Bence bir gerçekliğe işaret ediyor. Sanatkârların, bilim adamlarının özgürlüklerini kısıtlayalım, demiyor. Diyemez de zaten. İdris Naim Şahin niye böyle bir şey söyledi diye kavga etmeye lüzum yok. Doğru mu, değil mi diye tartışmak lazım."

Doğrusu sözünü ettiğimiz röportajda beni çok şaşırtan bir değerlendirmeydi bu. "Güvenlik" konulu bir toplantıda İçişleri Bakanı'nın sarf ettiği o hepten yanlış ve münasebetsiz sözlerin savunmasının Karaman gibi sözü dinlenen bir İslam Hukuku profesörü tarafından yapılması birçokları gibi beni de rahatsız etti. "Hoşgörü" mü yoksa "tahammül" mü diye tartışırken Şahin'in "tahammül sınırlarını aşan" sözlerine Karaman tarafından "hoşgörü" gösterilmesi çok umut kırıcı oldu doğrusu...