(Yeni Şafak - 24 Mart 2012)
Biliyorsunuz, Batman'daki Nevruz olaylarında parti otobüsü gazlanınca kalp rahatsızlığı bulunan Ahmet Türk kendini can havliyle dışarı atıp hastanelik olmuştu. Kısa sürede Türk'ün sedye üzerindeki fotoğrafı da düştü medyaya. Böylece hep beraber gördük ki, gazdan etkilenen Mardin Bağımsız Milletvekili'nin gözü de bayağı morarmış. Bu morartının gazlanmaktan kaynaklanmadığını bugüne kadar gazlanan-gazlanmayan herkes bilir tabii ki. Nihayet Türk'ün sol gözünde gözlenen morartının nedenine ilişkin açıklama da geldi: Türk'ün gazlanan otobüsten kurtulmaya çalışırken resmi kıyafetli bir polisten okkalı bir yumruk darbesi aldığı iddia ediliyordu.
Olay üzerine Batman Valisi açıklama yapma gereği duydu. Vali bey, olaylar sırasında 5 saat boyunca kayıt yapan polis kameralarının kaydettiği görüntüleri kare kare incelediklerini, ama gözdeki morarmaya neden olacak "herhangi bir saldırı"ya rastlamadıklarını söylüyordu. Batman Valisi'nin ihtiyatı elden bırakmayarak "Ama her şeye rağmen bakanlıktan bu olayla ilgili müfettiş isteyeceğiz. Eğer inceleme sonucunda bunu yapan bir polis memuru varsa sonucuna da katlanacak" dediğini de hatırlatalım. Bu iyi niyetli yaklaşım nasıl sonuc verir bilemiyoruz tabii ki. Bakanlık'tan gelen müfettişin önüne de içinde "herhangi bir saldırı"ya rastlanmayan görüntüler konmayacak mı zaten?
Bu durumda Ahmet Türk'ün sol gözündeki morartının nedeni olarak ileriye sürülebilecek tek bir ihtimal kalıyor. Şu yani: Ahmet Türk, gazlanmış otobüsten inerken gözünü otobüsün uygun bir yerine çarptı. Ya da –çok daha kuvvekli bir ihtimal olarak- Türk, hastane yolunda sol gözünü sol eliyle yumrukladı!
"Bunlar'dan her şey beklenir" (olaylı günün akşamı televizyon kanalından birinde bir konuşmacı söze "Bunlar.." diye başlamıştı) diyenlerdenseniz, yukarıdaki satırları okumamış sayın kendinizi...
* * *
T24'ten Doğan Akın, yakınlarda diyebileceğimiz bir tarihte Hürriyet'in sağlık profesörü Osman Müftüoğlu'nun -çaktırmadan- danışmanı olduğu bir maden suyu üreticisinin reklamını yaptığını gözlemiş ve durumu okurlarıyla paylaşmıştı. (Profesörden söz açılmışken hatırladım: "Medyakronik" hayattayken –yani Hürriyet'in şantajı sonucunda yayınını kesmeden- Müftüoğlu'nun sayfasında yer alan bir "menü"ye de takılmıştık. Takılmıştık, çünkü profesörün önerdiği kavallı mönüsünde "lard" denilen "domuz pastırması"ndan da söz ediliyordu. Bu şaşırtıcı "mönü" sağlık sayfasının bir sonraki versiyonunda Medyakronik'in ikazı sonucu düzeltilmişti. Yanlışlığın nedeni sayfada yer alan sağlıklı mönülerin İngilizceden çala kalem çevrilmesinin bir sonucuydu.) Doğan Akın, konuya ilişkin ilk yazısında Müftüoğlu'na Doğan Medya Grubu Meslek İlkeleri'nden ikisini hatırlatmayı da unutmamıştı. Aktarılan ilkelerden birisi şuydu: "İlan ve reklam niteliğindeki yayınların bu nitelikleri tereddüte yer bırakmayacak şekilde belirtilir."
Doğan Akın'ın bu uyarısı tabii ki okuyucu uyandırmak bakımından son derece yerindeydi.
Ama bakın geçen gün T24'ün manşetleri arasında yer alan bir "haber" nasıldı: "Anadolu Yakası'nın yükselen değeri Varyap Plaza'da satışlar başladı."
Bu "haber" yanına dizilen haberlerden çok farklıydı doğrusu. "Her projesi kazandıran marka", "Çevreci çalışma alanları", "Hem iş hem de yatırım için" ara başlıklarını taşıyan bu "haber"in yanıbaşında yer alan haberlerle ilgisi yoktu.
Haberler sayfasında yer alan bu "haber"in –tahmin ettiğiniz gibi- bir reklam metni olduğu belliydi. Bu metnin bir reklam metni olduğu "haber"in sol üst köşesinde yer alan "ADVERTORİAL" uyarısından da belliydi.
Fakat doğrusu T24 bu "haberine" rağmen dürüst bir haber sitesi, çünkü bu reklam metninin altına özel bir okur yorumunu yerleştirmekten çekinmemiş. Ankara'dan Mustafa Güler adlı okurun yorumu şöyleydi: "Buna 'advertorial' yerine 'reklam' dersek okuyucuda yaratması gereken etki daha net olacaktır düşüncesindeyim."
Ankaralı okur çok haklıydı gerçekten. T24 okurlarının tamamının "advertorial" uyarısının anlamını bildiğini düşünmek yerinde bir seçim miydi?
Doğan Medya Grubu Meslek İlkeleri'nden bir tanesi "İlan ve reklam niteliğindeki yayınların bu nitelikleri tereddüte yer bırakmayacak şekilde belirtilir" demiyor muydu? O zaman T24 okurlarının tamamını "tereddüt"ten azade kabul etmek doğru mudur dersiniz?