Kürt hareketinden 'özerklik' deklarasyonu

Kürt hareketinden 'özerklik' deklarasyonu

Türkiye’deki Kürt siyasi hareketlerinin oluşturduğu Demokratik Toplum Kongresi’nin hafta sonunda Diyarbakır’da “özerklik planını” açıklaması ve hükümete “müzakerelere hazır olduğu” mesajını vermesinin ardından gözler bir kez daha çözüm sürecine çevrildi.

Demokratik Toplum Kongresi’nin (DTK) Olağanüstü Genel Kurulu’nda aldığı kararları DW Türkçe’ye değerlendiren uzmanlar, bu kararların beklenenden daha ılımlı olduğunu, Kürt hareketinin ilk kez öz yönetim önerisinin ayrıntılarını ortaya koyarken, “demokratik bir anayasa” ve “Türkiye'nin demokratik birliğine” vurgu yapmasının önemli olduğunu kaydettiler.

Kürt sorunu konusunda çalışmalarıyla tanınan İstanbul Şehir Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Mesut Yeğen, DTK'da kabul edilen deklarasyonunun, “ciddi, kararlı ve açık bir üslupla kaleme alındığını” söylerken, “Direnişi sahipleniyor, mücadeleyi ülke merkezli olarak tanımlıyor ve Kürt hareketinin öz yönetim taleplerini ilk kez bu kadar derli toplu ve açık bir şekilde ortaya koyuyor” dedi.

Yeğen değerlendirmesini şöyle sürdürdü: “Açıkçası DTK'dan çok daha net bir kopuş fikrinin gündeme gelmesini bekliyordum. Ancak Kürt hareketi halen mücadelesini Türkiye genelinde düşündüğünü ortaya koydu. Türkiye'deki demokrasi mücadelesinden kopmadan, mücadelesini Türkiye genelinde yürütme isteğini beyan etti.”

“Kopuşun çok maliyetli olacağı belli”

Kürt hareketinin Türkiye’deki karar alıcılarına kendi kararlarını deklare ettiğini ancak bunu yaparken daha federatif bir yapı ya da ayrılma yönünde taleplerin gündeme getirilmediğine işaret eden Yeğen şunları kaydetti:

“Öcalan’ın Nevroz 2013’de çizdiği ana çerçeveye sadığız, demiş oldular. Bir kopuş yönünde tavır alınmadı. Bu Kürtlere de yönelik de bir mesaj. Çünkü birçok insan bu türden bir kopuşa sempatiyle bakmaz. Kürt hareketi bunun farkında. Kopuşun Kürtler için de Türkler için de çok maliyetli olacağı belli. Irak ve Suriye’de olanlar ortada. Kürt hareketi bu türden bedelleri olan bir siyasetin başlatıcısı olmak istemiyor. İçerdeki ve dışarıdaki aktörler tarafından oraya sürüklenmek istense de Kürt hareketi ağır bedelleri olan bir siyasetin başlatıcısı olmak istemiyor.“

Barikat siyasetine destek

DTK toplantısının ayırt edici özelliklerinden birinin hendek, barikat siyasetine sahip çıkması olduğunu söyleyen Mesut Yeğen, “Meşru bulduklarını, sahip çıktıklarını söylediler. Bu yasal bir partinin yasal olmayan bir direniş biçimine sahip çıkması olarak değerlendirilip, hukuken birçok insan nazarında sorun olarak görülecektir” dedi.

Bunun siyaseten şaşırtıcı bulunmaması gerektiğini ifade eden Yeğen, “Devlet hukuki açıklar açısından odaklanacak olursa bu sorun olarak görülebilir ancak direnişi yürüten insanlar dikkate alındığında DTK’nın bütün birleşenleriyle yürüyen bir mücadelede açısından bu duruş beklenen bir şeydi” diye konuştu.

“Çatışmalar Türkiye’nin kaldıramayacağı boyutta”

Mesut Yeğen, deklarasyonda ifade edilen taleplerin, Kürt sorununun gidişatı, Kürtlerin Irak ve Suriye’de sahip oldukları haklar ışığında değerlendirilmesi halinde çok da radikal görülemeyeceğini kaydetti. Yeğen, “Bununla birlikte, talepler Türkiye’deki mevcut durum düşünüldüğünde radikal anlamda yeniden düzenlemeye gidilmesini gerektiriyor” diye konuştu.

Bundan sonraki süreçte AK Parti Hükümeti'nin takınacağı tavrın önemli olduğunu, son dönemdeki gelişmelerin hükümetin Kürt sorununun çözümüyle ilgili bütünlüklü bir stratejisi olduğu izlenimini vermediğini kaydeden Mesut Yeğen, “Kürt hareketinin Suriye’de edinmiş olduğu saygınlık, güç, hacim, hükümet ve devlet tarafından kaldırılamaz bulundu ve buna müdahale edildi. Tank ve toplar kentlere sokuldu. Ancak Kürt hareketinin gücünü budamak üzere atılan adımlar Kürt hareketinin gücünü daha da konsolide etmesine yol açıyor” şeklinde konuştu.

Çatışmaların Türkiye’nin kaldıramayacağı bir boyuta ulaştığını ifade eden sosyolog Yeğen, “Sürecin bu şekilde yürütülmesi mümkün değil. Mutlaka müzakerelere dönüş gerekiyor. Zaman içerisinde bunun mümkün olacağını düşünüyorum” görüşünü dile getirdi.

Mandıracı: “Çözüm anahtarı hükümette”

Dünya genelinde silahlı çatışmaların önlenmesi ve çözümü amacıyla faaliyet gösteren Uluslararası Kriz Grubu (ICG) araştırmacılarından Berkay Mandıracı, uzun süredir Kürt hareketinin taleplerini net bir şekilde ortaya koymamasını eleştirdiklerini anımsatırken, “Yerinden yönetim, ademi merkeziyetçilik talebinin neler içerdiğinin 14 maddede açıklanması, en azından talebin ortaya konmuş olması önemli ve olumlu bir hamle” dedi.

Şimdi dikkatlerin Türk Hükümeti’nin Kürt hareketi tarafından ortaya konan taleplere nasıl bir yanıt vereceğine çevrildiğini söyleyen Mandıracı, “Bu taleplerin yüzde yüz yerine gelmeyeceğini Kürt hareketinin bildiğini düşünüyorum” dedi.

Mandıracı çözüm anahtarının AK Parti Hükümeti'nin elinde olduğu görüşünü ifade ederken değerlendirmelerini şöyle sürdürdü:

“Dünyada çatışma çözümlerine baktığımızda güçlü iktidarların varlığı önemlidir. Türkiye’de de güçlü bir iktidar var. Ancak Anayasa görüşmeleri kapsamında HDP ile yapılması planlanan buluşmanın Başbakan Davutoğlu tarafından iptal edilmesi hiç olumlu bir sinyal değil. Oysa Anayasa tartışmalarına HDP’nin de dâhil edilmesi olumlu bir adım olarak değerlendirilmişti tarafımızdan. Ümit veren bir adım olabilirdi. AK Parti’nin HDP’yi dışlayan bir yaklaşımdan ziyade, onu ve destekçilerini yanına alan bir irade sergilemesi gerekiyor. Eğer tekrar bir çözüm iradesi ortaya koymak istiyorsa tabii ki. Ancak sıkıntılı bir dönem bizi bekliyor gibi görünüyor.”

Krizin derinleşmesi riski

Askeri çözümlü arayışa bölge halkından da ciddi tepkilerin gelmeye başladığına dair Ankara'da da bir farkındalık oluşmakta olduğunu söyleyen Berkay Mandıracı, “Yapılması gereken DTK’nın müzakere talebi ve çağrısına olumlu bir yanıt vermek ve Anayasa görüşmelerinden HDP’nin dışlanma kararını revize etmektir” dedi.

“Yapıcı olunmazsa Türkiye’de savaş derinleşir, yayılabilir. Böyle bir risk var” uyarısında bulunan Mandıracı, Kürt hareketinden de olumlu sinyaller beklediklerini aktardı. Mandıracı sözlerini şöyle sürdürdü:

“DTK’nın ilk gününde Hatip Dicle ve Demirtaş’ın açıklamaları biraz sertti. Kürt tarafı müzakere kanallarını açık tutmak istiyorsa talepleri belirli bir çerçevede açıklamak gibi bir strateji benimsemeli. ‘Biz asayişi sağlamak için kendi güvenlik güçlerimizi devreye sokacağız’ dediğinizde bu kadar merkeziyetçi bir anlayışın yerleşmiş olduğu bir devlette bu tabii ki ciddi tepkilere sebep olur.”

Araştırmacı Berkay Mandıracı çözüm süreci konusunda Türkiye’nin Batılı müttefiklerinin de beklentileri olduğunu ifade ederken değerlendirmelerini şöyle tamamladı:

“ABD özellikle Suriye'de zor durumda. Bir yandan NATO üyesi olan ve IŞİD’e karşı mücadelede önemli bir aktör olan Türkiye ile işbirliğini devam ettirmeye çalışıyor. Diğer yandan YPG, PYD ile siyaseten olmasa da askeri olarak işbirliği içerisinde. Türkiye PYD’yi PKK’nın uzantısı olarak dolaysıyla terör örgütü olarak görüyor. Hiçbir şekilde işbirliğine açık değil. Türkiye’nin PYD, YPG konusunda tehditkâr, engelleyici olmamasını sağlayacak bir çözüm süreci ABD’nin çıkarına olacaktır. PYD ile işbirliği yapmasa da Türkiye’nin stratejik bazı hamlelerde ortak hareket etmesi, bunu engellememesi ABD için önem taşır. Önceliği mülteci kriziyle mücadele olan AB perspektifinden bakarsak Türkiye'nin güvenilebilir, öngörülebilir ve istikrarlı bir ülke olması AB için kilit önem taşıyor. Bu nedenle Türkiye ile PKK arasında müzakerelerin başlatılması AB için önemli.”