'Kürtaj esas 70'ler ürünü'

'Kürtaj esas 70'ler ürünü'

Bakan Akdağ, Türkiye'de 'kürtajın 12 Eylül'den sonra oldubittiye getirildiğini' söyledi. Oysa kürtaj, 70'lerde dünyadaki gelişmelere bağlı olarak gündeme gelmişti.

Sağlık Bakanı Recep Akdağ ’ın, “Kürtaj bu ülkede 12 Eylül ihtilalinin ardından oldubittiye getirilerek serbest bırakılmıştır” sözleri tartışma yarattı. Dönemin kaynakları incelendiğinde, Akdağ’ın söylediğinin aksine, kürtajın yasal hale getirilmesinin Türkiye’de 1970’lerin sonundan itibaren, özellikle de Meclis’te dile getirildiği görülür. Türkiye ’de kürtaj konusunun gündeme gelmesinde, artan nüfusla mücadele yöntemleri tartışmaları ve ilkel yöntemlerle gerçekleştirilen düşükler yüzünden önemli sayıda kadının hayatını kaybetmesi etkili olur. Diğer yandan Türkiye ’de kürtaj meselesinin 70’lerde gündeme gelmesi, dünyadaki gelişmelerden bağımsız değildir.

 

Dünya kürtajı kabul edince

 

Kürtajın serbest bırakılıp bırakılmaması gerektiği konusu, başta ABD ve Fransa olmak üzere birçok ülkede uzun süren tartışmalara yol açar. ABD ’de yaşanan tartışmalar sonucunda 1970’lerin başında Amerika Yüksek Mahkemesi, tüm ülkede kürtaj yasağını kaldıran bir karar alır. Alınan karar şöyle gerekçelendirilir: “Ne din, ne felsefe, ne de bilim bu konuda bize iyi veya kötü diye bir şey söylemediğine göre, hâkimin de söyleyecek bir şeyi yoktur ve kişi kararı vermekte serbesttir."

Amerika Yüksek Mahkemesi’nin kürtaj yasağını kaldıran kararının açıklandığı günlerde, Paris’te aynı konuyla ilgili bir basın toplantısı yapılır. Paris hastanelerinin birinde klinik şefi olan Profesör Georges Thomeret, çekmecesinden bir kadın fotoğrafı çıkarıp gazetecilere gösterir ve ardından şunları söyler: “Bu gördüğünüz kadın 24 yaşında evli, iki çocuk annesiydi. Oturduğu apartmanın kapıcısı tarafından ona kürtaj yapıldı ve kan zehirlenmesinden öldü. Çünkü İngiltere’ye gidip kürtaj olacak parası yoktu. Fransa’da bunun gibi 1000 ile 2000 arasında kürtaj yapılmakta, işte manifestoyu imzalamamın nedeni.” Fransa ’da kürtaj yasağının kaldırılması için 390 ünlü doktorun imzaladığı manifestonun hemen arkasından içlerinde 4 Nobel ödülü almış 206 ünlü kişi de bir bildirinin altına imza koyarak, eskimiş kanunun değiştirilmesini ve kürtaj yapılmasına izin verilmesini istemiştir. Fransa ’da kürtaj yasasına karşı gelişen bu tepkinin sebebi ise tecavüz sonucu hamile kalan ve kürtaj yaptırdığı için tutuklanarak yargılanan 16 yaşındaki Marie-Claire Chevalier ile kürtajı gerçekleştiren doktorun durumudur. Olayın mahkemeye yansıması hukukçular, yazarlar, düşünürler, doktorlar, sanatçılar, papazlar, kadın dernekleri ve işçi sendikalarının bildiri yayımlayıp sokaklara dökülmesine yol açar. Tepkiler üzerine Millet Meclisi, 1974’ün sonunda Fransa ’da hamileliğin 10. haftasına kadar kürtajı serbest bırakan kanunu kabul eder.

Kürtaj meselesi, İtalya’da da 1970’lerin ikinci yarısında gündeme gelir; uzun süre Komünistler ve Sosyalistlerle Vatikan’ın taraf olduğu tartışmalar yaşanır. Hatta kürtaj tartışmaları, Aldo Moro hükümetini dağılma noktasına getirir. İtalya ’da kürtajın serbest bırakılmasını sağlayan yasa tasarısının mecliste kabul edilmesine rağmen, senato tarafından reddedilir. Bunun üzerine İtalyan Kadınlar Birliği büyük bir protesto gösterisi düzenler. Yasa, Nisan 1978’de tekrar meclis gündemine gelir; ardından da senato da 148’e karşı 160 oyla kabul edilerek yürürlüğe girer. Ancak 1981’de yürürlükte olan kürtaj yasası, Papa’nın çağrısı üzerine halkoylamasına sunulur ve yasanın yürürlükte kalması için yüzde 88 oranında oy kullanılır.

1978’de Yunanistan parlamentosunda da belli koşullarda kürtajı serbest bırakan yasa tasarısı kabul edilir, ancak bu durum Kilise ile Yunan hükümeti arasında krize yol açar. Yunan Kilisesi’nin önde gelen bazı psikoposları, Cumhurbaşkanı Tsatsos’u ziyaret ederek, “Tıbba ve bilime değil, vicdanınıza uyun” diyerek yasayı veto etmesini isterler, hatta yasa Cumhurbaşkanı tarafından onaylanırsa kendisini aforoz edeceklerini söylerler.

 

Kadın vekillere tehdit

 

Türkiye’de ise 1926 tarihli TCK’ya göre kürtaj suç olarak kabul edilir, 1965’te kabul edilen 557 sayılı kanunla TCK’nın kesin yasaklama hükmü değiştirilerek, ancak annenin yaşamının tehlikede olması halinde rahmin boşaltılmasına izin verilir. Kürtaj tartışmaları, dünyadaki gelişmelere bağlı olarak Türkiye ’ye de sıçrar, öncelikle bilim adamları tarafından nüfus artışına karşı önlem olarak sunulur. Konunun Meclis’te gündeme gelmesi ise doktorların yasal olmayan kürtaj yoluyla elde ettiği kazanç sebebiyle olur. 1972’de bütçe görüşmeleri yapılırken, yasak olduğu halde doktorların kürtaj yaparak günde 3-4 bin lira kazandığına dikkat çeken bağımsız milletvekili Celal Kargılı, kürtajın serbest bırakılması için bakanlığın derhal harekete geçmesini ve bu konuda verdiği yasa teklifinin desteklenmesini ister. Kargılı’nın sorusuna cevap veren Sağlık Bakanı ise bu konudaki çalışmanın bakanlık tarafından yapıldığını belirtmesine rağmen herhangi bir yasal düzenleme gerçekleşmez.

25 Şubat 1978’de Meclis’te Sağlık Bakanlığı bütçesi görüşülürken, Adalet Partili Nazım Baş kürtajın devlet kontrolünde serbest bırakılmasını dile getirir, ancak bu çıkış Meclis’te destek bulmaz. Bir yıl sonra konu tekrar bütçe görüşmelerinde gündeme gelir, Kontenjan Senatörü Sadi Irmak, kürtaj konusuna değinerek, “Bu soruna bir çözüm getirilmeli ve fakir kadınlarımız ehliyetsiz ellerde kürtaj olmaktan kurtarılmalı” der. Ardından Cumhurbaşkanlığı Kontenjan Senatörü Nermin Abadan Unat, kürtajın serbest bırakılmasını öngören bir yasa teklifi hazırlayarak Meclis Başkanlığı’na sunar; hatta bu girişiminden dolayı telefonla tehdit edilir. Unat, aynı dönemde gazetelerdeki yazılarında da kürtajın serbest bırakılmasını savunurken kadınların yüzde 14’ünün en az bir kez çocuk düşürdüğünün, yasadışı yapılan düşükler yüzünden yılda yaklaşık 15 bin kadının öldüğünün ve bir o kadarının da sakat kaldığının altını çizer. Kürtajın serbest bırakılmasını savunan bir diğer kadın da eski bakanlardan Türkan Akyol’dur.

 

Askeri yönetimin katkısı

 

Meclis’te kürtajın yasalaşması konusundaki çabalar, 1980’lerin başında CHP tarafından arttırılır. CHP’li Çağlayan Ege’nin ‘kürtajın devletin denetiminde ve devlet hastanelerinde yapılmasına ilişkin’ yasa teklifi vermesi üzerine konu, Meclis Komisyonu’nda görüşülür. CHP’li Ege , Türkiye ’de 500 bin kadının kürtaj nedeniyle hayatını kaybettiğini ya da sakat kaldığını belirttiği komisyondaki konuşmasında, kırsal kesimde kadınların son derece ilkel yöntemlerle çocuk düşürdüklerinin de altını çizer. Komisyonda AP, MSP ve MHP’li vekiller teklife karşı çıkarak, teklifin reddi yönünde önerge verirler. Bunun üzerine CHP’nin teklifiyle gerçekleştirilen gizli oturumda ilk 6 maddenin kabul edilmesine rağmen, 7. maddede oyların eşitliği nedeniyle kilitlenme olur ve oturum ertelenir. Kürtaja izin veren teklif, ancak 4 Mayıs 1980’deki komisyonda kabul edilebilir.

CHP’li Kemal Tabak ve arkadaşlarının kabul edilen teklifine göre, hamileliğin ilk 10 haftalık süresinde çocuğun bir uzman tarafından kadının rızasıyla alınması suç olmaktan çıkartılır. Fakat komisyonda kabul edilen teklifin Genel Kurul’da yasalaşması mümkün olmaz. Bu arada tartışmalar sürer. AP’li vekiller Meclis’te söz alarak kürtaja karşı olduklarını ifade ederler. 12 Eylül darbesiyle birlikte iktidarı ele geçiren askeri yönetimin, nüfus artışıyla mücadeleyi öncelikleri arasına alması ise kürtajın yasalaşmasına yönelik çalışmalar yapılmasına yol açar. Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı’nın kontrollü olarak kürtajın serbest bırakılacağını söylemesi, basında kürtajın serbest bırakılması yönündeki görüşlerin daha fazla yer bulmasına ortam hazırlar. Diğer yandan Hıristiyan dünyasında kürtajın yasal hale getirilmesine Kilise karşı çıkarken, 12 Eylül döneminde Diyanet İşleri Başkanlığı da “Belli bir sürede kürtaj yaptırılabilir” diyerek farklı bir tavır sergiler. Sonuçta Danışma Meclisi’ne gelen yasa teklifi, 14 Nisan 1983’te kabul edilir ve böylece hamileliğin ilk on haftasında isteğe bağlı olarak kürtaj serbest bırakılır.

(Radikal - Mithat Vural: Doktor, Dokuz Eylül Üniversitesi)