Kürtçe Türkiye'yi böler mi?

Kürtçe Türkiye'yi böler mi?

T24- Radikal gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Eyüp Can, BDP'li Sevahir Bayındır'ın Meclis'te Kürtçe konuşmasının ardından "Türk demokrasisini çok dilli, çok dinli ve çok kültürlü bir anlayışla yeniden tarif ettiğimiz zaman mı bölünürüz yoksa tek dilli, tek dinli, tek kültürlü bir Türkiye inadıyla mı?" diyerek sordu.

Eyüp Can'ın köşesinde yayımlanan yazısı (17 Aralık 2010) şöyle: 

Çok dillilik mi böler, tek dillilik mi?

Aslında meselenin özü şu:

Çok dilli, çok dinli, çok kültürlü bir Türkiye mi istiyoruz...

Yoksa tek dilli, tek dinli, tek kültürlü bir Türkiye mi?

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını etnik temelli mi tanımlıyoruz… Yoksa bireysel hak ve özgürlükler üzerinden mi?

***

BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş önceki gün “Bölgede iki dilli bir hayat olacak” dedi.

Nasıl olacak iki dilli hayat?

Demirtaş anlatıyor:

“Bundan sonra esnaf alışveriş dili olarak anadilini kullanacak. Ticari markalar anadilde olmalı, mönüler iki dilli olmalı. Artık devletin yasal ve anayasal düzenleme yapmasını beklemeyeceğiz. Çünkü yaptıklarımızın hepsi meşrudur, haktır, hukuka da uygundur. Bu bölgede iki dilli hayat olacak. Şehrin girişinde niye iki dilli hoş geldiniz tabelası olmasın. O kente giden bilmeli ki orada başka diller ve kültürler yaşıyor. Bunu engelleyen toplum değil devlet…’’

***

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli dün Konya yolunda hemen cevap verdi:

“Bunlar çok talihsiz değerlendirmeler. Buna fırsat tanıyan siyasi iktidar olmuştur. Çok dilli ve çok milletli bir yapıya müsaade edilemez…”

Neden? Bahçeli’ye göre çok dillilik ‘bölünme’ demek.

Dün bir çıkış da Diyarbakır’da bulunan Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’dan geldi. Türkiye’de yerel dil ve kültürlerin yok sayılmaya çalışıldığı yasakçı ve inkârcı dönemlerin geride kaldığını söyleyen Günay BDP’yi zorlama bir girişimin içinde olmakla suçladı:

“Anayasaya göre devletin resmi dili Türkçe. Resmi ortamda başka bir dilin kullanılmasına dönük şu anda yasaların verdiği imkânları zorlamak, hiçbirimizin hukuk çerçevesinde hakkı değildir...”

Anlayacağınız AK Parti hükümeti, “Anayasa çerçevesinde ben elimden geleni yapıyorum fazla zorlama” diyor.

MHP, AK Parti’yi ‘bölücülüğe taviz vermekle’ suçluyor.

BDP ise ‘Anayasal sınırları sonuna kadar zorlama’ yanlısı…

CHP kurultayla meşgul, şimdilik bu topa girmiyor…

***Defalarca yazdım, dil meselesi Kürt sorununun bam teli.

Terör ve şiddetin gölgesi üzerimizden kalktıkça Kürt meselesinin aslında her anlamıyla bir dil meselesi olduğunu daha iyi anlayacağız.

Çünkü dil Kürt kimliğinin en önemli göstergesi. Türkiye demokratikleşme yolunda Günay’ın vurguladığı gibi saçma dil yasaklarından kurtuldu.

Ama yasakların kalkması yetmiyor: Demokratik bir ülkede devlet, vatandaşlarının yerel dillerini öğrenme ve yaşatmasını da sağlamak zorunda.

***

Türkçe elbette resmi dil. Öyle de kalmalı… Ama hala yasal olarak okullarda Kürtçe seçmeli ders olarak bile okutulamıyor.

Meclis’te bir milletvekilinin Kürtçe konuşması siyasi gerilime yol açabiliyor hatta parti kapatma gerekçesi olarak görülebiliyor. Bunun çarpıcı bir örneği dün yaşandı.

Bir süredir hasta olan BDP’li Sevahir Bayındır koltuk değneğiyle katıldığı genel kurulda Shakespeare’in meşhur ‘olmak ya da olmamak’ deyişini önce İngilizce ardından da Kürtçe ifade etti. Siyasetçiler istedikleri kadar kafalarını kuma sokmaya devam etsin. Dil meselesi Kürt Sorunu’nun demokratik eşiği…

Soru şu: Türk demokrasisini çok dilli, çok dinli ve çok kültürlü bir anlayışla yeniden tarif ettiğimiz zaman mı bölünürüz yoksa tek dilli, tek dinli, tek kültürlü bir Türkiye inadıyla mı?

İnadın Türkiye’yi nereye getirdiği çok açık…

Birlikte yaşamanın yolu birlikte var olabilmekten geçiyor.

Türk’ün Türk, Kürt’ün Kürt olarak var olabilmesinden.

Farklılıkların kabulü illaki ayrışma-bölünme demek değil. Öyle olsa Amerika, Kanada ve İspanya çoktan bölünürdü.

Asıl bölünmeye sebep olan çoğu zaman tektipleştirici yaklaşımlar.

Ne kadar zorlasanız da farklılıklar tek bir kaba sığmıyor…