Taraf gazetesi yazarları Önder Aytaç ve Emre Uslu, Kürtlerin ne istediğini anlayabilmek için referandum yapma önerisi getirdi. Taraf gazetesi yazarları Önder Aytaç ve Emre Uslu, bugünkü yazılarında (2 Mart 2009) Kürtlerin ne istediğini anlayabilmek için referandum yapma önerisi getirdi. Taraf gazetesinde yayımlanan yazının tam metni… Diyarbakır: Savaş mı barış mı? Üniformalılar için yakaya takılacak bir yıldız, göğse yerleştirilen yeni bir madalya. Vatanı kurtaran veya koruyan olmak. Üniformanın içinde, bütün herkesin üstünde bir yetki ve sorumluk sahibi gibi davranmak mıdır savaş? Uyuşturucu ticaretine ve rant kapısına kılıf bulup; “yaptığımız her şey vatan için” demek ve ETÖ gibi çeteleşmek midir yoksa. “Biz en güçlüyüz, en çok biz öldürürüz,” böbürlenmeleriyle meydanlarda nutuk atmak, servet yapmak, ün kazanmak mıdır savaş? Ya oğlu kendi rızası dışında dağa ya da askere giden ve bir daha dönmeyen ya da yarım adam olarak dönen gençlerin anneleri için nedir savaş? Kırgız Cengiz Aytmatov anlatıyor Toprak Ana adlı kitabında bunu. Oğlunun cenazesi kapısının önüne geldiğinde; “bir oğlum daha olsa onu da gönderirim,” demesi çok acı ve önemli değil mi anamın? Kaybedebilecek her şeyin kaybedildiği ve; “bundan öteye bir acı yok, oğlumu öldürenler de ölmeli” bedduasına ne demeli anamın? Dışarıdakiler de bağırırken; “şehitler ölmez” diye, birileri de gelip başsağlığında “vatan sağolsun” dememizi istiyorlar değil mi? Bir kez daha düşünün neden gitmişti oğlunuz dağa ya da askere? Vatanı korumak, kurtarmak için ya da Kürtler dillerini konuşsun, kendi dillerinde eğitim alsınlar diye değil mi? Bir Besra Teyze vardı komşumuz. Türkçesini zar zor anlardık. Kendi kendine türküler mırıldanırdı neşelendiğinde ya da üzüldüğünde. Kızdığında da Kürtçe bağırırdı çocuklarına. Sonra da gülerek “ne edeyim, ahanda Türkçem bitmiştir” derdi. İşte o Besra Teyze’nin torunları onun dilinde eğitim alırsa bu vatan bölünürmüş öyle mi? Hainler ayaklanmış ve senin oğlun da onun için gönderilmişti sınır karakoluna. Hem sevgili annem biliyor musun, oğlunun şehit edildiği o karakolda neler oldu? Azaltılan nöbetçiler, toplanan el bombaları, önemsenmeyen istihbaratlar, yardıma geç gelen uçaklar ve bir süre başka şeyler. Neler oluyor annem? Sen, senin oğlanı oraya Besra Teyze dilini konuşmasın diye mi gönderdin? Yok yok “vatan bölünüyor” demişlerdir sana değil mi? Senin kararına kalsa yine de göndermezdin canın evladını amma yine de intikam istiyorsun şu an ki biz bunu elbette çok iyi anlıyoruz. Ya sen Xaleta Xezal, sen ne diyorsun savaş için? Büyük oğlun gitmişti önce dağa. Onun ölüm haberi gelince, henüz liseye giden küçük oğlun amcakızıyla birlikte gitti. Onların da ölüm haberleri geldi üç ay sonra. Ortanca oğlana sarıldınız sımsıkı sülalece, onu da kaybetmemek için. Hemen evlendirdiniz, kol kanat gerdiniz. Gidenlerin acısını unutmadın, intikam istiyorsun sen de, amma elindekini de kaybetmekten korkuyorsun değil mi? Sahi niye gitmişti çocuklar dağa? ‘Büyük Apaçi Reisi Serok Apo’ için mi? “Kimliksiz, kişiliksiz Kürtleri” kendisinin insanlaştırdığını söylüyordu o da. Hatırlar mısın ne yapmıştı Serok Apo gözlerini ilk açtıklarında uçakta? “Hizmete hazırım” dememiş miydi? İlk görüşmesinde Zeki Okçuoğlu’na “sen karışma üniformalılar benimle direk görüşüyorlar” demişti değil mi? Sahi Okçuoğlu onun avukatlığını niye bıraktı? Sonra da mahkemede; “özür dilerim şehit ailelerinden” demedi mi? Ne demek istiyordu be annem? Senin çocukların boşuna mı düşmüştüler bu adamın ardına? Hâlbuki senin çocuklarını dağa çağıran oydu. Şimdi torunlarına sahip çık bari Xalet. Bak güngörmüş Ahmet Türk de kaptırmış kendini, dökecekler yine çocukları sokaklara. Serok “çıkarın savaş baltalarını topraktan” derse, zaten dünden hazır genç apaçiler. Geçen seferde 8-10 çocuk öldü Diyarbekir küçelerinde “cana gelmesin, cama gelsin” diyen valiye inat. Peki, siz bu ülkenin politikacıları, üniformalıları, medya patronları ve işadamları! Sizce kaç genç ölürse bu savaş biter ve siz kazanırsınız? 100 genç yeter mi? Ya 1.000, 5.000? Tanrı aşkına 30-40 bin de mi yetmez? 27 yılda ölen 40 bin gençten, boşaltılan binlerce köyden, kapanmayacak onlarca yaradan sonra, başladığımız yerden daha yoğun ve “derin” bir çatışmanın içinde değil misiniz hâlâ? Olmuyor işte görüyorsunuz. Öldürmekle olmayacak bu iş. Gelin vazgeçelim bu “kirli savaştan”. Yazmayı bile beceremediğimiz barışı deneyelim bir kez de. Analarııııım ne olur bir kez daha gömün acılarınızı yüreklerinize. Gömün ki çocuklarımız da gömsün savaş baltalarını toprağa. Veee siz Ankara’da ve İstanbul da oturanlar, var mısınız Kürtlerin ne istediklerini öğrenmeye? Hadi bir referandum yapalım ve soralım ne istiyor bu Kürtler diye? Ayrılmak değil, kendileri olmak ve Türkiye sınırları içinde huzur içinde yaşamak istediklerini göreceksiniz kolaylıkla. Ama yapmazsınııııız bunu... Sonra hangi korku dağları ile korkutursunuz biz Kürt ve Türkleri?