Bugün gazetesi yazarı Orhan Kemal Cengiz, Kürtlere özerklik verilmesi gerektiğini savunarak, “O özerkliğe kavuştuktan sonra, Türkiye ile yollarına nasıl devam edeceklerine de kendileri karar versinler diyorum. Eğer Türkiye AB standartlarında bir demokrasiye kavuşursa, kimse Türkiye’den ayrılmak istemeyecektir; hatta Kuzey Irak ve Suriye Rojava Kürtleri’nin bile, öyle bir Türkiye ile bir şekilde bütünleşmeye çalışacaklarını düşünüyorum” dedi.
Orhan Kemal Cengiz’in Bugün’de “PKK yönetince demokrasi ve insan hakları nasıl olur?” başlığıyla yayımlanan (21 Kasım 2014) yazısı şöyle:
Ben, Kürtler’in Türkiye’nin güneydoğusunda özerk bir yönetime kavuşmaları gerektiğini savunuyorum.
O özerkliğe kavuştuktan sonra, Türkiye ile yollarına nasıl devam edeceklerine de kendileri karar versinler diyorum.
Eğer Türkiye AB standartlarında bir demokrasiye kavuşursa, kimse Türkiye’den ayrılmak istemeyecektir; hatta Kuzey Irak ve Suriye Rojava Kürtleri’nin bile, öyle bir Türkiye ile bir şekilde bütünleşmeye çalışacaklarını düşünüyorum.
Türkiye faşizan veya militarist yönetimlere kayarsa, Kürtler’i hepten kaybedecek...
Ama demokratik olmayan, yani siyasi çoğulculuğa izin vermeyen bir özerkliğin de Kürt etiketi altında otoriter, faşizan bir rejim üreteceğini düşünüyorum.
Yani, eğer bu “özerklik” PKK’nın silah zoruyla bütün Kürtler’i yönetmesi ile sonuçlanırsa, ortaya çıkacak şey demokrasi ve insan hakları adına yüz güldüren bir şey olmayacaktır.
Böyle bir durumda nasıl bir tablonun ortaya çıkabileceğine ilişkin fikir edinmek isteyenler için çok kıymetli bir rapordan söz etmek istiyorum.
Amerika merkezli Human Rights Watch (HRW) (İnsan Hakları İzleme), Suriye’de Kürt yönetimi altındaki Afrin, Kobani ve Cezire’deki insan hakları durumunu irdeleyen çok kapsamlı bir rapor yayınladı.
Haziran 2014 tarihli bu raporun başlığı “Under Kurdish Rule” yani Kürt Yönetimi Altında; rapor tam 108 sayfa...
Rapor son derece ihtiyatlı bir dille kaleme alınmış; yapıcı olunmaya çalışılmış; yani aslında dostane bir şekilde Rojava Kürtleri’ne yol gösterilmeye çabalanmış.
Ancak bütün bu ihtiyatlı ve yumuşak dile rağmen rapordan oldukça ürkütücü bir tablo açığa çıkıyor.
Bu tabloda işkence sorunu var; kişi hak ve özgürlükleri çok sınırlanmış durumda; siyasi muhaliflere hoş görü yok; adalet sistemi her yerinden dökülüyor...
HRW’nin Rojava raporundan yansıyan insan hakları durumu Türkiye’nin 80’ler ve 90’larını hatırlatıyor...
Rapordan, Kürt Demokrasi Partisi, Yekiti ve Azadi gibi PYD’ye muhalif partilerin mensuplarının keyfi bir şekilde tutuklandıkları anlaşılıyor.
Sadece “itiraflara” dayanarak hapis cezalarının verildiği görülüyor ve bu “itirafların” işkence altında alındığı iddiaları bulunuyor.
Asayiş adı verilen polis gücünün hiçbir belge sunmadan insanları gözaltına aldığı ve bazı durumlarda hakim önüne çıkarmadan bir aydan fazla alıkoydukları görülüyor.
Gözaltında şüpheli ölüm vakıaları bulunuyor...
PYD’nin siyasi muhaliflerinin yargısız infazlara kurban gittiğini düşündüren veriler bulunuyor. HRW “Son iki yılda PYD’nin tamamını ya da bir bölümünü kontrol ettiği bölgelerde, en az dokuz PYD muhalifinin kaybolduğu veya faili meçhul cinayete kurban gittiği görüldü” diyor.
Toplumsal gösterilerin kanlı bir şekilde bastırıldığı anlaşılıyor. HRW özellikle Amude bölgesinde PYD karşıtı bir gösteride YPG’nin üç göstericiyi silahla ateş ederek öldürdüğü bir olaydan bahsediyor.
Suriye Kürtleri Baas rejimi altında çok acılar çekti, en temel hakları ortadan kaldırıldı ve katliamlara uğradılar.
Ama ne yazık ki, mazlum ve mağdur olmak, insanca yaşanacak demokratik bir rejimi kurmayı garantilemiyor.
Türkiye’de “özerklik” tartışmaları yürütürken hem Rojava tecrübesi üzerine hem de demokrasi ve insan hakları standartları üzerine kafa yormak gerekiyor.