'Kürtlerin yaşadıkları acılara ortak olan 'Tek' romanını neden okumalıyız?'

'Kürtlerin yaşadıkları acılara ortak olan 'Tek' romanını neden okumalıyız?'

Hüseyin Karabey

 

”TEK” Kürtlerin yaşadıkları acılara bu kadar doğru yerden empati kuran uzun süredir okuduğum ”tek” eser ve gerçekten yaşanmış olayların, toplumsal travmalarımızın üzerine kurulmuş müthiş bir polisiye roman.

Ben Hüseyin Karabey, film yönetmeniyim. Yazarlıkla alakam senaryolarımdan ibaret. Daha önce hiç eleştiri yazısı yazmadım. Ama bu gece, iki üç gündür elimden bırakamadığım kitabın son sayfalarını okurken gözyaşlarımı tutamadığım için bu satırları yazma gereği hissettim. Bana bu duyguları hissetiren Hakan Nordik’in (Rüstem Batum) TEK adlı polisiye romanı.

Kitabın konusu kısaca şöyle: Yarı Amerikalı yarı Türk tecrübeli gazeteci DM (Deniz Max Brando) en yakın arkadaşı gazeteci James Fargo İstanbul'da öldürülünce, katillerinin  peşine düşmek için geldiğinde, kendini, Türkiye'nin son otuz yılındaki pek çok cinayet, faili meçhul siyasi infaz, adam kaçırma, şantaj, yolsuzluk gibi sayısız suçun sorumlusu olan devasa bir örgütün peşinde bulur.

DM, genç komiser Mahir Binal ve James'in sevgilisi Melisa Türkkan'ın da yardımıyla cinayeti aydınlatmaya çalışırken, bir taraftan da suç örgütüyle ilgisi olan kişiler tek tek ortadan kaybolmaktadır...

”TEK” son yılların  dünyası ve Türkiye’sindeki siyaset, güç, intikam, vahşet, umut, işkence, derin devlet, CIA, rüşvetçiler, tarikatlar, katiller, azınlıklar, satılık gazeteciler, hırsızlar vs. gibi pek çok konuya değinse de ağırlık verdiği konu Güneydoğu sorunu ve Kürt meselesi.

21 Kasım 2004 tarihinde12 yaşındaki Uğur Kaymaz, Mardin'de, babası Ahmet Kaymaz'la birlikte evlerinin önünde polisler tarafından açılan yaylım ateşiyle katledildi. 13 kurşun çıktı bedeninden. Beni öfkeden çıldırtan ise Uğur’u ve babası Ahmet’i öldüren polislerin yargılandıkları halde beraat etmeleriydi. Daha binlerce cinayet işlendi 80’li 90’lı yıllarda Türkiye’de. Bunca yıl içinde katliamlara, işkencelere, insanlık dışı uygulamalara alıştık belki, alışmadığımız TEK şeyse onca suçu işlediğine emin olduğumuz ve  yargılandığı halde beraat eden polis, asker ya da kamu görevlilerin ellerini kollarını sallayarak dolaşmaları. Bu hepimizde, devlet adına cinayet işleyenlerin ve işkence yapanların asla ceza almadıkları algısını yarattı. Aynı zamanda ilahi adalete olan inancımız sarsıldı hatta yıkıldı. Hadi itiraf edelim asla bir canlıya zarar veremeyeceğimizi düşünsek de kimi zaman bu haberleri okuduğumuzda mahkemelerim sağlayamadığı adaleti bizzat elerimizle gerçekleştirmeyi hiç istemedik mi?

”TEK” gerçekten yaşanmış olayların ve toplumsal travmalarımızın üzerine kurulmuş müthiş bir polisiye roman. Biz Jitem’in işlediği cinayetleri, bok yedirilen Kürt köylülerini, yargısız infazlarda işkencelerde öldürülen gazetecileri ve çok daha fazlasını yaşadık ama sorumluların yargılandıktan sonra hak ettikleri cezaları aldığına hiç tanık olmadık.

Tanık olduğumuz cinayetler ve haksızlıklar kadar bizi yaralayan ulusalcı faşist, sözde demokrat safsatalar da yok romanda. Özellikle Kürt’lerin temsiliyetine yaklaşımı açısından çok doğru bir yerde duruyor yazar.  Ayrıca Kürt’lerin yaşadıkları acılara bu kadar doğru yerden empati kuran uzun süredir okuduğum tek eser ”TEK”.

Polisiye romanın hakkını veren kusursuz ve şaşırtıcı kurgusu ile ilk defa uzun süredir beklediğimiz, hak ettiğimize sonuna kadar inandığımız adaletin tezahür ettiğine tanıklık etmek istiyorsanız bu romanı hemen alın ve okuyun. Okuduktan sonra nasıl olsa çevrenizdeki en az beş kişiye zorla okutacaksınız. Kim bilir belki adalet duygusu sarsılan bir kaç girişimci ön ayak olur ve ben de bu romanı güzelce filme uyarlarım. Cinayet işleyemediği için yazan Rüstem Batum’a, biz de, cinayet işleyemeyeceğimiz için, kitabını okuyarak katılalım.