'Laik TBMM bir peygamberi olduğunu itiraf etti, haberiniz var mı?'

'Laik TBMM bir peygamberi olduğunu itiraf etti, haberiniz var mı?'

Doğuş Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde araştırma görevlisi olarak çalışan Osman Serkan Gülfidan, “4+4+4” yeni eğitim yasasının “Ortaokul ve liselerde Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamberimizin hayatı, seçmeli ders olarak okutulur.” maddesindeki peygamberin hangi peygamber olduğunu TBMM Başkanlığı'na sordu. TBMM talebin bilgi edinme yasası kapsamında değerlendirilmediğini belirterek sorulara yanıt vermedi. Bu kez aynı soruları TBMM Dilekçe Komisyonu’na soran Gülfidan, Komisyon’dan sorularının yanıtını beklerken, bir köşe yazısı kaleme alıp, konuyu kamuoyunun da dikkatine sundu.

İşte Gülfidan’ın Taraf gazetesinde yayımlanan (6 Haziran 2012) yazısı:

Öncelikle bir hususu not etmek lazım; harcım olmadığı gibi emelim de değil bir gazete yazısı kaleme almak. Hatta izlemeye gayret ettiğim mesleki yol çerçevesinde kendi namıma buna karşı olduğum dahi söylenebilir. Bambaşka bir hasletten bahsediyoruz nihayetinde. Ne ki, aktif bir bekleme sürecinin ardından, asıl sorumlu elleri esas yerlerinde bulamayınca -belki de hadsiz- bir mecburiyet hissiyle benimkilere düştü taşın altını doldurmaya çalışmak.

Bu mühim belirlemeyi takiben, - bir basın mensubu olmadığımdan tam olarak kestiremesem de- şu başlangıç uygun olacaktır sanırım bu yazıya; malumunuz olduğu üzere, geçtiğimiz günlerde TBMM kanun marifetiyle bir peygamberi olduğunu ilan etti.

Malumunuz değil mi? Şöyle başlamalı o halde bu yazı; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Yasama Organı bir peygamberi olduğunu ilan etti, farkında mısınız? O kişiyi hepimizin peygamberi zannediyor, haberiniz var mı?

Sanırım pek çoğumuz haberdar değilizdir bu durumdan. Peki, nasıl olur da bihaber oluruz idare edenlerin hepimizi bağlayan bu irade beyanından? TBMM’nin bir peygamberi olduğunu ilan etmesinin hiç mi haber değeri yok? Onu hepimizin peygamberi sanması bu raddede mi önemsiz?

Demek Türkiye yalnızca yeşille mavinin buluştuğu bir cennet parçası değil, demokrasi bağlamında içselleştirilmiş birtakım olumsuz özelliklerin de kucaklaşma sahası. Yoksa kolay açıklanabilir bir tarafı yok vaziyetin.

Bu noktada, vakti henüz geçmiş değilse, anılan ahvali doğuran meseleyi sarahaten ortaya koymak faydalı olabilir. 14.06.1973 tarih ve 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 25. maddesinin ilk fıkrası, 30.03.2012 tarih ve 6287 sayılı Kanun’un 9. maddesi mucibince değişmekle aşağıdaki ilgili hali aldı:

“...Ortaokul ve liselerde, Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamberimizin hayatı, isteğe bağlı seçmeli ders olarak okutulur...”

Açıkça anlaşılabileceği üzere, kanun hükmü, “Hz. Peygamberimiz” ibaresine yer vermekle Yasama Organı’nın bir peygamberi olduğunun ilanı mahiyetinde. Bunun bir ilk olduğunu kaydetmek lazım. Dahası, - meselenin önüne taşınması halinde- Anayasa Mahkemesi hükmü iptal etse dahi, 24. Dönem TBMM’nin bir peygamberi olduğunu açıklamış bulunduğu gerçeğini değiştirmek imkan dahilinde değil.

Bahsi geçen ilan, kaçınılmaz olarak, Bilgi Edinme Kanunu çerçevesinde TBMM’ye yöneltilen fakat  yanıtsız bırakılan şu sorulara sebebiyet veriyor:

Anayasasının 2. maddesinde laik olduğu belirtilen bir devletin yasama organının bir peygamberinin olması nasıl mümkün olabilmektedir? Yasama Organı’nın saygı duyduğu bu peygamberin kim olduğu kanun metninden anlaşılamamaktadır. Bu sebeple, şu sual yanıta muhtaçtır: Yasama Organı’nın peygamberi kimdir?

Ve nihayet, Yasama Organı, anılan kişinin herkesin/hepimizin peygamberi olduğu sonucuna nasıl varmıştır?

Cümleten şok içerisinde olmamız lazım. Yasama Organı açıkça “benim bir peygamberim var” diyor ve kimliğini açıklamadığı bu kişiyi hepimizin peygamberi sandığını beyan ediyor. İstisnasız herkesin şoka girmesi lazım evvela. En radikal islamcıların da, en azılı ateistlerin de. Kolay mı, bir peygamberi varmış TBMM’nin. Önce topyekûn şaşırmalı. Sonra herkes rücu edebilir aslına. Bunca şey oluyorken hiçbir şey olmuyormuş gibi yaşamak “otobüsü kaçırmış bir millet”e özgü olmalı. Toplumsal duyarsızlığımızla birlikte “kamunun bekçi köpeği” de sağ olsun.

Hülasa “Hz. Peygamberimiz” diyen bir kanun hükmümüz var artık. Nur topu gibi. Demek herkesin bir peygamberi olmalı, demek herkesin peygamberi aynı olmalı. Hepimize bir peygamber atayan bu düzenleme, siyasi iktidarın mevcut ve müstakbel dindar gençliğe armağanı olsa gerek. Evvelkilerle mukayese etmek gerekirse:

1-Diyanet İşleri Başkanlığı’nın genel idarenin içinde yer alması: “Kurum’un salt bir dinin belli bir yorumundan taraf olanlara hizmet vermesi bir uygulama sorunudur” şeklinde açıklanmaya çalışılabilir. Olmaz ya, bir nebze işte;

Anayasa hükmü ile zorunlu din dersi: “hükümde din kültürü ve ahlak bilgisi dersinden söz ediliyor, sorun tamamen uygulamada” biçiminde olağan gösterilmeye girişilebilir. Olmaz ya, bir nebze işte;

Yükseköğretim Kanunu’nda yapılan ve 1989 yılında AYM’nin isabetli iptaline (E. 1989/1, K. 1989/12, 07.03.1989) maruz kalan değişiklik; “Yükseköğretim kurumlarında... Dinî inanç sebebiyle boyun ve saçların örtü veya türbanla kapatılması serbesttir”: “belli bir din kastedilmiyor, kılık kıyafet hürriyetinin bir yönüyle din ve vicdan hürriyetine vurgu yapılıyor sadece” diyerek normalleştirilmeye gayret edilebilir. Olmaz ya, bir nebze işte.

Anlaşılan o ki, mevcut siyasi iktidar tüm nebzeleri, gözü, iz’anı ortadan kaldırmak istemiş. Haklı da sayılır. Yıkmak için vurdun mu öyle nebzeyle falan olmaz. Köküne vuracaksın.

Bu durumda “TBMM’nin bir peygamberinin olması nasıl mümkün olabilir?” ve “söz konusu kişi hangi gerekçelerle hepimizin peygamberi addediliyor?” soruları oldukça yersiz olmalı totaliter eğilimleri iyice belirginleşen siyasi iktidarın nazarında. Şekli -ya da “ileri” mi demeli?- demokrasilerde azınlığın hiçbir önemi olmadığına göre, “peygamberiniz kim?” sorusunu daha da anlamsız buluyor olmalı yasama organının çoğunluğu. Öyle ya, nasıl anlaşılmaz hazreti peygamberimizin kim olduğu! Kaale almaya ne hacet. Sümme haşa.

Meselenin bu kısmını böylelikle “anladık” diyelim. Peki, basın mevzubahis ilana neden itibar etmiyor? “Kamunun bekçi köpeği”nin bu konudaki suskunluğu nasıl izah edilebilir? Kimse sevinmeyecek mi bu ilana örneğin veya kimse garipsemeyecek mi bunu? Kimselerin bu konuda söyleyecek sözü yok mu?

Vahim.

İşte bu yasama organı, bir peygamberi olduğunu ilan eden 24. dönem TBMM soyunuyor anayasa yapımına. Toplum sözleşmesiymiş, uzlaşma aranacakmış güya.

İşte bu yasama organı çoğunluğunun idaresinde kamusal siyasi tartışma sahasından çekiliyor/çekiniyor basın. Haber alma hakkımızın aracıymış, sayesinde siyasi gündemi izleyip tartışmalara iştirak edecekmişiz sözde.“Yeni” ve “sivil” olacak diyorlar ya anayasa. Çok kafa yormanın alemi yok anlaşılan. Eldeki veriler ışığında oldukça “ileri” olacağı muhakkak zira.