Lenin'in heykeli Ahtamar'a haç mı oldu?

Lenin'in heykeli Ahtamar'a haç mı oldu?

Van'daki Ahtamar Kilisesi'nde 3 yılda 3'üncü ayin geçen hafta yapıldı. Ermenistanlı ustaların yardımıyla restore edilen kiliseye konacak haç, o dönemde tartışma yaratmıştı. O haç ile ilgili ilginç bir hikâye de anlatılır. Restorasyonunu komünist bir mimarın gerçekleştirdiği kilisenin haçı Ermenistan'da bir depoda bulunan Lenin heykeli eritilerek yapılmış.

Radikal gazetesinden Jale Özgentürk'ün "Lenin'in heykeli Ahtamar'a haçı oldu?" başlıklı yazısı şöyle:

Lenin'in heykeli Ahtamar'a haçı oldu?

Mavi bir gökyüzünün altında masmavi bir deniz gibi görünüyor Van gölü. Vanlıların ‘deniz’ demesi bu yüzden olsa gerek. Ve haksız da sayılmazlar. Yüzenler, sörf yapanlar, kanoyla yarışanlar... İskelede sıralanan teknelerin biri gidiyor, biri geliyor. Los Angeles’tan, Sydney’den, Almanya ’dan, İstanbul ’dan gelen Ermeniler ayin için Ahtamar Adası’nın yolcusu.

Kilisedeki ayin İsrail ’den, Amerika ’dan, Kanada ’dan, Beyrut’tan, İstanbul ’dan gelen din adamlarıyla sabahın ilk saatlerinde başlıyor. Ancak 50 kişiyi alan kilisenin kapısından içeri girmek hayli zor. Kalabalık nedeniyle çoğu konuk ayini dışarıda dinlemeye çalışıyor. Ermeniler için ruhani nitelik taşıyan bugün, Vanlılar’da ise Türkiye ’nin tanıtımı, kentin turizminin harekete geçmesi gibi dünyevi ekonomik kaygıları öne çıkarıyor. Ermeniler ayindeyken Kürtler ve Türkler de piknikte...

Kültür ve Turizm Bakanlığı ’nın restore ederek, yılda bir kez ayine açtığı Ahtamar Kilisesi’nde, üç yıldır düzenlenen ayindeyiz. 2008’de restore edilen ve yeniden Ermeniler için çok önemli bir merkez haline gelen kilisenin restorasyonunda mimar Zakarya Mildanoğlu da yer aldı...

Ayin dönüşünde kilisenin ilginç restorasyon sürecini anlatması için Mildanoğlu ile buluşuyoruz. Mildanoğlu, Osmanlı arşivlerine göre, Anadolu ’da 2200 Ermeni kilisesi ve manastırının olduğunu söylüyor. Ahtamar Kilisesi ise öne çıkan kiliselerden. Şöyle devam ediyor:

“Van Ermenilere başkentlik etmiş bir şehir. Ermeni tarihinde Ardzruni Hanedanlığı vardı. Onların döneminde 915 yılında bu bölgede müthiş bir imar faaliyeti gerçekleşmiş. Su kanalları, kaleler, kiliseler, yazlık, kışlık krallık sarayları inşa edilmiş. Ahtamar da bu dönemde yapılmış. Yazılı kaynaklara baktığımızda, Gagik Ardzruni hanedanlığı döneminde adada bir de saray yapıldığını görüyoruz. Güvenlik nedeniyle ada seçilmiş. İskele altında hâlâ surlar var. Manastırda ise sadece din adamı değil, tarihçiler, bilim adamları yetişmiş.” Ahtamar Surp Haç Kilise ve manastırı ilk darbeyi 1915’te yer, talan edilir ancak geri dönenlerce bir süre daha açık tutulur. 1950’den sonra ise Anadolu ’da Ermeni kültürel varlıklarına yönelik görülmemiş bir katliam gerçekleştirilir. Ayakta kalan yüzlerce eser yakılır, yıkılır.

Kilisenin bugüne kalmasını ise ünlü yazar Yaşar Kemal’e borçlu olduğunu hatırlatan Mildanoğlu, şöyle anlatıyor:

“Cumhuriyet’te gazeteci olan Yaşar Kemal bir haber için Van ’a geliyor. Subay arkadaşı ‘Burada bir ada ve üzerinde çok değerli bir kilise var, gel bakalım’ diye ısrar ediyor. Adaya çıktıklarında askerleri kiliseyi ve manastrı yıkarken buluyor. Hemen valiliğe, Milli Eğitim Bakanlığı ’na şikâyet ediyor ve yıkım duruyor. Ancak manastırın ilk katı çoktan yıkılmış. Ermeni kültür katliamının olduğu yıllar 1915 değil, 1950-1953 yıllarıdır. İmar faaliyetleri adı altında tarihi yapılar kazma kürek yıkılıyor. Bunların taşlarıyla ya devlet daireleri, ya da okullar yapılıyor. Son kalanlar ise definecilerin gözdesi oluyor.” Ada bir dönem askeri yasak bölge, bir dönem de ağıl olarak kullanılıyor.

2005’te ise AK Parti hükümetinin gündemine giriyor. İstanbul Ticaret Odası , restorasyona talip oluyor. Mildanoğlu bu sürecin AB ile ilişkilerin ısındığı döneme denk geldiğini söylüyor. Dünya kamuoyunda sık sık Ermenistan ilişkilerinin de gündeme gelmesi sonrasında ise restorasyona karar veriliyor. Proje hazırlanıyor. Kültür Bakanlığı ihaleye çıkıyor. İşadamı Cahit Zeydanlı restorasyon işini alıyor. Zeydanlı şimdi ciddi sağlık sorunları yaşayan Ermeni Patriği Mesrop Mutafyan’la görüşmeye geliyor. “Yanlış bir şey yapmak istemiyorum” diye bir Ermeni mimar istiyor ve Mildanoğlu seçiliyor. Restorasyon 2 yıl sürüyor.

Bir gecede takıldı

Mildanoğlu “Heyecanlı bir süreç” diye tanımlıyor bu süreci. Büyük bir arşiv oluşmuş. Ermenistan ’dan ciddi destek alınmış. Ermeni taş ustaları, mimarları ile birlikte çok düşük bütçelerle, özverilerle restorasyon tamamlanmış. Kilisenin restorasyon öyküsünde ilginç bir de hikâye var. Hikâye kiliseye büyük tartışmalarla konan haçla ilgili. Kilise kubbesinde yer alacak haçın kaidesinin, büyüklüğünün doğru tespiti için Ermenistan ’dan yardım isteniyor. Ancak bu ülkede malzeme yoksulluğu var. Bunun üzerine ustalar depoda bulunan bronz bir Lenin heykelini eritiyor ve haçı imal ediyor. Erivan’da yapılan haç sonra TIR’la İstanbul ’a geliyor. Eski bir komünist olan ve bir kilise restorasyonunda, “Lenin’le buluşan” Mildanoğlu’na bu bilgiyi soruyorum. “Bunu ben de duydum. Haç gerekliydi. Hükümet önce karşı çıktı. Sonra bir gecede taktılar” diyor.

Ayin tek gün olmaz

Bu yıl ayine katılım düşüktü. İlk ayine 6 bin kişi katılırken bu yıl toplam 1200 civarındaydı. Mildanoğlu azalmanın normal olduğunu söylüyor. “O ilk heyecandı. Ancak zaten diğer aylarda da gelenler var” diyor. Kilisenin müze olmasını ise ‘tehlikeli’ buluyor. “Gittiğim zaman dua edemiyorum. Yasak. Mum da yakamıyoruz. Anadolu ’daki kiliselerde böyle. Bu büyük sorun. Üç arkadaş orada niye dua edemeyelim. Mum içeride yakılmasın ben de karşıyım ama bahçede yakılabilir. Kiliseyi açtık diyorlar ama samimiyetsizlik bu” yorumunu yapıyor. Aynı serzenişi ayine gelen Ermeniler’den de duyuyorum.

Ermeni vatandaşlar olarak endişeliyiz

Türkiye ’nin Kürt sorunu ve Suriye ile başlayan sıkıntılı süreci Ermeni vatandaşlar açısından değerlendiren Mildanoğlu, şunları söylüyor: “Kürt sorunu çerçevesinde güvenlikçi yaklaşım, çözüm konusunda kararsızlık, samimiyetsizlik ön plana çıktı. Hükümetle devletin iç dengelerinde değişiklik oldu. Devletin bazı kademeleriyle uzlaştılar gibi. Kürt, Ermeni meselesine yönelik politikalar arasında artık fark var. Suriye ’ye bu kadar sevdalanmaları hayra alamet değil. Provokatif bir ortam var. Öteki yaratma için her yol mübah. Kapılara işaret konmaya başlanıyorsa gerisini siz düşünün. Bir milletvekili, yakalanan, öldürülen Kürtler için ‘Bunların kanında Ermeni kanı var’ derse nasıl endişeli olmayalım. Hem Kürtler hem de Ermeniler açısından kaygılıyım. Zirve Katliamı ile ilgili bir gelişme yok, Sevag katledildi, Hrant Dink ’in gerçek katilleri henüz yargı önüne çıkmadı. Ermeni ve bazı Türk aydınlarına tehdit sürüyor. Çile çekmiş, bu kadar zulme uğramış insanlar nasıl kaygı duymasın!“