Levent Ersöz Cumhurbaşkanı'ndan affını istedi

Levent Ersöz Cumhurbaşkanı'ndan affını istedi

 

"Ergenekon" davası kapsamında tutuklu yargılanan emekli Tuğgeneral Levent Ersöz'ün avukatı Murat Nebi Ayhan, Ersöz'ün sağlık sorunlarını gerekçe göstererek, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün müvekkili hakkında af yetkisini kullanması istemiyle Cumhurbaşkanlığı'na başvuruda bulundu.
 
Ayhan'ın hazırladığı dilekçede, yaklaşık 42 aydır tutuklu olan Ersöz'ün, 13 Ocak 2012'deki duruşmaya gönderdiği yazılı beyanında, "sağlık sorunlarıyla ilgilenmeyen ve dosyaya sunulan resmi belgelere dahi itibar etmeyen mahkemeye, bundan sonra savunma yapmayacağını ve talepte bulunmayacağını" beyan ettiği kaydedildi.
 
Ersöz'ün halen İstanbul Tıp Fakültesi'nde tedavisinin sürdüğü ifade edilen dilekçede, Ersöz'ün tutuklandığından bu yana onlarca hastane dolaştığı vurgulandı.
 
Dilekçede, Levent Ersöz'ün tedavi süreci anlatılarak, Ersöz'de bulunduğu belirtilen hastalıklara ilişkin fotoğraflar ve resimlerle ayrıntılı açıklamalara yer verildi.
 
Ersöz'ün her gün 40 farklı ilaç kullandığı belirtilen dilekçede, "Birçok kişinin yardımına ihtiyaç duyan ve ölümle pençeleşen müvekkilin, her ne sebeple olursa olsun, kaçacak ya da delilleri karartacak şüphesiyle tahliye edilmeyip, istenilen düzeyde tedavisine engel olma hakkı hiç kimseye, mahkemelere dahi verilmemiştir. Bu talepler ve beyanlarımızı defaatle dile getirmemize rağmen maalesef, sadece durumunun sorulması için hastaneye yazı yazılmasından öteye geçilmemiştir" denildi.
 
Evrensel hukuk normlarına göre mevcut durumun hukuka aykırı olduğu savunulan dilekçede, Ersöz'ün ölümcül sağlık problemlerinin dışında, birçok terör örgütünün ölüm listesinde bulunduğu, hem kendi, hem de refakatçisi olan eşinin güvenliğine ilişkin birinci derece koruma ihtiyacı duyulduğu vurgulandı.
 
 

Dilekçede neler var?

 
 
Dilekçede, şu ifadelere yer verildi: "Müvekkilin tedavisi sağlıklı olarak yürütülemiyor ve tam kronikleşen hastalıkları nedeniyle iyileşme süresi hakkında tarih de verilememektedir. Vücudunda bazı organlarının büyük bir bölümünü kullanamamaktadır. Artık yürüyemeyecektir, tek başına idrara çıkamayacak, serum almadan bir yaşam sürdürmesi de pek muhtemel değildir. Ölüm aşamasında, başka bir düşünceyle müvekkilin cezaevi sınırları içerisinde alıkonulması içler acısı bir durumdur.
 
Medeni ülke ve toplumların yargı kurumlarında olduğu gibi, pekala bir başka emniyet tedbirine başvurabilinir. Fakat maalesef, bu yapılmayarak halen, adeta linç mantığıyla müvekkilimize haksız ithamlarla isnatlar yapılmakta ve 42 aydır tutukluğu devam etmektedir. Uzun tutukluluk süreleri nedeniyle AİHM'de Türkiye Cumhuriyeti aleyhine birçok karar çıkmıştır. Müvekkil, cezaevine girmeden önce sağlıklıyken, cezaevi sonrası, hastalıklarının yanında, hastaneden kaptığı bakterilerle birlikte halen yoğun bakımdadır."
 
Doktor raporlarından da alıntılar yapılan dilekçede, Anayasa'nın 104. maddesinin Cumhurbaşkanlığı'na "Sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebiyle belirli kişilerin cezalarını hafifletmek veya kaldırma" yetkisi verdiği, bu maddenin hükümlüleri kapsadığı hatırlatılarak, söz konusu maddenin halen suçluluğuna karar verilmemiş bir kişi açısından daha önemli olduğu savunuldu. 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun'da düzenlenen "Hapis cezasının infazının hastalık nedeniyle ertelenmesi" hükmünün kıyas yoluyla tutuklular için de uygulanabileceği kaydedilen dilekçede, şöyle denildi:
 
"Yatalak olarak ömür boyu yaşayacak olan ve kanser tanısı nedeniyle tetkiklere başlanılan müvekkilin, bir an için mahkum olması halinde dahi, infazı bu şartlarda hiçbir zaman mümkün olamayacaktır. Siz Cumhurbaşkanlığınızın da dilekçemiz ve ekte sunulan belgelerle ve gerekirse yapacağınız araştırma sonucu, yürümesi ve tedavisi mümkün olmayan hastalıklar nedeniyle anayasanın size tanıdığı yetki gereği, müvekkil hakkında af yetkinizi kullanmanızı saygıyla talep ederiz."