Geçmişte İslamcı camiada bulunan ve bir dönem Star gazetesinde yönetici olarak da çalışan gazeteci - yazar Levent Gültekin, yeni kitabı “Onurlu Çıkış”ı anlattı. Gültekin, ülkedeki durumu “İktidar kötülükten besleniyor” diye niteleyerek, "İslamcılık iflas etti" dedi.
Cumhuriyet'ten Nazan Özcan'a konuşan, Gültekin'in açıklamaları şöyle:
- ‘Onurlu Çıkış’la neyi kastediyorsunuz?
Hepimiz inanç, ideolojik kimlik eksenli kendi mahallelerimizde yaşıyoruz. Birbirimize yabancılaştık ve bundan çok zarar görüyoruz. Şimdi odalardan çıkalım, konuşalım, tartışalım, uzlaşalım ve burasını herkes için yaşanabilir bir ülke yapalım diyorum ben. Fakat çıkarken yenilmişlik duygusuna da kapılmamamız lazım. “Davayı sattı”, “Kendi mahallesinde tutunamadı”, “Zaten orada istenmiyordu” gibi ithamlar yapılmamalı. Çünkü bunlar özeleştiriyi ya da özrü değersizleştiriyor. İdeoloji, inanç, mezhep eksenli tartışmanın tarafı olmuş insanlar bu tutumlarından vazgeçtiklerinde, bu davranışı bilgelikle karşılanırsa onurlu bir çıkış hakkı da verilmiş olur.
- Kitabın sizin eski mahallede bir karşılığı olacak mı?
Bizler her mahallenin sözcülerine bakarak kanaat sahibi oluyoruz. AKP’deki en çok sesi çıkan, en rijite bakıyoruz ve sanıyoruz ki bütün dindarlar öyle. Değil. Karşılığı var, çünkü o mahallede şu an yenilmişlik duygusunun yarattığı ağır bir travma var.
- Yenilmişlik mi?
Evet yenildiler. İslamcılarda inançla ülke meselelerini çözeceğini dair çok ciddi bir iddia ve olağanüstü bir özgüven vardı. AKP inançla ülke meselelerinin çözüleceği iddiasını çürüttü. Çözmeyi bırak, şu anda çürüyor her şey, inancı da tüketen bir canavara dönüştü. İnancı zedeledi, değersizleştirdi. O yüzden yıllarca bu iddiayı savunmuş insanlar, olağanüstü bir travma geçiriyorlar. Dışarıdan tahmin edilenden çok daha büyük bir travma yaşanıyor AKP tabanında. İmza günlerinde kulağıma eğilenlerin yarısı, “Ben de eski mahallendenim, abi artık kendimi çok kötü hissediyorum, nasıl çıkacağımı ve nereye gideceğimi de bilmiyorum” diyor. Bir başörtülü okurum bana mail atmış, “AKP’ye yıllardır oy veriyorum, işimi bile onlar verdi, ama gel gör ki artık dayanmıyorum” diyor. Bunun gibi yüzlerce örnek var. Çünkü İslamcılık iflas etti.
- Siyasal İslam bitti mi yani?
Evet. Artık İslamcıların topluma, ülkeye dair söyleyecek bir şeyi yok. Eğitimde, ekonomide, toplumsal barışta yeni ve farklı bir şey yapamadılar. Zaten övündükleri tek şey yol, köprü, havaalanı. Bunları yapmak için de İslamcı ya da dindar olmaya gerek yok ki! Ve bu normal bir ideoloji bitişi değil. Bir ideolojinin iflası aslında insanın iflasına dönüşüyor. Mesela gençler, “Bütün uğraşım dindi, şimdi hiçbir uğraşım kalmadı, ne yapacağımı bilmiyorum” diyor. Kitabın temel amacı da bu: O insanlara korkma, oradan çıkınca bütünüyle inancını kaybetmiş olmuyorsun ve başka yollar var demek.
- Travma var diyorsunuz da, KHK’lerle birçok muhafazakâr da işten atıldı, açlıkla boğuşan insanlar var ama neden hiç ses çıkmıyor?
Türkiye’de genel olarak tepki koyma, hak arama kültürü yok. Ayrıca yoksulluğun neden olduğu korku var.
- Korkacak bir şey kaldı mı, işlerini kaybetmişler zaten.
Bir kere yıkım yaşıyor, işini kaybetmiş. Açlığa mahkûm o insandan direnç bekliyorsun. Bu çok zor. Mesela KHK ile atılmış bir akademisyen bana “Göreve iade etseler bile artık çalışmam, ben bu ülkeye inancımı kaybettim” dedi. O insana diren, hakkını ara desen de bir şey olmuyor. Bu KHK bir Atatürkçünün elinden çıkmış olsaydı, o zaman çok büyük bir direnç olabilirdi.
- Tam da onu söylüyorum.
Kendinden olanın yaptığının can acısı, yıkımı ve iflası daha ağır oluyor. O yıkım, direnci de yok ediyor.
- Peki, öyle olsun, tercihini değiştir o zaman, seçime yansısın.
Kutuplaşma had safhada. Bir okurumun annesi KHK ile atılmış. Okur diyor ki, annem gene AKP’ye oy vereceğini söylüyor. Ülke Suriye olmasın da ben işsiz kalmaya razıyım, Tayyip giderse ülkeyi Suriye yaparlar, diyormuş.
- Ülke Suriye’den bir tık geride zaten!
Türkiye’de İslamcı, ulusalcı, milliyetçi kadro yüzde 80. Bu yüzde 80, sabah akşam televizyonlardan üst akıl ülkeyi bölecek, Erdoğan direniyor diyor. Erdoğan’ın kullandığı bu korku, insanları rehin alıyor. Bir taraftan da kutuplaşma sebebiyle ben CHP’ye nasıl oy vereyim diyor.
- Tamam CHP’ye de vermesin ama AKP’ye de vermesin.
Ama bir yere akması lazım ki, bir sonuç olsun. Tam da tıkanıklık bu, çıkamıyor. Mesela bir Atatürkçüye desen ki, CHP’ye oy verme, başka nereye vereyim diyecek. Kimlik, inanç, ideoloji üzerinden parti seçtiğimizde oradan çıkmak çok zor. Çıkışı kolaylaştırmanın yolu, muhalif partilerin kimlik, inanç, mezhep vurgusundan vazgeçip gerçekten özgürlükçü olduğunu göstermesi. Güven verilsin istiyor insanlar. Şu anda yazık ki, konuşacak insanların bir kısmı hapiste veya yasaklı vs. Konuşabilen siyaset ise toplumun güven duygusunu açmayı başaramıyor. O duyguyu açamadığı için insanlar AKP’nin tek seçenek olduğunu düşünüyor. Muhalefetin anlatabilmesi lazım, hukuk olmazsa ülke çöker, ülke çökerse sen bugün aldığın 1500 TL’yi bile alamayacaksın. Ya da sen inanç için veriyorsun ya oyunu, bu adam inancı yok ediyor diye anlatamıyor.
- Biraz haksızlık etmiyor musunuz? Kitapta da “Sol kesim bize ulaşma çabası içinde değildi” diyorsunuz. Ne yapsaydı sol kesim, tek tek evlere mi gitseydi? Dergisi var, gazetesi var, kitabı var, neden okumadınız diye sorulmaz mı? CHP her gün hukuk diyor. Ya da CHP içinde de biz halka ulaşamıyoruz özeleştirileri yıllardır var.
Demek yetmiyor, ne yaptığın önemli. Kaldı ki bu bir suçlama değil. Bir tespit. Solun başarılı olmasını canı gönülden arzu ediyorum. Sol bir ülkenin vicdanıdır. Ama vicdan olmak yetmez. Mesela ben solcu olsam, düşünürdüm: Yıllardır özgürlük diyorum ve bunu toplum için söylüyorum. Eşitlik dediğimde, yoksulun çocuğu zenginin çocuğuyla aynı olsun diye söylüyorum. İşçi hakkı deyince senin hakkını savunuyorum. Nasıl oluyor peki millet düşmanı oluyorum? Doğru yere dokunamıyorlar demek ki. Mesele çaba değil, çaban karşılık bulmuyorsa, bir dakika bir şeyi yanlış yapıyorum dersin, bu halk beni anlamadı deme hakkın yok. Mesela ben cidden çok üzülüyorum. Vedat Türkali, 95 yaşında öldü. Bir ömür birtakım değerler bu ülkede yer etsin diye uğraştı ve öldüğünde ülke bir arpa boyu yol almamıştı. Ne kadar hazin! Bu kitabı yazarken de kendime sordum hep: Ben neden insanlara ulaşamıyorum? Yazılarımın dili sert, o zaman kitabı daha yumuşak dille yazayım dedim. Yöntem arıyorum çünkü ulaşmak için. Sol bunu demedi. Tam da karşı olanla konuşmanın yolunu bulmak lazım. Yoksa kaybedersin.
- Peki, tekrar “Gerçek İslam bu değil” klişesini açıklayabilir misiniz? 1500 senedir aynı kitap ve anlaşamıyoruz!
Gerçek İslam diye bir şey yok. İnanç kişinin karakterine, ruhuna, algısına, ahlak anlayışına göre şekil bulan bir şey. Mesela şiddete meyilli biriysen İslam seni cani yapar. Çünkü orada şiddete meyilli bir sürü ayet bulacaksın. Aslında İslam kaybolmuş. İslam çürüdü, döndü şimdi Müslümanları çürütüyor. İslam demiş ki mesela zina haram. Bu kadar. Biri gelmiş, ya zina haramsa, zinaya götüren yollar da haram, mesela kadınla erkeğin bir yerde tek başına oturması da haram demiş. Başka birisi de zina haram ya, o zaman zinanın yolunu açan kadınla erkeğin tokalaşması da haram demiş. Onu da yapıştırmışlar dine. Mesela ben biliyorum ki, fetva veren adamlardan birinin libidosu yüksek, üç kadınla evlenmiş vs. Libidosu yüksek bir adam demeç veriyor, 7 yaşındaki kızınızı öpemezsiniz diye. Niye?
- Gerçekten niye?
Çünkü adam kendi sapıklığının, hastalığının farkında! O hastalığın herkeste olduğunu sanıyor. Onu da topluma bir inanç olarak vaaz ediyor. Buna benzer birçok kişisel defo, İslam inancına eklenip durdu. Yani fındık tanesi kadar olan inanç, şimdi AVM büyüklüğünde bir kar topuna dönüşmüş durumda. Hadi git de o dev kartopunun içinde fındık tanesini bul. Geçmiş olsun, bulamazsın.
- Son dönemlerde, sürekli kadın ve çocuklarla ilgili cinsel fetvalar veriliyor. İnsan merak ediyor, birincisi sen kimsin, ikincisi senin başka işin yok mu?
İktidar tarafından bunu eleştiren bir kişi mi çıkmaz ayrıca? Bunlar eskiden beri vardı. Şu anda daha rahatsız olmamızın sebebi bunun arkasından bir devlet gücü olduğunu hissetmek.
- Hayır, benim rahatsız olduğum kadınlar ve çocuklar için böyle şeyler söylenmesi!
İnanç saçma sapan yorumlarla beraber kadınla erkeğin arasına duvar ördü. Duvar var ya, zihninde hep orada bir kadın var, yani bir cinsel obje var diye düşünüyorlar. Bu erkeği de kabalaştırıyor ve acımasızlaştırıyor. O yüzden ileri geri konuşabiliyor. Mesela ben Ortadoğu’daki diktatörlüklerin temelinde bu kabalık ve kabalığın temelindeki kadınla mesafe yatıyor diye düşünüyorum. Aslında bu İslam toplumunu da çürüten bir şey. Uydurulmuş bir din var artık. Düşünsenize din adamı kılıkçı bir soytarının etrafında yüzlerce kişi var ama okumuş, aydın, bilge ve entelektüel insanların etrafında kimse yok!
- Neden öyle peki?
Din biraz da yoksulların uyuşturucusu gibi. Allah’a havale ediyorsun dertleri, unutuyorsun. O zaman uğraşmak zorunda kalmıyorsun. Biz şu an en yüksek halini yaşıyoruz. Din en pespaye, en sefil haliyle topluma boca edildi. Toplum içinde boğuluyor bununla şimdi. Sanıyorlar ki, inanç sanıyorlar her derde deva. Hayır değil.
- Diyorsunuz ki kitapta, “Ortaokul düzeyinde bir din anlayışımız var.” Bu oluşan kültüre ne diyeceğiz?
Sözleri, yaklaşımları, dinden anladıklarında derinlik yok, düşünce yok. Lümpenlik hâkim. Değerleri olmayan, kimliği olmayan bir anlayış. Kötülüğü yücelten bir anlayış var. Çünkü kendisi kötülükten besleniyor. Bir ülke kötülük üretiyorsa, ordan kötü insanlar çıkar. Şu anda topraktan kötülük fışkırıyor. Çünkü iktidar kötülükten besleniyor. Çünkü iktidarın iyi bir şey yapma ihtimali yok artık.
- Neden yok?
Çünkü Türkiye’nin lehine olan her şey iktidarın aleyhine. Mesela hukukun tesis edilmesi ülkenin lehine, ama iktidarın aleyhine. Çünkü hukuk tesis edilirse, ilk önce iktidarı çağıracaklar. Demokrasi ve özgürlük Türkiye’nin lehine, ama bunlar olursa ilk hesap sorulacak olan iktidar. Türkiye’nin lehine olan iyi eğitim, ama yapamaz. Çünkü ona itaat edecek insanlar gerekli. İktidarın lehine olan her şey de Türkiye’nin aleyhine. Hamaset, kavga, kırdırma, hukuksuzluk, korku, bastırma... Ayrıca medya sabah akşam topluma lümpenliği aşılıyor. Birey dediğin üzerine yağmur gibi kötülük yağırken, iyi kalamaz, çok zor.
- İktidarın sürekli söylediği bir ayet var: “Elbette inanan, inanmayandan üstündür.” Nasıl bir üstünlük bu?
Ben bu duyguyla büyüdüm. Biz üstünüz, biz cennetliğiz. Dini vaazların yeniden yorumlanması lazım.
- O zaman neden yorumlanmıyor?
İslam dünyasında dini, inancı çağın gereklerine göre yorumlayacak bir otorite yok çünkü. Kimsenin gücü de yetmez, çünkü büyük bir çatışma var. Bu nedenle laiklik çok önemli. Bakıyorsun Müslümanlığa, Adnan Oktar da var, IŞİD de var. Fethullah Gülen de var Erdoğan da. Hangisinin İslam yorumunu kabul edeceğiz ki?
- Nedir o zaman gerçek İslam, biri anlatsın.
Tayyip Erdoğan, bir kanaat önderi değil. Ayrıca bir tane İslam var ama milyonlarca Müslümanlık var. Erdoğan’ın ne dediğine bakarak toplumla ilişki kuramayız. Erdoğan toplumu zehirlemeye çalışıyorsa ve biz Erdoğan’la kavga etmeye kalktığımızda kaybederiz. Çünkü onun parası pulu, devlet imkânı, medyası o kadar güçlü ki. Tabii ki o kötülüğü kabartmaya çalışacak, çalışıyor da. Çünkü iyileşmiş, barışçı bir toplumu diktatörler yönetemez.